Erçağ Çalışkan
Üşengeç ve tembelleştik.
Sorumsuz söz söylemek ve ahkam kesmekte maharetlendik.
Taşın altına elimizi koymak söz konusu olunca kaçak oynamaya başladık.
Boş vermişlik ve sorumsuzlukta aldık başımızı gidiyoruz.
Klavyede yiğitleştik, kahramanlaştık ve hüküm sahibi olduk.
Karakterimizi 160 karakter sosyal medya yazısına indirgedik.
Pardon yükselttik(!)
Eskiden “kalem efendileri” vardı.
Okumuş, kendini yetiştirmiş, mürekkep yalamış insanlardı.
Sözlerine itibar edilirdi.
Okumuş çocuklar; bunlar bilirler derdi, büyüklerimiz.
Ağır başlılardı.
Beyefendilikten taviz vermezlerdi.
Ama şimdi “Klavye delikanlıları” çıktı.
Beyefendilik, bastıkları tuş kadar.
Atış serbest onlara.
Hepsi kerameti kendinden menkul karakterler.
(Gerçi karakter kavramı da bunlar sayesinde karaktersizleşti ya…)
Sosyal medyanın klavye efendileri bunlar.
Ahlak mı?
Yok!
Vicdan mı?
Yok!
Haysiyet ise,
Hiç yok!
İnsanlık var mı?
Çoktan unutulmuş…
Atış serbest klavyenin efendilerinde.
Karalama mı dersin, iftira mı dersin, belden aşağı vuruş mu dersin, uyduruk haber mi dersin….
Hepsi var bu klavye efendilerinde.
Ne hallere düştük.
Ne duruma geldik.
Kalplerin karardığı, vicdanların sustuğu, itibar cellatlığının popülerleştiği bir devirdeyiz artık.
Şairin dediği gibi;
“Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın. Bilir misin kötüler kadı olmuş Yemen’e”
Okumak bitmiş.
Kitaplar raf süsü.
Gösteriş için alınır oldu, bilgi kaynağımız kitaplar.
Herkes gösterişten ibaret “kopya kimlikler” halinde.
Modernlik; eldeki cep telefonundan, kullanılan arabadan ibaretleşti.
Bitti eş dostla sohbet.
Sükut etti insanlık.
Anne babamızı, dede ninemizi ziyarete gideriz.
Gözlerimize bakarlar, bir kelime dilenircesine.
Ama biz ne yapıyoruz.
Elimizde bilmem ne marka telefon.
Çıt çıt çıt parmaklarımız klavyede, gözümüz ekranda.
Güya sıla-i rahim için gelmiştik; elini öpüp sohbet edecektik ninemizle.
Cephede savaşır askerlerimiz.
Biz hamaset yaparız klavyelerimizde.
Hava soğuk, mevsim kış, dışarda kar-boran var der sokağa bile çıkmayız.
Ama klavyede ahkam keseriz, kahramanca (!)
Klavyede atarız, tutarız, vururuz, indiririz.
Kışın soğuğunda, kahpe terörün bumerangında, dost görünen hainlerin tuzağında, senin-benim-onun rahatı için namlunun ucundadır askerlerimiz.
Umurumuzda mı peki?
Ne gezerrrr…
Klavyeden efendilik yapmaktır tek maharetimiz.
Tuşlara basmak kadardır; vatan sevgimiz, beka sorunumuz, bayrak aşkımız.
Mehmetçiğe moral olsun diye bile çıkmayız sokaklara.
Neden mi…?
Hava soğuk, mevsim kış; sokağa kim çıkacak şimdi...!
Ama ne keder…
Elimizin altında “klavyemiz” var.
Delikanlıyız biz.
Efendiyizdir.
Klavye efendisi…