Evet, ne bizim için ne de ÇKP açısından 25 Mart'ın özel bir anlamı yoktu, dahası Wang Yi'nin ülkemize gelmeden bir hafta önce de ABD'ye resmi bir ziyarette bulunacağı basına yansımıştı. Bu durumda insanın aklına "neden geliyor?" sorusunun gelmesi kadar doğal bir soru olmasa gerek.
Kanaatimce ÇKP'nin Çin'de iktidarı gasp etiği 1949 yılından bu yana, ilk defa uluslararası arenada bu denli sıkışmamış/sıkıştırılmamış, ilk defa yatıkları ve yapmadıklarıyla bu denli tartışılır hale gelmemiştir.
Muhtemelen bu sıkışmışlık içeride de ÇKP muhalefetini harekete geçirmiş, dışarıda ise ziller ÇKP dikta rejimi için çalmaya başlamış görünmektedir. Hal böyle olunca devletlerarası ilişkilerde karşısındakine yukarıdan bakan ÇKP devlet anlayışı ve onun temsilcileri yelkenleri suya indirmiş ve bu sıkışmışlıktan bir çıkış yolu bulabilmek adına yollara düşme ihtiyacı hissetmiştir.
Wang Yi'nin ikili görüşmelerde bulunacağı devlet ricalimizin de ÇKP'nin bu sıkışmış durumunu gözardı etmeyeceğine, dahası siyasi, ekonomik, uluslararası ilişkiler ile Doğu Türkistan'da "soykırım" boyutuna ulaşan ağır insan hakları ihlallerini tüm çıplaklığı ile masaya yatıracağına olan inancımı takip eden dostlarla paylaşmak isterim.
Kanaatim o dur ki, ÇKP yönetimi gidişatın aleyhine olduğuna dair kesin kanaate sahip olmasa idi böyle bir ziyaret serisi gerçekleştirmeyi gündemlerine dahi almazlardı.
Bu durumda Türkiye'ye yakışan bugüne kadar konuşulmamış konular da dahil, sağlıklı ve her iki tarafın milli menfaatine olacak, geleceğe dair ikili bir ilişki tasavvur ediliyorsa, her şeyin konuşulması gerekmektedir.
Muhtemelen görüşmelerin merkezinde Doğu Türkistan problemi olacaktır ki, artık bölgede ÇKP eliyle mazlum halka yaşatılanlar çuvala sığmaz hale gelmiştir. Yıllardır ifade etmeye çalıştığımız bölgedeki istikrarsızlığın, ağır insan hakları ihlallerinin, bölge halkının dini ve milli kimliğinin alenen aşağılanması da dahil, 21. yüzyılın kara lekesi sözde "eğitim" özde "asimile ve soykırım" kamplarının kapatılması, uluslararası tarafsız inceleme heyetlerine bölgenin açılması, bölgede yaşanan olaylarda yetkili olan her kademedeki görevlilerin yine uluslararası mahkemelerde yargılanarak cezalandırılması konuları mutlaka konuşulacak konular arasında yer almalı ve bu hususta devlet ricalimiz geri adım atıp Çin'in tatlı sözüne, rüşvet olarak teklif edebileceği kapitülasyonlarına karşı uyanık olmalıdır.
Madem milletimiz ve devletimiz aleyhinde Çin basılı ve görsel basınında yapılan onca hakaretamiz paylaşımlara rağmen Bay Wang Yi, ülkemize gelme cesareti göstermiştir, bu durumda kendisine bu konulardan duyulan rahatsızlık da nezaket içerisinde ifade edilmelidir.
İki ülke arasındaki karşılıklı mütekabiliyet hususu göz önünde bulundurularak Doğu Türkistan'da konsolosluk açılması da dahil, Yunus Emre Enstitüsünün irtibat bürolarına izin verilmesi de Dışişleri Bakanımız Sayın Mevlüt Çavuşoğlu beyefendi tarafından mevkidaşından talep edilmelidir.
Kanaatimce konuşulacak konulardan birisi "terör" olacaktır. ÇKP yönetiminin terör ve terörizmden ne anladığı hususu ciddi tartışmalı konulardan biri olup, Doğu Türkistan bölgesinde olmayan terörden Çin Dışişleri Bakanının oldukça kapsamlı ama kanaatimce tamamen düzmece argümanlarına karşı da uyanık olunmalıdır.
Taliban'ı Pekin'de kırmızı halılarda karşılayan, Pakistan'daki Ceyş-i Muhammedi örgütünün terör örgütü listesine alınmaması için yıllardır BM'yi kilitleyen, Suriye iç savaşına katılan Türkistanlıların büyük çoğunluğuna lojistik destek sağlayan, PKK ve FETÖ terör örgütlerine dair elle tutulur tek bir beyanatı olmayan, dahası PKK'lı bebek katillerini "özgürlük savaşçısı" olarak lanse eden, daha birkaç ay önce Afganistan'ın Başkenti Kabil'de 10 Çin istihbarat elemanının "Türkistan İslam Partisi" adlı terör oluşumu kurup Uygurları ağına düşürmeye çalışmasının deşifre edilmesi gibi hususlar bizlere ÇKP yönetiminin terör ve terörizmden yana ikircikli bir tavır içerisinde olduğunu net bir şekilde göstermektedir.
Hal böyleyken terör ve terörizmi Doğu Türkistanlılarla eş tutan, Doğu Türkistan'da masum halka reva görülen ve ÇKP devleti eliyle uygulanan soykırımı ÇKP'nin üst düzey yetkilisi bay Yi'ye hatırlatmak yerinde olacaktır.
Bay Yi ve temsil ettiği ÇKP yönetimi emin olsunlar ki, Doğu Türkistan'da terör ve terörizmin alan kazanmasına ÇKP'den önce Doğu Türkistanlılar karşı çıkacaktır. Bu hakikate rağmen Bay Yi, bu hususta diretirse yetkililerimizden bölgenin Diyanet İşleri Başkanlığımıza açılmasını ve aşırılığa karşı birlikte mücadele etmeyi teklif etmelerinin yerinde olacağı kanaatindeyim.
Bay Yi madem Türkiye'ye gelecek kadar sıkıştığının farkında, ülkemizde uyuşturucu tacirliğine, kap-kaça, kripto para işine girişen vatandaşlarının durumları da hatırlatılmalıdır. Şayet bu yapılmadığı takdirde önümüzdeki yakın dönemde ülkemizdeki Çinlilerin önemli bir kısmının, şimdilerde emareleri görünmeye başlayan, mafya vari oluşumlara teşebbüs edeceğinin, bu durumun ise iki ülke ilişkilerini olumsuz etkileyeceği Bay Yi'ye hatırlatılmalıdır.
Bu bağlamda dünyanın her köşesinde olduğu gibi ülkemizde de Çin istihbarat çalışmalarının yakinen takip edilmesi önemli bir husus olarak karşımızda durmaktadır. ÇKP'nin Türkiye'de istihbarat ağlarını nasıl kurduğu ve bir kısım Doğu Türkistanlı insanımızı ağlarına düşürüp, rüşvet, taltif veya şantajla nasıl kendilerine hizmet ettirildiği de Bay Yi'ye hatırlatılmalıdır.
Biz de çok güzel bir söz vardır ya "kendi düşen ağlamaz" diye, işte Bay Wang Yi'nin de durumu kanaatimce bu. Madem gelme ihtiyacı hissetti bütün gerçekler önüne konulmalı ve düşünüp-taşınması için dosyalardan birer numune kendinse hediye edilerek uğrulanmalıdır.
Türkiye ile Çin arasındaki mevcut ilişkiler göz önüne alındığında, Çin lehine tek taraflı bir çıkar ilişkisinin sürdürülemez olduğu net bir şekilde ortada durmaktadır. Hal böyleyken, şayet Bay Yi, sürdürülebilir, batılıların ifadesiyle "win win/kazan kazan" tarzı bir ikili ilişki kurmak istiyorsa Türkiye'yi ve Türk milletini aptal yerine koymaktan bir an önce vazgeçmeleri gerektiği kendisine net bir şekilde söylenmelidir. Şayet Türkiye'nin her iki tarafın da lehine olacak tekliflerini kabul etmediği takdirde Doğu Türkistan konusunda Yüce Meclisimizin "Soykırım Yasası"nı onaylamak zorunda kalacağı da ifade edilmelidir.
Unutmadan ifade etmeliyim ki, şayet Bay Şi, "Kanal İstanbul" gibi stratejik proje teklifleri konusunu açarsa, kendisine kibarca bu işin olmayacağı cevabı verilerek konu konuşulmaya dahi kapatılmalıdır.
25 Mart inanıyorum ki; Türkiye-Çin ilişkilerinde bir milat olacak, keser gibi her konuyu kendisine yontan ÇKP ve onun Dışişleri Bakanı Bay Yi'ye en sarih bir şekilde ifade edilecek, Bay Yi "geldikleri gibi gidecekler"dir.