Yazıyı okuyanların ekser çoğunluğu, paylaşılan bilgilerden ve kendi bilgi birikimlerinden hareketle, görüşlerimize katılsa da, yazıda sadece bu projenin etki alanlarındaki devlet ve toplumları etkilemesinin olumsuz yönlerine değinmemiz dolayısıyla, projeden kaynaklı olumsuzlukların giderilmesine yönelik bir yazı kaleme alınmasının gerekliliğine dair kıymetli görüşlerini, büyük bir nezaketle, tarafımıza iletmişlerdi.
Çok yerinde ve doğru bir talep olan bu hususla ilgili dostlarımıza, bir sonraki yazımızda, kelamımız yettiğince, bir yazı kaleme alacağımıza dair söz vermiştim.
Projenin geldiği nokta itibariyle ortaya çıkan tablonun kısa zamanda düzeltilebileceğine dair çok iyimser olmadığı en başından belirtmek isterim. Böyle düşünmeme sebep ise son 20 küsur yıllık süre zarfında amiyane tabirle "atı alan Üsküdar'ı geçmiş", geri de ise sadece Çinlilerin kazandığı bir düzen kurulmuş olmasındandır. Bununla beraber yaptıkları işin kime yaradığından veya devleti ve milleti zaman içerisinde ne gibi sıkıntılara düşüreceğinden bî-haber ve sadece para kazanmak hevesindeki tüccarlarımızın ise anlık kazançları gelinen noktanın hala farkına varamayan veya varmak istemeyen ikinci mimarları olmalarındandır.
Tabiî ki insanımızın para kazanmasını isteyenlerdenim lakin para kazanmak aynı zamanda devlete ve millete zarar veriyorsa, zamanla devleti birilerine veya bir sisteme bağımlı hale getiriyorsa, böyle bir para kazanma şeklinin sorgulanması ve dahi gerekirse sınırlandırılması gerekliliğine de inanırım.
1998 sonrası gelişmeye başlayan Türk-Çin ilişkileri netice itibariyle Çin'e bağımlı bir düzen ortaya çıkardı. Çin'e giden müteşebbislerimiz "Çin'e ne satabilirizden ziyade, Çin'den daha çok ne getirip çok para kazanabiliriz" derdine düşmüştür. Çin ise bilhassa ülkemizden değerli madenlerimizi işlenmeden satın alan bir düzen kurmuştur. Son 10 yıllık Türk-Çin ihracat-ithalat dengesine bakıldığında da 1 satıp 10 satın aldığımız bir düzenin kurulduğunu görmekteyiz.
Evet, durum alenen ortadır ve bu durum ülkemiz ve milletimiz lehine değildir.
Peki, ne yapmak gerekmektedir?
Bir ekonomist olmadığım için ihracat-ithalat dengesinin korunması adına atılması gereken adımları burada açıklamam mümkün olmamakla berber fikir vermek adına birkaç teklifimi gündeme getirip tartışmaya açmanın yerinde olacağını düşünüyorum.
Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki, 21. yüzyıl üretenin, dışa bağımlılığı asgariye indirenin, ürettiğinin ihtiyaç fazlasını satabilenin ve teknolojik anlamda dışa bağımlılığı en az indirenin asrı olacak. Bunu başaramayanlar ise sadece modern köleler olarak varlıklarını devam ettirebilme mücadelesi verecektir.
Bizim açımızda ilk yapmamız gereken husus "yerli üretim ve yerli tüketimi teşvik etmek"ten geçmektedir. Yerli üretimden kastımızın da kalitesizlikte Çin ile yarışan değil, kaliteli ürünü en az maliyetle piyasaya sürecek bir halde olmaktır. Kendi kendine yeten bir toplum ortaya çıkarmadan 21. yüzyılın aktöre devletlerinden olunmasının bir hayal olduğunu akıldan çıkarmamalıyız.
Ekonomistlerimiz sorunu masaya yatırıp ciddi etütler yapmalı, ortaya çıkan sonuçlar devletin ilgili birimlerine iletilmeli, siyasilerimiz, ekonomistlerimiz ve bürokratlarımız sonuçları uygulanabilir politikalar haline dönüştürerek pratiğe dökmelidir.
Müteşebbislerimiz "Çin'den daha çok ne getirebiliriz"den ziyade "Çin'e daha çok ne satabiliriz" noktasına odaklanmalı, bunu milli bir duruş olarak akıldan çıkarmamalıdır.
Madenlerimiz Çin'e peşkeş çekilmekten vazgeçilmeli, bilhassa stratejik madenlerimiz korunmalıdır.
Ülkemizde üretilebilecek ve de tüketilebilecek ürünlerde Çin ürünlerine kota uygulanmalı, gerekirse ithalat yasağı getirilmelidir.
Çin üretiminin "kuşak yol projesi" kapsamında ürün ihracatına yönelik şartnameler hazırlanmalı, bu anlamda projenin geçtiği ülke ekonomilerini güçlendirecek ortak adımlar atılmalıdır.
Her şeyi Çin'de imal etme yerine, her ülkenin kendi vatandaşına istihdam sağladığı, üretimini hem Çin'e hem de dünyanın farklı ülkelerine ihraç ettiği bir sistem kurulmalıdır. Yani bu proje kapsamında Çin sadece satan değil, projenin etkilendiği ülkelerin de birer pazarı haline gelmelidir.
Çin'in dış ülkelerde yap-işlet-devret modeli veya mali destek verme şeklindeki projelerde kendi üretimini kullanma ve işçi istihdamında kendi halkını çalıştırma şeklindeki uygulamalardan vazgeçilmeli, projeler mali destek alınsa da yerli istihdam ve üretim malzemeleri kullanılarak yapılmalıdır.
Çin'in ülkemizde satın aldığı fabrikalarda çalışanların neredeyse tamamının Çin'den getirilmesinden vazgeçilmeli, en az beş yerli işçiye karşılık bir yabancı işçi çalıştırılmasından taviz verilmemelidir.
Yabancılara vatandaşlık verilmesi hususu gözden geçirilmeli, var olan kriterler yeniden değerlendirilmelidir.
Yukarıda özetle ifade etmeye çalıştığımız hususlara mutlaka ilaveler olacak veya tekliflerimiz revize edilebilir. Burada yazdıklarımız sadece meselenin tartışılmasının zamana bırakılmayacak kadar ehemmiyet arz ettiğinin bilinmesine yöneliktir. Üzerinde konuşulmalı, farklı fikirler tartışılmalı ve ivedilikle adımlar atılmalıdır.