İslam Dünyasının Hâl-i Pürmelâli

Bugünlerde Doğu Türkistan'da yaşanan insanlık ayıplarına ve neredeyse bir milletin tamamen yok edilişine şahit olmaktayız.

Lakin bu feci duruma Türk-İslam dünyasından cılız da olsa bir ses çıkmamakta, daha da acı olanı çoğunluğu Batılı olan 22 devletin Çin'e kitlesel gözaltıları derhal durdurması yönünde BM İnsan Hakları Komisyonu'na mektup gönderdiği bir dönemde, aralarında Müslüman nüfuslu ülkelerin de olduğu 37 devlet, "Çin aşırıcılıkla mücadele ediyor" içerikli bir mektubu Çinli diplomatlar eliyle BM İnsan Hakları Komisyonu'na sunabiliyor.

İlk 22 ülke arasında Müslüman nüfuslu bir devlet olmamasına mı, yoksa sonraki 37 ülke arasında Suudi Arabistan ve Esed diktatörünün yönettiği Suriye gibi Müslüman nüfuslu ülkelerin olmasına mı yanalım konusunu okuyucularımızın takdirine bırakıyorum.

Belki yazımızın en sonunda söyleyeceğimiz kelimeyi en başta söyledik: "Üzülmeyiniz…(!)"

Sebebi aslında İslam dünyasının hâl-i pürmelâlinde gizli.

"Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz" deyişinde olduğu gibi, bugün İslam dünyasının içerisinde bulunduğu bu zavallı durumu, çok değil bundan 50 sene geriye gidip baktığımızda da görmemiz mümkün. Şayet azıcık tarih bilginiz varsa, bugün ki durum sizi şaşırtmayacaktır.

Sadece bir örnek ile ne demek istediğimiz aktaralım.

Sene 1969, İsa Yusuf Alptekin, Doğu Türkistan davasını anlatabilmek, uluslararası kurum, kuruluş ve devletlerinin ilgili kişileriyle görüşüp taraftar bulabilmek gayesiyle, fakr-u zaruret içerisinde bir dünya seyahati düzenler. Bu seyahatin masraflarının bir kısmını o dönem Suudi Arabistan'da ve Türkiye'de ikamet etmekte olan Doğu Türkistanlı hemşerileri karşılar. Lakin acı olan toplanan paraların İsa beyin bir dünya seyahati yapmasına yetme imkanı olmamasıdır.

Bu seyahat sırasında yabancı dil bilmesi dolayısıyla İsa Bey, oğlu merhum Arslan Alptekin'i de, hem hizmetini yapması, hem de tercümanlık vazifesini yerine getirmesi için yanına alır.

Yazımızın bundan sonraki kısmında somut bilgiler vererek, yazımıza neden " İslam Dünyasının Hâl-i Pürmelâli" başlığını attığımızı siz değerli okuyucularımızın yorumlarına bırakalım.

7 Aralık 1969-28 Haziran 1970 tarihlerini kapsayan bu seyahat, İsa Bey'in İstanbul'dan Münih'te çalışmakta olan Arslan Alptekin'in yanına gitmesiyle başlamıştı. O dönemlerde Münih'te faaliyette bulunan Radio Liberty'de birkaç röportaj ile Doğu Türkistan meselesi, dışarıdaki çalışmalar kamuoyuna anlatıldı. Münih’ten Cenevre’ye geçen İsa bey, Cenevre'de BM İnsan Hakları Teşkilatının muhacirler ile ilgili bölümü şefleriyle görüşür. Muhaceretteki Doğu Türkistanlıların durumu masaya yatırılır ve yardım edilmesi kararı çıkarılır. Oradan Paris’e geçen heyet, Paris'te Cuma camiinde vazife yapan Cezayir asıllı bir imamın mihmandarlığında Fransa'nın dışişleri bakanlığı ve başbakanlık müsteşarıyla görüşür. Buradan Belçika’ya geçen heyet yine başbakanlık ve dışişleri bakanlığı müsteşarlarıyla görüşüp arzuhaller verir. Heyet aradan da Londra'ya geçer.

İngiltere'de daha önce Hindistan’da İngiltere’nin büyükelçisi olan Lought Handerson ile özel bir görüşme yapar. Handerson'un yardımları ve Amerikan Büyükelçiliği'ndeki görevlilerin destekleriyle sadece dört günde ABD'ye süresiz vize alınır. Heyet, New York'ta, Doğu Türkistanlı vatandaşlar tarafından havaalanında karşılanır. Amerika'ya daha önce yerleşmiş olan  Gulahmettin Pahta ve eşi, İsa bey ve Arslan beyleri misafir eder, mihmandarlık yapar. Yaklaşık 40-45 gün New York'ta kalan heyete Türkiye'den Altemur Kılıç ve Reha Oğuz Türkkan da yardımcı olur. Birleşmiş Milletler'in New York'daki ofisinde önemli birkaç toplantı yapılır. Bir toplantıda İsa beyin yaptığı konuşma sırasında, Çin temsilcisinin bütün protestolarına rağmen, Birleşmiş Milletlere tesir edilir. Amerika'da Milton Clark, 1951 yılında Hindistan'da National Geographic dergisi temsilcisi olarak İsa Beyle dostluk kuran bir şahsiyet, ile de bir görüşme yapılır. Milton Clark, İsa beyi, Amerikan Kongre temsilcisi John Murphy ile tanıştırır ve John Murphy,  İsa beyi Washington'a davet eder. Milton Clark, İsa beylerin Washington'a kadar bütün masraflarını karşılar, dahası Washington'daki bütün masraflarını da. Washington'da Beyaz Saray'a giden heyet, Kongre Başkanı ile görüşür. John Murphy, Meclis'te bir konuşma yaparak İsa beyi Kongre üyelerine takdim eder. Olağanüstü bir şekilde ağırlanan heyet, New York Time’s gazetesinde yazan Rus uzmanı Harrison Sersbery ile de görüşür. Heyet, New York'taki görüşmelerini tamamlayarak buradan San Francisco’ya uçar.

San Francisco’da San Francisco Chronicle, San Francisco Examiner gazetelerine Doğu Türkistanla ilgili brifingler veren heyetin gazetelerde yazıları çıkar. Buradaki görüşmelerini tamamlayan heyet Tokyo'ya gitmek üzerine hazırlıklarını bitirir. Direk uçuş bulamayan heyet, Contest Avustralya havayolları ile önce Hawaii'ye ardından Fiji adalarına sonra da Sydney’e gelir. Heyet Sydney’den sonra Tokyo'ya ulaşır.

Tokyo'da yaklaşık bir ay kadar kalan heyete o dönemlerde Tokyo'da araştırmalar yapan Prof. Dr. Gülçin Çandarlıoğlu hocamız refakat eder. Tokyo'da Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı'nda ciddi görüşmeler yapan heyeti,  o dönemlerde henüz BM'den çıkarılmamış olan Tayvan'ın Büyükelçilik temsilcileri Tayvan’a davet eder. İsa bey, Tayvan yönetiminin Doğu Türkistan'ın bağımsızlığı konusundaki tutumu yüzünden bu davete icabet etmez. Tokyo'daki görüşmelerini tamamlayan heyet Hong Kong’a geçer. Heyet, Hong Kong’da İsa bey gibi 1949'daki Komünist işgali sonrası Doğu Türkistan'dan çıkıp Hong Kong'a sığınan, 1947 yılında kurulan hükümette İsa Beyin yardımcısı olan bir Çinli tarafından misafir edilir. Burada Çinli Müslümanların bir kısmı ile de görüşen heyet, görüşmelerini tamamladıktan sonra Malezya'ya gider.

Malezya'da Çinli Müslümanların lideri olan İbrahim Ma tarafından karşılanan heyet, Tibet davasını BM'ye taşıyan Malezya Başbakanı Tungku Abdurrahman ile görüştürülür. İsa bey, Tungku Abdurrahman’dan Doğu Türkistan davasını BM'ye taşımasını istediğinde aldığı cevap, o gün İslam dünyasının içinde olduğu durumun bugünkünden farklı olmadığını göstermesi açısından kayda değerdir. Tungku'nun İsa beyle görüşmesinde sarf ettiği aşağıdaki sözler durumu apaçık ortaya koyan tarihi bir vesika hüviyetindedir.

"İsa bey, Doğu Türkistan'ın durumunu biz uzaktan biliyorduk, duyuyorduk ama tam teferruatını şimdi sizden duyuyorum. Ama ben bu Tibet davasını Birleşmiş Milletlere getirmemde bir sebep var, sebeplerden biri benim yani Malezya’nın kuzeyinde Tayland ile komşu olan bölgelerde Budistler yaşıyor. Yani onların bazıları Malay, ondan sonra bazıları da bu Tai olan insanlar. Bunlar Budist. İkincisi Dalay Lama Budist dünyasının ruhani lideri, Tibet’in siyasi lideri, Hindistan’da da bir sürü Budist var. Hindistan hükümeti, Dalay Lama kaçıp gidince, buna saraylar yapıp verdi, halkını kabul etti. Ondan sonra Taylan’dın batısında Birmanya, doğusunda Vietnam, Kamboçya var. Ondan sonra Endonezya'da yaşamakta olan Çinliler vardı, bunlarında da bazıları Budist.

Bunları düşünerek bu davayı Birleşmiş Milletlere getirmek istedim. Malum bir meseleyi Birleşmiş Milletlere getirdiğin zaman davayı üç tane ülkenin seni desteklemesi lazım. Hindistan var, Tayland var, Birmanya var, Kamboçya var, ondan sonra Vietnam var.

Destekleyecek ülkeler hazır, hemen desteklendik getirdik ve orada bazı iyi kararlar çıkartırdık. Ama senin davanı Birleşmiş Milletler getirecek ülkenin başında Türkiye Cumhuriyeti duruyor, onlar neden sahip çıkmadı sana. Sizi destekleyecek üç tane İslam ülkesi bulabileceksen ben Doğu Türkistan Davasını BM'ye taşıyayım. Fakat bu çok zor, çünkü ben İslam âlemini çok iyi biliyorum, bunlar Çin ve Rus ile çok yakından işbirliği yapıyorlar"
.

Malezya'da çok iyi bir şekilde misafir edilen heyet, Müslümanların televizyon ve radyolarında programlar, görüşmeler yapar. Buradan da Endonezya'ya geçer. Endonezya'da, Malezya’dan yönlendirilen bazı isimler ile temas kuran heyet, havaalanında karşılanır ve otele yerleştirilir. Endonezya'da dönemin ileri gelen kişilerinden Eski Genel Kurmay ve Kurucu Meclis Başkanı General Hacı Abdülharis Nasition, eski başbakan, dinişleri bakanı, parlamento başkanı ve diğer siyasi liderlerle görüşür. Heyetin Endonezya'daki masraflarını da Endonezya’nın eski başbakanı karşılar. Görüşmelerini tamamlayan heyet buradan Tayland’a geçer.

Bang Kong'da da Endonezya ve Malezya’daki Müslümanlar vasıtasıyla daha önceden irtibat kuran heyeti Tayland’daki Müslümanlar karşılayıp Tayland'ın başbakanı ve dışişleri bakanı başta olmak üzere, ileri gelen kişileriyle görüştürür. Tayland'da görev yapan İslam ülkeleri büyükelçilerinin bir araya gelip toplandıkları bir davete Tai Müslümanları İsa beyi de davet eder. Şatafatlı ziyafette sadece kuş sütü eksik desek yeridir. Ziyafet sırasında bir Arap devleti büyükelçisi, kendisiyle tanıştırılan İsa beye; "İsa bey, bu Tai Müslümanları sizi tanıştırdı, bir ülkeden geliyormuşsunuz, derdiniz varmış, arkadaş, senin o düşman olarak gördüğün ülke bizim dostumuz. Çünkü bizim derdimiz ve davamız Batı emperyalizmine karşı. Batı emperyalizmine karşı mücadele verirken, biz Rus ve Çin’in desteğini arkamıza almak istiyoruz. Şimdi bu dostluğu sizin yüzünüzden, biz kaybetmek istemiyoruz" der.

İsa beyin cevabı ise sanki tarihe kayıt düşmek gibidir. "Öncelikle sayın Büyükelçiler, biz Müslüman’ız, acaba siz de mi Müslüman mısınız? Eğer Müslüman'sanız, Hazreti Peygamber Efendimizin şu sözünü hatırlamanız lazım; "Müslüman O’dur ki; dünyanın öbür ucunda bir Müslüman’ın ayağına bir diken batsa, onun acısını ta yüreğinde hisseder. Dünyanın öbür ucunda bir müminin ayağına diken batarsa, bu benim gözüme hatta kalbime batmış olur" diye buyurmuşlar" dediği zaman, yine büyükelçilerden bir tanesi: "İsa, onu Peygamber efendimiz o zaman buyurmuş" der demez İsa bey, oğlu Arslan beye dönerek; "oğlum, Tai kardeşlerimize söyle biz çıkıyoruz buradan" der. Bu toplantıda ayrıca Büyükelçiler İsa beye, İslam ülkelerine vize için müracaat etmemesini, etmeleri durumunda vize verilmeyeceğini söylerler.

İşte sevgili dostlar, o gün de, bu gün de, İslam Dünyasının h'al-i pürmelali budur.

İsa beyler Tayland'dan sonra yolları üzerinde olan Hindistan ve Pakistan'a gitmek için Pakistan Büyükelçiliği'ne gidip vize talep ederler, lakin Pakistan'dan red cevabı alırlar. Hindistan büyükelçiliği ise vize vermekle kalmaz, Dışişleri Bakanlığı tarafından havaalanında karşılanır, lüks bir otelde ağırlanır, mihmandarlar tayin edilir.

Yazıyı uzatmamak adına geri kalanını siz değerli okuyucularımızın takdirlerine bırakalım.

Hakiki mümin olanlardan olabilmek ümidiyle...
OGÜNhaber