Savaşın boyutu ise "her şeyi Çinlileştirmek" üzere kurulu. Giyim-kuşamdan gündelik hayata, kültürel değerlerden siyasi bakış açısına, ulusal ve uluslararası meselelerden dine bakışa kadar her şey şovenist ÇKP yönetimin istediği şekle büründürülmek üzere son yıllarda akla izan uygulamalar yapılmakta. Son dönemlerde sıkça konuşulan "İslam’ın Çinlileştirilmesi" mevzuu ise bunlardan sadece bir tanesi.
Gerçi belirtelim ki Çin'de sadece İslam dini değil, bütün dinlerin Çinlileştirilmesi için çoktan harekete geçilmiş durumda. Kutsal kitaplar çoktan değiştirilmeye başlandı bile. Belli kelimeler yapılan meal çalışmalarından çıkarılmış durumda, çıkarılmaya devam ediyor. Kuran, Tevrat ve İncil üzerinde de bu meal çalışmaları yapıldı ve yapılmakta.
ÇKP!nin geniş coğrafi alanlarından Doğu Türkistan ise ayrı bir öneme sahip. Ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynakları yanında jeo-stratejik önemi "elden kaçırılmaması gereken bir yer" olarak görülmekte. Hal böyle olunca da Doğu Türkistan, her şeyiyle Çinlileştirilmesi gereken ilk yer olarak ÇKP yönetiminin gayr-i insanı uygulamalarına maruz kalan bir laboratuar alanına dönüştürülmüş durumda.
Bu yazımızda Doğu Türkistan’daki yaşanan ağır insan hakları ihlallerini (en az 8,5 milyon insanın sözde eğitim kamplarına tıkılmasından, çocukların Çinlileştirilmesine, genç kızların rızaları dışında Çinlilerle evlendirilmesinden, evlere Çin istihbarat elemanlarının yerleştirilmesine varıncaya kadar) değil olayın bir başka yönünü kaleme alacağız.
Din'in Çinlileştirilmesi ve nihai amaç(!)
ÇKP yönetimi Doğu Türkistan’da önce minarelerden başladı, mescit ve camiler bu gaye ile yıkıldı. Güya "kentsel dönüşüm ve depreme dayanıklı binalar inşa etme" adı altında yapılan bu yıkımların yerine orijinallerine sadık şekilde minare, cami ve mescit yapılacağını zannetmiyorum. En iyimser haliyle yıkılan tarihi eserler şayet yapılırlarsa da eski İslamî tarzda değil Çin mimarisine göre yapılacaktır. Zaten bunun da örneklerini bölgede görmek mümkün.
Neden Doğu Türkistan'da bunların yapıldığı sorusunun cevabı halkının çoğunluğunun Müslüman olması hasebiyle denilebilir. Ama bu işin Doğu Türkistan ile sınırlı kalacağını düşünen, başta ÇKP'nin mankurtlaştırdığı kitle olmak üzere, ben insanın diyen herkese yakında hayal kırıklığına uğrayabileceklerini buradan salık verelim. Çinlileştirme işinin sırasıyla Pekin'e kadar ulaşacağını yaşarsak hep beraber göreceğiz. Amaç aklınıza gelebilecek her şeyi Çinlileştirmek dedik ya, takip edip görelim.
Çok ilginçtir eskiden sadece Doğu Türkistan'da uygulamada olan kasapların kullandığı bıçak tarzı kesici aletleri zincirle sabit bir yere monte edilme uygulaması ve kişilere zimmetleme veya kod alma zorunluluğuna son birkaç yıldır Pekin'de başlanmış durumda. Doğu Türkistan'da yaşatılan insanlık dışı uygulamalar artık bir nevi kaderine razı mankurtlaştırılmış neredeyse 1,5 milyara yakın bir halka da uygulanmaya başlandı. Umarız Doğu Türkistan'da ki bu gayr-i insanî muamelelere sessiz kalanlar dahası alkış tutanlar iş kendi başlarına geldiğinde kıpırdanırlar.
Bu arada belirtelim bıçak veya satır gibi kesici aletleri sabit bir yere monte etme olayı 2017'den itibaren Pekin'de de uygulamaya konmuş. Biz gözden kaçırmışız demek. Lakin "bakınız ÇKP bunu sadece Doğu Türkistan’da yapmıyormuş" demesin kimse. Bir uygulama gayr-i insani ise onun nerede ve kim tarafından veya kime yapıldığının hiç mi hiçbir mazereti olamaz. Hele bunu ÇKP gibi insan hakları sabıkalı bir yönetim yapıyorsa iki defa telin etmek gerekir. 25 Eylül 2020'de alınan karar ile 2021 yılından itibaren bir aile evde kullanacağı bıçağı bile gerçek kimlik bilgilerini kaydettirerek almak zorunda.
Ne denilebilir ki, ÇKP için korku dağları sarmış…
Olayın bir başka yönü ise ÇKP'nin insanları idare etme, sindirme, algı oluşturma ve yönetimlere muhalefet etmeme gibi demokratik ülkelerde asla kabul edilemeyecek hususlardaki maharetlerini (!) demokrasiden, insan hakları kavramından veya muhalefetlerden hazzetmeyen ülkeler ve onların liderleri tarafından zevkle seyredildiğini hatta içten içe bu uygulamaları kendi ülkelerinde de nasıl uygulamaya koyabileceklerini hayal ettiklerini düşünmekteyim. Bu kategoriye başta ABD ve Batı olmak üzere kendisini gelişmiş demokratik ülkelerden sayan her devleti ve siyasiyi katabilirsiniz. İslam dünyası devlet ve siyasileri zaten bu kategorinin göbeğinde durmakta.
Birileri tarafından abartı olarak kabul edilecek olsa da Çin, halkı kontrol altında tutma uygulamaları bakımından hem demokratik hem yarı demokratik hem de dikta rejimlerin büyük memnuniyetle takip ettikleri bir devlet görünümünde. Demek ki sadece nüfus transferi değil bir de yönetimini ihraç eder hale gelmiş bir ÇKP yönetimiyle karşı karşıyayız. Siyasilerin hevesleri kursaklarında mı kalır yoksa yakın gelecekte özel hayatın dahi kalmadığı, her şeyi ile kontrol edilen insan yığınlarıyla mı karşılaşırız bunu zaman gösterecek ama kanımca dünya ikinci şıkka doğru koşar adım gitmekte....
Nasıl mı? 5G, dijital para, sosyal kredi puanları, ulaşımda kara liste uygulamalarını takip ederseniz insanoğlunun nelerle karşılaşabileceğine dair birkaç ipucu bulma ihtimaliniz çok yüksek...