Makalenin en dikkat çekici iki yönü, uygulamalardan rahatsız olan Çinli bir yetkilin adının açıklanmaması şartıyla, Xi Jin-ping hükümetinin yaptıklarının yanına kâr kalmaması için bu belgeleri teslim ettiğine dair bilgi ve ikincisi de yine Xi’nin Doğu Türkistan'daki uygulamalara dair "merhamet göstermeyin" sözleri oldu.
Tabi ki bir devlet başkanının hangi ırk, din, dil veya dünyevi ve uhrevi düşünceden olursa olsun vatandaşları için "merhamet etmeyin" demesinin izahı olmasa gerekir.
Xi Jin-ping "yaptıkları yapacaklarının teminatıdır" sözünü haklı çıkarmak istercesine iktidara geldiği günden bu yana uygulama sahasına koyduğu politikaları akla ziyan sonuçlar doğursa da Xi, bundan vazgeçeceğe benzememektedir. Lakin mevzubahis Çin ve onun lideri Xi Jin-ping olunca insanın daha fazlasını bile görme, duyma ve okuma ihtimalini aklından çıkarmaması gerekir.
Açıklanan dosyanın 403 sayfa olduğunu öğrenmekle beraber 25 Kasım’da bu 5 dosyadan çok daha fazlasının açıklanacağını da bir vesile ile öğrenmiş bulunuyoruz.
Şimdiden acaba o dosyalarda Xi Jin-ping'in hangi marifetlerine rastlayacağız veya insan olabilenin kanını donduracak hangi gerçekleri öğrenmiş olacağızı şimdiden merak etmiyor değilim.
Yüzlerce sayfa tutan gizli belgelerde "sözde eğitim kampları"nın nasıl başladığına, böyle bir uygulamanın doğru veya yanlışlığına, ulusal veya uluslar arası bazda muhtemel zararlarının neler olabileceğine ve Çinli bir kısım bürokratların uygulamanın Çin'i zor durumda bırakabileceği kaygısıyla karşı çıktıklarına dair bilgiler bulunmakta.
Her ne kadar yayınlanan bu dosya üzerinden de adı geçen yazar 1 milyonun üzerinde Doğu Türkistanlının kamplarda olduğuna dair bilgisinin eksikliğini bu vesile ile tekrar ifade etmekte fayda mülahaza ediyorum. Daha yakın zamanda Doğu Türkistan’da 2019 içerisinde uydu görüntülerinden 500’ün üzerinde kamp inşa edildiğine dair görüntüler yanında henüz Çin'in iç bölgelerinde inşa edilen kamplara dair herhangi bir bilginin kamuoyuna yansımadığını ifade etmek gerekmektedir. Umutla 25 Kasım’da açıklanacak olan belgelerde bu konuya dair yeni bilgilerin de kamuoyunun ilgisine sunulmasını bekliyorum.
Zikredilen 5 dosyadan öğrenildiği kadarıyla, uzun zaman dünya kamuoyundan sır gibi saklanan kampların bizzat Xi Jin-ping ve üst düzey Çinli yetkililerin talepleri ile kurulduğunu gözler önüne serilmektedir.
Başta Uygur Özerk Bölgesi yetkilileri olmak üzere her Çinli bürokratın "iyi niyet ve mütevazi birer eğitim kurumları" gibi sundukları "nazi vari kampların" Çin ekonomisine nasıl darbe vurmaya başladığını, zaten yerlerde sürünen Çin'in insan haklarına saygı prestijini nasıl yerle bir ettiğini de kısa zaman içerisinde dünya ile beraber bizler de görmüş olduk.
Bilhassa İslam dünyasının Doğu Türkistan konusunda "üç maymunu" oynamasının izahı zor olsa da, başta vicdanlı Çinli bürokratlar olmak üzere Çin'in davet ettiği gazeteci veya devletlerarası heyet üyelerinin anlattıkları artık gizlenemeyecek kadar büyümüş durumdadır.
Ailelerin parçalandığı, insanların psikolojik çöküntüler yaşadığı, intihar olaylarının her geçen gün arttığı, çocukların anasız-babasız kaldığı Doğu Türkistan’da yaşananlar artık Doğu Türkistan ile sınırlı kalamayacak kadar uluslararası bir boyut kazanmış ve bu durum Çin'i "Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olan" Napolyon'un durumuna düşürmüştür.
Uluslar arası kamuoyundaki sıkışmışlık ve Çin ekonomisindeki hızlı bozulmayı Doğu Türkistan başta olmak üzere Hong Kong ve Çin'in iç bölgelerindeki orantısız güç kullanımına bağlayan Çinli birçok siyasetçi, bürokrat veya devlet memuru da artık bu konuyu gündeme taşımaya başlamıştır.
Komünist partinin sıkı denetimi altında yönetilen ülkeden bu denli ehemmiyeti yüksek belgelerin sızdırılmış olması içeride ciddi kopuşların yaşanmaya başladığına da delalet etmektedir. Belgeleri Austin Ramzy'e sızdıran şahsın Xi Jin-ping başta olmak üzere yapanın yanına yaptığının kâr kalmamasını istemesi ise durumun geldiği noktayı değerlendirmek adına ciddi ipuçları vermektedir.
Dosyalardan anlaşıldığı kadarıyla Doğu Türkistan'da yaşananlarda Xi Jin-ping'den başlamak üzere en alt tabakadaki görevlilere varıncaya kadar herkesin parmağı bulunmakta ve burada görev alan veya görevi verenlerin hiçbirisi maalesef insani bir tavır takınma ihtiyacı hissetmemişlerdi.
Çin Hükümeti, kampları insanlara daha iyi iş imkanı bulmak ve eğitim ile ayrımcılığı ortadan kaldırmak üzere bir proje olarak lanse etse de uygulamanın aslında "terörizmle mücadele kılıfına sokulmuş" toplu bir kültürel asimilasyon ile dini ve ırkî aşağılama kampanyasına dönüştürülmüştür.
Dosyalardan yine öğrendiğimiz kadarıyla çocukların ana-babalarından nasıl ve ne amaçla ayrıldığını, gayri kanunu hiçbir hareketi olmayan insanların dahi nasıl ve hangi gerekçelerle kamplara konulduklarını da öğrenebilmekteyiz.
Bütün bu gayri insanı tutumlara rağmen Çinli yetkililerin kamplara alınanların Komünist Parti'ye yaptıkları için minnettar olması gerektiğini, durumdan şikâyetçi olanların aileleri için işlerin daha da kötüye gideceğini söylemelerinin emredildiğini de yine bu dosyalardan öğrenmiş bulunuyoruz.
Nisan 2014 tarihinde Kunming eyaletinde bir tren istasyonunda eli palalı bir grup Uygur'un 31 kişiyi öldürüp 130'dan fazla insanı yaraladığı olaylardan bir hafta sonra Xi Jin-ping'in Doğu Türkistan’a yaptığı ziyaret sırasında "ayrımcılığa karşı mücadele çağrısı" yaparak "kesinlikle merhamet gösterilmeyecek" dediğini de maalesef bu dosyalardan öğrenmiş olduk.
Kunming olaylarının kamuoyuna yansıdığı dönemde; "Bir nevi polis devleti olan Çin'de bir tren istasyonunda iki saat süre ile yaşanan bu faciaya, Çin kolluk kuvvetlerinin hiç bir müdahalede bulunmamasını garipsiyoruz. Yakın zamanda, başka bir amaç için bu cinayetlere Çin devlet yetkililerinin göz yumduğu görülecektir" demiş, akabinde ise Doğu Türkistan tarihinin en karanlık dönemlerinden birinin başladığına hep beraber şahitlik etmiştik.
Okunduğunda, insanım diyebilenlerin tüylerini diken diken edebilecek birçok bilginin bulunduğu dosyaların yakın zamanda her yönüyle incelenip kamuoyu ile paylaşılıp tartışılacağına inanıyorum.
Bir başka yönüyle de, belgelerin sızdırılması ile Çin dikta rejiminin uluslararası arenada biraz daha yalnızlaşacağını, Doğu Türkistan'da yaşananlara uluslararası kamuoyu, devlet ve teşkilatlardan eskisine nazaran daha fazla tepkilerin çıkacağını düşünüyorum.
Umudum, Doğu Türkistan en kısa zamanda istikrara kavuşur ve insanlar anayasal hakları olan temel insan haklarından istifade edebilecekleri bir yönetimle idare edilirler.