Öncelikle aynı yol ve yöntemle farklı sonuç alınmayacağının farkına varmak lazım.
31 Mart kampanyasını bir kenara koymak ve yeni bir strateji oluşturmak gerek.
Komplo teorileri ileri sürerek bir yere varılmaz.
Gereken, amatör ruhla çalışmak, çalışmak ve daha çok çalışmak.
Kibirden, gururdan, rehavetten ve kişisel istikbal kaygısından uzak çalışmak.
Parti içi çekişmeleri ve taht kavgalarını bir süreliğine olsun bir kenara bırakarak, tekvücut halinde çalışmak.
Zaman icraat zamanı.
Az söz çok çalışma…
Muhalefeti kötülemekten ziyade kendini kabullendirme çabası içeren bir çalışma.
Hamasetten ve tribüne oynamaktan uzak, “sahiciliği ve ikna ediciliği” olan bir kampanya ile çalışmak.
Tıpkı, “Erdoğan gibi” çalışmak….
Değişim ve reform elzem hale geldi.
Hele de iptal edilen seçimi kazanabilmek için, seçmenin içini soğutacak bir değişim ve yenilik olmazsa olmazlaştı.
Başta kabine olmak üzere; partide ve bürokraside ses getirecek ve olumlu karşılanacak değişiklikler İstanbul seçiminde de AK Parti’nin işini kolaylaştıracaktır.
31 Mart sonrası “değişim ve reform” beklentisi herşeyin önüne geçti.
Hal böyleyken, teşkilatın yapacağı çalışmaya, bu boyutu da katmak AK Parti’nin elini güçlendirecektir.
Kaldı ki; içinden geçtiğimiz kritik süreç, ekonomik durum, kamudaki atalet ve rehavet bu değişimi en acil hale getirmiştir.
Bu durum, içerde ve dışarda finans ve ekonomi piyasalarının algı ve beklentilerinin de olumluya dönmesi için çok önemli bir vetire ve parametredir.
Gecikme ise, içinde bulunduğumuz handikapları çok yönlü ve boyutlu artırmaktan başka işe yaramayacaktır.
Erdoğan’ın değişim beklentisine uygun adım atacağına, daha ertelemeyeceğine ve şaşırtıcı boyutta büyük ve geniş kapsamlı değişiklikler yapacağına inanıyor ve düşünüyorum.
Ki bu yazıyı yazdıktan sonra düşüncelerimi teyit boyutlu, Erdoğan’ın bu akşam yaptığı konuşmayı çok önemli buluyorum.
“AK Parti’yi milletin değil de, kendi heveslerinin aracı olarak görenlerin bu çatı altında yeri yoktur. Kimsenin bu büyük davayı sekteye uğratmasına izin vermeyeceğiz” sözü oldukça manidardır.
Hele de; “AK Parti'yi ve Türk siyasetini yeni vizyonlarla, yeni projelerle, yeni isimlerle hep birlikte zenginleştireceğiz” söylemini, şaşırtıcı boyutta diyerek bahsettiğim değişimin karinesi olarak görüyorum.
İdlib’deki durum ve muhtemel mülteci akını…
Önceki pek çok yazımda da belirttiğim gibi; Rusya ve Putin’le iyi ilişki içinde olmak faydalıdır.
Ama ABD ve Avrupa’yı ihmal etmeden, yok saymadan…
Küresel Güç dengesini gözardı etmeden.
Çünkü Putin’e çok ve tam güvenilmeyeceği bir gerçek.
Putin’e güvenmek iyidir ama güvenmemek daha iyidir.
İşte bugünlerde İdlip’de ortaya çıkan durum ortada…
ABD bölgedeki aktivitesini kısmen azalttı ve stabil halde.
İdlib saldırmazlık bölgesine Şam rejiminin saldırısı gün be gün yoğunlaşıyor.
Saldırı Esad güçlerince yapılıyor gibi görünse de, arkasında Rus kuvvetlerinin olduğu aşikar.
Yaklaşık iki milyon mülteci her an kapımıza dayanabilir.
ABD ve Avrupa, İran ve Rusya ile hareket etmemizden kaynaklı bedel ödememizi keyifle izler durumdalar.
Seçim sürecinin bitmemesinden dolayı sınırlarımızdaki sorunları ihmal etmeden takip etmek, gerekli önlemleri almak ve küresel denklemi pas geçmemek zorundayız.
Her ne kadar gündemde pek yer almıyor olsa da; Suriye sınırından ve özellikle İdlib bölgesinden kaynaklı çok ama çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız.
Umarım ve inşallah akıl ve akılcılık içeren diplomasi ve sahici bir seçim stratejisiyle şu 45 günü kalıcı bir hasar almadan atlatırız.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.