Yanlış olan gençler mi yoksa gençleri anlamaktan uzaklaşmış olmamız mı!

Ne zaman ki yaş altmışı geçer; durmaz, hemen başlarız;
"Ah şu gençler yok mu,
Yeni nesil çok bozuldu,
Nesil kötüye gidiyor,
Biz gençken böyle miydik; büyüklerimizin yanında ağzımızı açamazdık,
Gençler çok saygısız" vb. gibi söz ve söylemlere…
Ben bu yaklaşımların pek de gerçeği yansıtmadığını, sahici olmadığını ve biraz da ezberlerin tekrarından başka bir şey olmadığını düşünüyorum.
Eğer çocuklarımız/gençlerimiz kendimize benzerse iyi ama kendindenliği olursa/kendine has bireyler haline gelirse ve özgüven çerçevesinde özgür ve özgünlük sergiler ise kötü/başına buyruk ve saygısız olarak niteleniyor.
Farklı yanlarını zenginlik görme yerine, azgınlık/aykırılık ve asilik olarak telakki ediyoruz.

Tüm bu değerlendirmeleri yaparken özeleştiri yapıyor muyuz?
Hayır,
Devrin/dehrin/zamanın değiştiğinin farkında mıyız?
Hayır,
Hayatın değişen ve gelişen yüzünün farkında mıyız?
Hayır…
Tam tersi; kendimiz gelişerek değişmediğimiz gibi değişim ve gelişime ayak uyduran gençlerimizi de tasvip ve takdir yerine hep/daima/sürekli eleştiriyor ve muteriz olmakla suçluyoruz.
Yanlış hanımlar/beyler, yanlış!
Bunu nereden biliyorum?
Kendimden…
Gençlerle sık sık sohbet ediyorum,
Dinliyorum,
Klişe tabirle, yaşını-başını almış birisi olarak bazen tahammül edemeyecek gibi olsam da; bir an silkiniyor/kendimi sorguluyor ve geleneksel/biz babadan böyle gördükçe ve mutlak itaati esas alan klişelerin beni nasıl esir aldığını, dinlemeye bile tahammülsüz bıraktığını düşünüp kendime geliyor ve can kulağımla dinlemeye devam ediyorum.
Öyle ilginç fikirler/düşünceler ve ufuk açıcı sorular işitiyorum ki…

Biliyor musunuz; bir şeyi çok net fark ediyorum;
Saygı kılıfı giydirdiğimiz teslimiyetin, aslında bizim kuşağı ne hale getirdiğini,
Düşünmekten yoksun bıraktığını,
Akıl etmek/akıl yürütmek/aklını kullanmak yerine, din/gelenek ve töre soslu itaatin bizleri nasıl bir zihinsel kısırlaştırmaya maruz bıraktığını fark ediyorum.
Ama yeni nesil, bugünün gençliği öyle mi…
Yanlışa yanlış diyebiliyor,
Aklına yatmadığında otoriteye karşı durabiliyor,
Ve emin olalım ki; genel itibarla bizlerden çok daha dürüst ve riyasız davranabiliyor!

Daha basite indirgeyerek anlatayım;
Eskiden babalarımız nereye oy verirse orayı tercih etmemiz farz gibiydi.
Aksi düşünülemezdi bile.
Çünkü aksi tercihte bulunanlar baba sözü dinlemeyen/kınanan ve ötelenen gençler olarak görülürdü.
Halbuki, çocuklarımızın/gençlerimizin farklı düşünmesine, farklı yaklaşımlarına ve bizden öte adımlarına tahammül edemeyip, onların uzak ufuklara bakan bakış açılarını saygısızlık olarak tasvir ettiğimiz için aslında bu halde ve geri kalmışlık kıskacında debelenip duruyoruz.

Arkadaşlar,
Gençlerin bize benzemeleri değil; bizi aşmaları/bizi geçmeleri ve bizim koyduğumuz taşın üzerine taş koymaları, diktiğimiz taşı daha yükseğe çıkartmaları maharettir.
Bu ise, gencimizin yeni fikrine/farklı düşünüşüne, yeniliğe aç ve açık perspektifine bağlıdır.
Bir de saygı konusu var!
Ama unutmayalım ki;
Saygı şekille olmaz,
Saygı sözle olmaz,
Saygı, gencin büyükleri gibi düşünmesiyle de olmaz.
Saygı özde olur/içten olur/eylemle olur.
Saygı, gencin birey olması/kişilik bilincine ulaşması ve anlamlı bir bilgiye sahip olmasıyla olur!
Evet, gençlerimizin de eksikleri/hataları/yanlışları yok mu?
Olmaz mı, tabi ki var ve olmaya da devam edecektir.
Ama bunu düzeltmenin yolu, emrivakiyle/otoriterlikle ve buyurgan söylemlerle olmaz.
Üstelik bilişim/bilgiye erişim ve dünyasallaşma üst düzey bir seviyeye gelmişse….
Maalesef zorlama/dayatma ve şekilsel saygı talebimiz, gençlerimizle mesafemizi iyice açtı.
Konuşabilirliğimizi kaybettik,
Çünkü büyükler olarak dinlemeyi bilmiyor hatta istemiyor ve dinlemekten imtina ediyoruz.
"Neyini dinleyeceğim onun be…" gibi kerameti kendinden menkul büyüklük algısıyla ne kadar rencide ve demoralize edici olduğumuzun farkına bile varmıyoruz!
Ve bu durum öyle bir kısır döngü ki; her devirde farklı versiyonlarla tezahür ediyor.
Gençken kendimize yapılmasını istemediğimiz ne varsa; neredeyse, hepsini kendi çocuklarımıza/gençlerimize uygulamaya kalkışıyoruz.

Sevgili Analar/Babalar ve değerli büyükler,
Evet, dik başlı olabilirler,
Aykırı fikirleri olabilir,
Otoriteyi reddedebilirler,
Başlarına buyruk gibi algılanabilir,
Geleneksel/töresel/klişe saygı kalıplarını reddeden bir aksiyon içinde olabilirler,
Ama inanın, "basit/sade/yalın" düşünen bugünkü gençler, bizlerden çok daha dürüstler,
Çok daha hümanistler,
Daha adil ve adaletliler,
Daha insancıllar,
Daha akıllı ve akılcılar,
Daha yenilikçiler,
Ve daha eşitlikçiler…
Bunları görmezden gelmemiz, gençleri bundan vazgeçirmiyor.
Boşuna heveslenmeyin ve dayatmacılığa devam etmeyin.
Aksine, bu tarz söylem ve fiillerimiz devam ettikçe, onlarla aramızdaki mesafeyi daha da açıyoruz!
Aslında gençler bizden kopmuyor, biz onları kendimizden kopuklaştırıyoruz,
Aslında gençler saygısız değiller, bizim saygı kalıplarımız eski ve dedelerimizin devrinden kalma.
O yüzden onların saygı reflekslerini algılamaktan yoksunuz!

Bu arada,
Yok efendim, uyuşturucu yaşı iyice düşmüş,
Vay efendim, deist yaklaşım gençler arasında artmış,
Aman efendim, farklı eğilimler hiç olmadığı kadar çoğalmış…

Hanımlar/Beyler,
Bunları güzel güzel konuşuyoruz,
Sadece dilimizde ve sürekli söylüyoruz…
Ama "biz nerede hata ettik" demeyi bir türlü kendimize yediremiyor veya aklımıza dahi getirmiyoruz!
Gençlerimize, bu kötülüklerin olmadığı bir zemin mi bıraktık da bugün bunlardan şikayetlenme hakkını kendimizde görüyoruz!
Sadece "Aman ha çocuğum, uyuşturucudan uzak dur" dedik ama uyuşturucusuz bir ortam bırakma konusunda gereği kadar gayret mi gösterdik!
Dini öcü gibi ve sadece cennet-cehennem olgusuyla içerikten uzak şekilde anlatırken, gün gelip de; akıl edip/düşünebilen gençlerin gerçek dinin bu olmadığını görüp yüce dinimizden uzaklaşacaklarını hiç düşündük mü!
Hayır hayır hayır…
Ama bir şeyi hiç bırakmadık ve hep yaptık;
Emir kipi içeren cümleler kurmak/buyurmak/tartıştırmamak ve itirazı isyan olarak algılamak!

Sonuç:
Herkes şapkasını önüne koysun ve düşünsün!
Size ezbercilik yapmadım; gözlemlerimi/sohbetlerimde gördüklerimi/işittiklerimi ve önyargısız/ön kabulsüz değerlendirmelerimi aktardım.
Can sıkıcı gelmiş olabilir ve canınızı acıtabilir.
Ama kusura bakmayın, bu bir gerçek ve hepimizin gerçekliği…
Buna gözümüzü kapatmakla sadece kendimizi aldatırız ve gençlerimizi daha bir uzaklaştırırız!
Tıpkı güneşe gözünü kapatmakla gece olmayacağı gibi…

Ne yapmalıyız?
Gençleri dikkate almalıyız,
Onlara hayatın her alanında (siyaset/iş/sanat vb.) irade ve inisiyatif vermeliyiz,
Dinler gibi yapmamalı; can kulağımızla dinlemeliyiz,
Bizden ileri yanlarını görmezden gelmemeli, bilakis takdir ve istifade etmeliyiz,
Yargılamacı, buyurgan bir dil kullanmamalı ve onlarla istişare etmekten uzak durmamalıyız.
Böyle ve bunlar olursa,
Genç insan da, o zaman reddiyesiz/önyargısız ve mesafesiz dinler, anlamaya ve deneyimlerden istifadeye çalışır.
İşte o zaman,
Tecrübe ile enerjinin,
Yaşlıyla gencin,
Dün ile yarının keyifli ve zenginleştirilmiş bir harmanlamasına şahit oluruz.
Tıpkı gençlik ateşi ve enerjisinde pişirilmiş ve tecrübeyle demlenmiş bir Türk kahvesinin tadına doyulmaması gibi…



Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
OGÜNhaber