Hint diyarında hüküm süren bir hükümdar hırsızlığın da zanaat olduğuna karar vermiş; inceliklerini, sırlarını öğrenmek istemiş.
Hükümdarın adamları bütün ülkeyi aramış taramış, hapistekilerle, dışarıdakilerle konuşmuşlar, Hint diyarının en usta hırsızı olarak belirledikleri adamı bulup hükümdarın karşısına getirmişler.
Hükümdarın konuşmasını bile beklemeden hırsız konuşmaya başlamış:
Ben mi hırsızlık yapıyormuşum?
Hükümdarım, bunlar senin gibi yüce kişiyi bile kandırmayı nasıl başarmışlar?
Ben yaşamım boyunca hiç hırsızlık, yankesicilik yapmadım!
Ama hep düşmanlarımın iftirasına uğradım.
Dediler ki; hükümdar hırsızlığın sırlarını öğrenmek istiyor.
Öğretemem, çünkü bilmiyorum.
Aynı tempoda kendisini kıskanan ve düşmanlık eden komşularından yakınmış, bunların dedikoduları yüzünden başına gelenleri ağlayarak anlatmış.
Arada hükümdara iyice yaklaşıp, elini öpmek için uzanmış.
Hükümdar ikna olmaya başlamış ve adamın salınmasını emretmiş.
Adam salondan çıktıktan birkaç dakika sonra hükümdar az önce parmağında bulunan çok değerli bir yüzüğünün kaybolduğunu fark etmiş.
Hemen emir vermiş; Sarayın kapısından çıkmak üzere olan adamı yakalayıp geri getirmişler.
Adamın üstü aranmış ama yüzük yok.
Hükümdar, yüzüğü yakında bulunan bir suç ortağına vermiş olabileceğini düşünerek onun hücreye atılmasını ertesi sabah da kafasının kesilmesini istemiş.
Bu emirleri vermiş ama içine de kurt düşmüş.
Gece, hırsızın hep ağlamalarını düşünmüş.
Hücrelerin bulunduğu bölüme inmiş, nöbetçilere de seslerini çıkarmamalarını söylemiş ve adamı dinlemeye koyulmuş.
Adam, tıpkı gündüz yaptığı gibi ağlamaya devam ediyor, suçsuz olduğunu, hep iftiraya uğradığını yenileyip duruyormuş.
Hükümdar adamı uzunca dinledikten sonra suçsuz olduğuna karar vermiş, ertesi gün adamı affettiğini hücreden çıkarılıp yanına getirmelerini söylemiş.
Adam hükümdarın önüne getirildiğinde yüzünde çok başka bir ifade varmış.
Selam verdikten sora iki avucunu birleştirip uzatmış ve hükümdarın şaşkın bakışları arasında açmış. Kayıp yüzük avucunda duruyormuş.
Hükümdar yüzüğü alırken adam konuşmaya başlamış:
Benden hırsızlığın, yankesiciliğin sırlarını öğretmemi istediniz.
İşte birincisi; koşullar ne olursa olsun, gerçek zanaatınızı belli etmeyeceksiniz, çok namuslu vatandaş gibi davranacaksınız.
Sizin namuslu olduğunuza herkesin inanmasını sağlayacaksınız.
İkinci derse gelince; En kötü durumda yakalanmış, ağır cezaya çarptırılmış olsanız bile usanmadan masum olduğunuzu tekrarlayacaksınız.
Hükümdarın şaşkın bakışlarına hiç aldırmadan sormuş;
"Üçüncü ders için ne zaman gelmemi emredersiniz?"
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.