İç siyasette sular ısınıyor.
17 Haziran tarihli yazımda; “23 Haziran sonrası; ülke için de Ak Parti ve hükümet için de hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.” demiştim.
Aynen öyle oluyor ve Türk siyaseti yeni bir yapılanma ve yol ayrımında…
Ekrem İmamoğlu özelinde, sol siyaset yeni bir kulvara girdi ve “merkez sağ seçmen hedefli” yelpaze genişlemesine yöneldi.
Çünkü sağ seçmenden oy almadan iktidar olunmayacağı aşikardı.
Ciddi bir planlama, organizasyon ve uluslararası iletişimle yeni bir “sol konsept” oluştu.
Arka planında Neoconist varlık duyumsadığım “yeni sol-İmamoğlu” çıkışının önümüzdeki zaman kesitinde neler yapacağını/yapamayacağını merakla izleyeceğiz.
Çünkü seçim sonrası her atılan adımda, küresel güç işaretlerini gözlemliyorum.
Kaldı ki, aksi de zaten pek mümkün değildi.
Ak Parti’ye gelince….
Seçim ertelemenin acı bilançosu 23 Haziran sonucuyla ortaya çıktı.
Çok zamandır homurtular yükselen Ak Parti’de muhalif hareketler ete kemiğe bürünmeye başladı.
Uzun zaman Erdoğan’ın kişisel karizmasıyla kapatılan ve sessiz kalan muhalifler, eleştirilerini artık yüksek sesle dillendirmeye ve hatta “Yeni hareket” noktasına geldi.
Ahmet Davutoğlu-Ali Babacan adında birleşen ve gidişattan memnun olmayan düşünceler bugün Babacan’ın “Kamuoyuna Duyuru”suyla ikili boyutta başlamış oldu.
Şimdi hamle sırası Erdoğan’da ve yaşayıp göreceğiz.
Babacan-Davutoğlu çıkışı başarılı mı olur başarısız mı?
Aslında önlerinde başarıya ulaşmış bir pratik var.
İmamoğlu çıkışı…
Bir yıl öncesine kadar hemen hiç kimsenin tanımadığı bir kişi bugün Türk siyasetinin ana figürlerinden birisi haline geldi.
Ak Parti’den çıkan ve doğacak hareketin, öncelikle ne yapmayacağını dile getirmesi, günümüz koşullarından dolayı belirleyici unsurdur.
“Ak Parti neydi ne oldu” sorusuna doğru cevapların doğru kişilerce verilmesi şarttır.
Eğer yeniler, Ak Parti’nin devamı gibilik arzederse doğmadan ölürler.
Ve İmamoğlu hareketi gösterdi ki; günümüzde herkes her partiye oy verebiliyor.
Seçmenin oyu kimsenin cebinde ve tekelinde değil.
Ki, 31 Mart’tan 23 Haziran’a pek çok seçmenin keskin bir tercih değiştirmesi seçim sonuçlarıyla tescillendi.
Hal böyleyken Mevlana’nın; “Dün dünle gitti cancağızım, artık yeni şeyler söylemek lazım” sözüne muvafık ve mutabık hareket edilmesi başarının anahtarı gibidir.
Buradan Davutoğlu-Babacan çıkışına bazı sorular yöneltmek istiyorum…
Yeni Hareket protest bir anlayışı mı barındıracak. Yani on yedi yıl içinde tasfiye edilenlerin Erdoğan’a olan kızgınlıkları nedeniyle bir araya geldiği bir odak mı olacak.?
Abdullah Gül’ün bir dönem daha Cumhurbaşkanı olması için siyasi bir zemin oluşturmaya mı çalışılacak.?
İsimleri, FETÖ ile şu veya bu şekilde kamuoyunca ilintili görülenlerin bir araya geldiği bir oluşum mu olacak.?
Seçmen yaş ortalamasının otuz olduğu ülkemizde 17 yıllık iktidarın yıpratması dikkate alınmaksızın her dönem ana figür olan ve bugün 60-70 yaş kuşağında olanlar yine ana aktör mü olacak.?
Yoksa coğrafi gerçeklik, demografik-sosyolojik yapı, deneyim-dinamizm dengesi, küresel gerçeklik, ekonomik belirleyicilik gibi unsurlar mı dikkate alınacak.?
Hareketin ana misyonu ve siyasi programı ne olacak.?
Özal gibi dört temayülcülük mü, Merkez sağ yaklaşımı mı, Milligörüş eksenli muhafazakar çekirdek kadro mu yoksa bütün bunların bir sentezi şeklinde, gelişen ve değişen siyasi algı ve olgular çerçevesinde herkesin kendinden bir şey bulacağı, seçmen-temsil dengesi de içerecek yeni bir konsept mi.?
Ayrı ayrı mı yoksa birlikte bir hareket mi yapacaksınız.?
Karşınızda devleti elinde bulunduran bir iktidar, 17 yıldır iktidar olan bir parti ve Erdoğan gibi bir siyaset kurdu olduğunun ne kadar bilincindesiniz.?
Soruları çoğaltmak mümkün.
Ama şimdilik bunlarla yetinelim…
Hamle sırası Erdoğan’da demiştim…
Babacan’ın da partiden istifasıyla karşıt adımları gördü, gözlemledi.
Yakında Erdoğan’ın adımlarını izleyeceğiz.
Eminim gelinen noktanın ciddiyetinin farkında.
Çünkü hiçbir dönemde olmadığı kadar açık ve aleni bir karşı duruşla karşı karşıya.
Ve bu defa muhalefet edenleri “sırtımdan hançerliyorlar” duygusallığıyla savuşturamayacağının ve radikal adımlar atması gerektiğinin farkında.
Bu defa karşı duruş gösterenler hamaset ve siyasi vefa/vefasızlık söylemleriyle alt edilebilecek türden kişi/kişilikler değil.
Kaldı ki; bu defa Ak Parti kitlesinin sessiz kısmı bile bu yeni aktörlere sempatiyle bakabiliyor.
Taraf olanlar bir yana, “yeni hareket yanlıştır diyenler” bile; “ama Allah var bu iki kişi de kötü insanlar değil. Partide yıpranmamış ve bir elin parmaklarını geçmeyecek birkaç kişiden birisi” diyorlar.
Erdoğan’ın, tüm bunların farkında olarak yeni bir hamle yapacağı kanaatinde ve inancındayım.
Bu bağlamda daha öncekilerden çok daha radikal, geniş kapsamlı ve “en alttan en başa kadar” şekilde bir değişim rüzgarı estirecektir.
Siyasi kadroları, kabineyi, bürokrasiyi ve yeni yönetsel sistemin revize ve rehabilite edilmesini de içerecek yeni, yepyeni bir hamle yapacaktır.
Çünkü daha azı veya birazı, kitleleri teskin etmeyecek, yeni hareket amaçlı Davutoğlu-Babacan’ın yürüyüş ve teveccüh görmesini durduramayacaktır.
Aksi takdirde; kendisinin başat aktör olduğu ve Refah Parti’nden koparak Ak Parti’nin oluşumuna benzer bir sürecin, biraz dramatik, biraz manidar ama acı gerçeklik şekliyle tezahürüne engel olunamayacağını en iyi, Erdoğan’ın bildiğine inanıyorum.
Ve Erdoğan’ın, herkesin eteğindekini dökmesini beklediğini, kendince hamle zamanlaması yaptığını ve hatta milletvekilleriyle yaptığı toplantıda eleştiriyi kabul etmemeye dair bir tavır sergileyerek; “kabinede değişiklik yapmayacağım” şeklindeki tarzını da bir hamle olarak düşünüyorum.
Önümüzdeki günlerde Erdoğan’ın büyük sürprizler barındıran şaşırtıcı yönelimler ve değişimler içeren eylemler için hazırlıklarını tamamlamak üzere olduğuna eminim.
Bakalım görelim…
Türk Siyasetinde oldukça sıcak bir sonbahara giriyoruz…
Ve unutmamalıyız ki; artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.