Türk ekonomisinde, Erdoğan şapkadan tavşan çıkartacak mı?..

Malum, gündem ekonomi…
Ben de ekonomi bilenlerle, bu konuda geçmişi/kariyeri ve öngörüsü olanlarla konuşuyorum.
Nasıl bir politika uygulandığını öğrenmek istiyorum.

Genel kanaat şu;
"Kur artışı sorun değil,
Kurun artışı ihracatı artıracak/turizm gelirleri artacak,
Cari açık azalacak,
Böylece döviz gelecek ve son tahlilde enflasyon da düşecek…"
Hükümetin böyle bir strateji izlediğini söylüyorlar.

Gerçekçi olup olmadığını sorduğumda ise;
Evet, ihracatımız arttı ve artıyor,
Hatta rekor kırıyor.

Fakat tam bu noktada diyorlar ki;
Bu durum aldatıcı olabilir.
Çünkü üretim maliyetlerimizin yüzde altmış/yetmişi ithalata dayalı.
İthalatı da dövizle yapıyoruz.
O da, genelde dolarla…

Hal böyleyken;
Faizi indirimli döviz artışı ve buna paralel artan ihracat, büyük ihtimalle beklenen sonucu vermeyecektir.

Ülkede döviz yükseldiğinde ve/veya TL'nin değeri düştüğünde iğneden ipliğe her şeye zam gelmekte/fiyatlar artmakta ve bu da, enflasyonu daha da yükseltmektedir.

Hakeza küresel ekonominin yaşadığı sıkıntıları ve başat ülkelerde bile enflasyon artışlarını göz önüne alırsak; bu politikanın başarı ihtimali çok zayıf görünüyor.

Ben ekonomiyi bilirim ama yine de konuyla ilgili bürokratik/akademik ve uluslararası boyutta bilgi/fikir/öngörü sahiplerinin fikirlerini almadan ahkam kesmem.
Çok üzgünüm ki, onlar da böyle diyor…

Kendi görüşüm ise;
Doların, 11 TL olması en kritik eşikti.
Zaten olması gereken seviyenin 8-9 TL civarı olduğunu düşünüyorum.

Ama ne yazık ki şuanda bu kritik eşiği aşmış bulunmaktayız.
Bundan sonrası ile ilgili uzman görüşleriyse, genelde negatif.
Ekonomik beklentiler olumsuz ve algı yönetimi çok zayıf.

Öyle bir hal ki; Türk ekonomisi "dolar inerse iyi, çıkarsa kötü" gibi bir algısal noktada.
Çok ama çok tehlikeli bir durum.
Peki ne olacak/kriz bitecek veya küresel bazlı enflasyonist kriz, bizi teğet geçecek mi?..
Halen, Erdoğan'ın şapkadan tavşan çıkartabileceğini düşünüyorum.

"Amma da uçtun ha,
Yaşananları görmüyor musun,
Doların bir haftada artışından haberin yok galiba…" dediğinizi duyar gibiyim.

An itibariyle, haklı olabilirsiniz de…
Ben, olanlara bakmam; olanlar olmuştur zaten.
Öldük/battık/bittik demeyi sevmem.
Ama bu demek değildir ki; olanı göz ardı ediyorum/boş umut dağıtıyorum ve sadece umutçuluk yapıyorum!..

Ben, daha çok olmayana/oldurulmayana,
Neyin yapılmadığına,
Ne yapılabileceğine,
Hala yapılabilecek bir şeylerin var olup olmadığına,
Ve, ihtimallere bakarım…

Böyle bakınca da/bu perspektifle soğukkanlı şekilde gözlemleyince de Türk Ekonomisi için yapılabilir ve tam tekmil yapıldığında ise; düzelebilirlik içeren ciddi alternatifler olduğunu düşünüyor ve görüyorum.

Hani "Elin oğlu" bizi sevmiyor/batırmaya çalışıyor/ekonomik manipülasyon uyguluyor deniyor ya;
Buna da pek katılmıyorum.
Çünkü o "elin oğlu" dediklerinizin de, batmış/ekonomisi dibe vurmuş/tükenmiş bir Türkiye istemediğini çok iyi biliyorum.

"O halde ne yapılabilir?" diye soracaksınız…
İşte bu noktada; Erdoğan, şapkadan tavşan çıkartabilir iddiama gelebiliriz.
Ama bir şeyler yapmak lazım.
Mesela, biraz olsun/az bir havuç göstermek lazım.
Yoksa tavşan kendi kendine veya abra-kadabra diyerek çıkmıyor/çıkmaz.

Öncelikle şapkayı önümüze koyup düşünmek, biz nerde yanlış yaptık/neyi eksik yaptık/neyi ihmal ettik/neleri yapmalıydık/neleri yapmamalıydık gibi özeleştiri ve hasar tespit çalışması yapmalıyız.
Bunu yapmadan tavşan çıkartmak ham bir hayalden öteye geçmez tabi ki…

Ekonomi hamaset kaldırmaz,
İç siyasetin şehvetine kapılmayı ise hiç kaldırmaz.
Şu veya bu şekilde ekonominin hala belli başlı kuralları var.
Yani kabul etsek de etmesek de; günümüz konseptinde hala var.

Nedir bu?
Ülkeler küresel bir iç içe geçmişlik içinde.
Ben kimseyi iplemem ve bildiğim gibi hareket ederim gibi bir lüksümüz yok.
Ve bir de, kim ne derse desin "dolar" denen olgu, hala küresel ekonominin can damarı/kalbi/damarlarındaki kanıdır.
Bu gerçeklerin farkında olmadan yapılacak "tavşan çıkartma" seansları yel değirmenleriyle savaşıp da kazanacağın ütopyasından öteye gitmez.

"O birileri bizi batırmak istiyor,
Bağımsız politikalar serdetmemizi engellemeye çalışıyor,
Ekonomik tetikçileriyle bizi dize getirmeye çabalıyor,
Kur üzerinden bize ayar vermek istiyor…" gibi sözler, bize sadece zaman kaybettirir ve kötü tabloyu daha da kötüleştirir.

Arkadaşlar,
Hayal etmek güzeldir,
Hayal edemeyen, hiçbir şey edemeyendir.
Ama hayalperest olmadan…
Hayali gerçek gibi görmeden…
En güzel hayal, gerçekleşebilirliği en yüksek olan hayaldir.
Bunun için de Amerika'yı yeniden keşfe gerek yoktur.

Sadece Amerika'yı, dolayısıyla FED denen doların kaynağını ve de FED'in sahibi olanları yani doların sahiplerini dikkate almak ve bu gerçeklik çerçevesinde hareket etmek bile çok önemli/doğru ve ilk adım için yeterlidir.

Şimdi, "Onlar, ne zaman bizi sevdiler ve bizim iyiliğimizi istediler ki…" gibi bir savunma refleksi ve defansif yaklaşım sergilenebilir.
Kimsenin kimseyi sevmesine ve kimsenin bizim iyiliğimizi istemesine gerek yoktur.
Öncelikle biz kendimize bakmalıyız.
Kendi iyiliğimizi, doğru şekilde istiyor/isteyebiliyor muyuz,
İyiliğimiz için güvenilir/tutarlı ve hatta elin oğlunun bile tutarlı olmasını sağlayacak şekilde bir yaklaşım içinde miyiz?..
Hiç bunları düşündük mü acaba, sizce…

İşin özeti şu arkadaşlar;
Öncelikle, eğri otursak da doğru konuşacağız.
Ve hatta, konuşmadan önce doğru düşüneceğiz.
Akıllı/akılcı, tutarlı ve küresel gerçekler ışığında bir strateji belirleyecek ve bunu, bizi seven/sevmeyen herkesin de böyle bilmesini sağlayacağız.

Elin Oğlu'nun tutarsızlıklarını sıralamak ve sonuçsuz demagojiler yapmak yerine, öncelikle kendi tutarsızlıklarımızı azaltıp, tutarlılıklarımızı artıracağız.
"Kazan-Kazan" demekle kazanılmıyor/ kaz yolunmuyor/ kazana bir şey girmiyor ve yemek kazanı hep boş kalıyor.

Oh ne ala…
Hiçbir şey yapmayayım/yan gelip yatayım/sadece konuşayım/sıkıştıkça "Elin Oğlu"na söveyim/bazense dua edeyim diyerek şapkadan tavşan bekliyorsak; daha çok bekleriz, çokkk!..

Ama ben Erdoğan'ın liderliğine/öngörüsüne/basiretine inanıyorum.
Ulusal ve uluslararası dengeleri gözetecek,
Oyunun kuralının bu olduğunu yeniden okuyacak,
Kişisel yaklaşım ve eğilimine ters bile olsa, ülkesel menfaatlerini maksimize etmek ve Türk Ekonomisinin düzelerek halkının refahını yeniden artırmak için küresel ekonomik oyuna yeniden dönecektir.

Ben Erdoğan'ın dik duruşunun da,
Yer yer diklenişinin de,
Elin Oğlu'na zaman zaman karşı çıkışının da bir espriye binaen olduğu inancındayım.

Ama şuna da inanıyorum ki;
Aynı Erdoğan, Türk Ekonomisinin en kritik eşikte olduğunun da, bilincinde ve farkındadır. Zaman kaybına tahammül olmadığını bilmektedir.
12 TL olan dolar nedeniyle artık aksiyon/reaksiyon alması gerektiğinin ve "karar anı"nında olduğumuzun farkındadır.

Bu bağlamda ve oyunun kuralları çerçevesinde, süreçleri değerlendirecek/gerekenleri yapacak ve şapkadan tavşanı çıkartacaktır diye düşünüyor ve inanmak istiyorum!..



Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
OGÜNhaber