TABA-Türk Amerikan İş Adamları Derneği…Derneğin başkanı dostum/sevgili kardeşim Süleyman Sanlı
"Yüksek İstişare Kurulu Başkanı" olmamı önerdi.
Onur duydum/gururlandım.
Yoğunluğum çok fazla…
Pek çok dernek ve vakıfta üye veya başkanlık görevlerim halen devam ediyor.
Spor kulüpleri cabası,
Keza, Gün Medya ve malumunuz üzere, sizlerle dertleştiğim/sohbet ettiğim/iletiştiğim "Bir Portre" köşe yazıları…
Süleyman Sanlı kardeşime "
olmasam", dedim…
Ama Sayın Sanlı, -birazdan sizlerle de paylaşacağım- yararlı olabileceğime dair doneleri dile getirince;
öngörü/fikir ve düşüncelerine büyük saygı duyduğum değerli büyüğüm/abim TABA'nın Onursal Başkanı Zeynel Abidin Erdem'i aradım.
İstişare ettim, fikrini aldım.
"
Lütfen kabul et, çok isabet olur" dedi.
Başka birkaç dost/arkadaş ve çok boyutlu lokal/küresel perspektifi haiz ve benim için "Akil Adam" olan büyüklerime danıştım.
Onların da olumlu düşünceleri ve Sayın Erdem gibi Türk-Amerikan ilişkilerinde vukufiyeti yüksek/TABA'yla özdeş bir ismin de kabul etmem cihetinde fikir bildirmesiyle "
tamam" dedim.
Başta fikirleriyle ufkumu açan büyüklerime, TABA'nın değerli Yönetim Kurulu üyeleri ve hassaten Başkan Süleyman Sanlı kardeşime teşekkür ediyorum.
Allah utandırmasın…Peki neden kabul ettim?..Süleyman Başkan kabul etmem için neler dile getirdi?.."Akil" büyüklerim niçin, kabul etmemin isabet olacağını söylediler?..Dikkatinizi çekmiştir…
Bu köşede dış politika/uluslararası ilişkiler konusuna dair çok fazla yazılar yazdım/yazıyorum.
Çin/Rusya/İngiltere/Avrupa Birliği ülkeleri ve özellikle ABD merkezli yorumlar yaptım/yapıyorum.
Bu, yazı/yorum ve tespitlerimde genelde ABD, hep odak noktasında oldu.
Bu yanıyla zaman zaman "Amerikancı" gibi olduğumu düşünenler bile oldu.
Ama kazın ayağı hiç öyle değil…
Ben ne Amerikancı/ne Avrupacıyım…
Ben Türkiyeciyim.Benim hep önceliğim/en önceliğim ülkesel menfaatlerimiz olmuştur.
Ama ben gerçekçiyim/sonuç ve çözüm odaklı biriyim.
Ülkesel boyutta bir senaryo/plan/strateji ve projeksiyon yaparken küresel gerçek ve gidişatın asla göz ardı edilmemesi gereğini düşünen biriyim.
Fark etmişsinizdir;
"Akıl/akılcılık, ince diplomasi, romantizmden uzak durmak, soğukkanlı ve sağduyulu oluş" gibi unsurları, o kadar çok dile getirmişimdir ki…
Çünkü dış politika hamaset kaldırmaz,
Macera ve hayalperestliği hiç kaldırmaz.
Hal böyleyken konuyu Amerika'ya ve özellikle Türk-Amerikan ilişkilerine getirirsek;Şu anda her boyutta/zeminde/şartta ve her türlü imkanları değerlendirerek bu iki ülke ilişkisinin bir adım ileriye götürülmesi zamanıdır.
Hem de, hemen/acilen ve vakit kaybetmeksizin…
Neden peki?..Hele de ABD Başkanı'nın "Soykırım" açıklaması sonrası bu tarz katkıya çok ihtiyaç vardır.
Kim ne derse desin,
Kim ne yorum yaparsa yapsın,
Ve her kim,
"yok efendim ABD bitiyormuş/zayıflıyormuş/Türkiye'ye kafa tutarsa kendi kaybedermiş/eski gücünde değilmiş/küresel belirleyiciliği azalmış" gibi laflar ederse etsin;
Şu anda hala bir Amerika var ve söylenenlerin rağmına çok da güçlü!..
Ve,
"tek belirleyici" olmasa da, hala
"en belirleyici"…
Şu anda Amerika'nın düşüşü/etkisizliği üzerinden beklentiye girmek/hamaset yapmak, Türkiye olarak bize hiçbir şey kazandırmaz.
Ki, kazandırmadı/kazandırmıyor da…
Haaa…
Bir de Amerika karışsa/düşüşe geçse ve hatta yıkılsa elimize ne geçecek?..
Tahterevallinin diğer ucunda biz mi varız!..
Eskiden köy ve kasaba kahvehanelerinde oturulur; sabahtan akşama hükümet yıkılır ve hükümetler kurulurdu.
Ne yazık ki, bu durumun akademik lafazanlıkla/ köşe yazılarıyla ve entel kehanetlerle küresel bazda da yapıldığını görüyorum.
Öyle bir hava oluşturuluyor ve senaryo yazılıyor ki; sanki Biden dönemi ABD'nin tarih sahnesinden gidiş devresi olacak, gibi…
Geçtik geçtik; geçelim bunları…
Bu tarz yaklaşım/projeksiyon ve sözüm ona öngörüleri, artık kâle bile almıyorum.
Gelin, biraz soğukkanlı/duygusallık ve romantizmden uzak/sağduyulu bir değerlendirme yapalım.
Amerika kaybederken biz kazanmıyoruz,
Biz kazanırken de Amerika kaybetmiyor,
Ya da biz kaybederken Amerika kazanmıyor…
Galiba
"kazan-kazan" formülünü biz yanlış anlıyor/algılıyoruz.
Yahu Amerika'yı eleştirmek/mutlak düşmanlaştırmak ve enerjimizi Amerika'nın ne kadar "kötü" olduğunu anlatmaya sarf etmek yerine;
"Biz ne yapmalıyız,Amerika'dan, daha çok nasıl istifade ederiz,Amerikan'ın dostluğunu kazanamasak da nasıl düşman olmadan yaşarız,Bölgesel pek çok noktada menfaatlerimizi nasıl müşterekleştiririz,Hatta ve hatta Amerika nasıl Amerika olmuş ve hala neden bu kadar güçlü/güçlü kalabiliyor" diye gelecek projeksiyonlarına harcayabiliriz!..
Sonuç olarak;Amerika var mı, var.
Hala güçlü mü, güçlü.
Ülkemizle Amerika'nın yolu hep kesişecek mi, kesinlikle…
Bu gerçekler ve gerçekliklerden hareketle,
Günlük-güneşlik/süt-liman bir dünya, bir Avrupa ve bir Amerika yok ve olmayacak da…
Güçlü olmak/daha güçlü olmak ve etkin bir devlet olabilmek için, küresel belirleyicilikte coğrafi/stratejik avantajlarımıza ve tarihselliğe sığınmanın dayanılmaz cazibesine kapılmadan, hareket etmeye mecbur ve hatta mahkumuz.
Bu yüzden de
"nerde kalmıştık…" demek, yeni bir enerji/yaklaşım ve aktivasyonla Amerika'yla görüşmelere başlamak en akıllı/akılcı ve olması gerekendir.
Bu gerçek ve realiteler nedeniyle, TABA'da Yüksek İstişare Kurulu Başkanlığını kabul ettim.
Çorbada benim de tuzum olsun,
Ülkemiz için, taş üstüne bir taş da ben koyabileyim,
Ve daha iyi bir Türk-Amerikan ilişkisi oluşsun ve Türkiye de kazanan konumda olsun diye kabul ettim…
Hayırlı ve Hayırlısı olsun…Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.