Türk-Amerikan ilişkileri ve ortada dolaşan saçmalıklar..

Medya'da, Sosyal Medya'da, internet sitelerinde okuyup, işittiğim bazı haberleri şaşkınlıkla takip ediyorum.
Yok efendim, "Türkiye ve Erdoğan Biden’la görüşememiş, Biden hiçbir etkinliği olmayan ülkelere bile cevap vermiş ama Erdoğan'ın tebrik mesajına  karşılık vermemiş,
Erdoğan görüşme için birilerini araya sokuyormuş ama buna rağmen konsensüs tesis edilemiyormuş…”

Buradan hareketle iki noktaya parmak basmak istiyorum.
Birincisi; Biden da dahil Amerikalılar duygusal/romantik ve bireysel davranmazlar.
Dünü dünde bırakmayı, dünün sözlerine takılmamayı ve bugünün şart ve konseptine uygun davranmayı bilirler.
Ülkesel menfaatleri söz konusu olunca "şeytanla bile" konuşmaktan imtina etmez ve enaniyet meselesi yapmazlar.
Hal böyleyken Biden ve ekibinin tavrını kendi reflekslerimizle değerlendirmeye kalkmak bizi yanlış çıkarsama ve sonuca götürür.

İkinci nokta ise;
Erdoğan'ın "birilerini araya sokmaya" çalıştığı, iddiasıdır.
Bence oldukça boş ve afaki bir yaklaşımdır. En basitinden, Erdoğan'ı hafife almaktır.
Ben, Erdoğan'ın neyi yapmayacağı veya kimle/nasıl ilişki kuracağının yol ve yöntemlerini iyi bildiği kanaatindeyim.
Bugün itibariyle, gerek liderliği ve gerekse de bugüne dek edinmiş olduğu tecrübe, deneyim ve küresel gerçekliklere olan vukufiyeti  tartışılmazdır.

Erdoğan'ın, Trump'ı götürenin de Biden'ı getirenin de arkasındaki "Güç ve Aklı"n farkında olduğuna şüphem yok.
Hatta daha iddialı bir söz olacak ama, Erdoğan’ın küresel dengeleri bozan/kuran "yeni dizaynın mimarlarıyla" doğrudan ilişkili kişi ve kuruluşlarla direk temas edebileceği kanallara sahip olduğu kanaatindeyim.

Keza, medyada dillendirilen konu ve iddia edilen iletişim kurma çabalarının Erdoğan'a has bir refleks olmayacağını, Erdoğan'ın tarz ve yaklaşımını yansıtmayacağını net bir şekilde söyleyebilirim.
Bu yüzden de söylenen sözlere ve "aracı vasıtasıyla iletişim sağlanmaya çalışılıyor" iddialarına gülüp geçiyorum.

Şimdi güncel realiteye gelirsek;
Türk-Amerikan ve Türkiye-Avrupa ilişkilerinin çok hassas bir süreçten geçtiği aşikar.
Türkiye-Avrupa Birliği kısmını sonraya bırakıp Türk-Amerikan ilişkilerine bakarsak; her iki ülke için de önemli bir kavşaktayız.

Söylenen ve düşünülenin aksine akıllı/akılcı, duygusallıktan uzak, tutarlı ve güven veren taraf olduğumuz takdirde ve Erdoğan'ın da bizatihi vakıf olduğu "en büyük lobi"yle iyi iletişim sonucu Türk-Amerikan ilişkilerinin umulmadık ölçüde olumluya döneceğine inanıyorum.

Bu arada ABD'nin Türkiye konusunda bariz yanlışlarını da, haksızlık ve ithamlarını da görüyor ve farkındayım.
Ama, "ama biz haklıyız…" gibi duygusal bir yaklaşım dış politikada çok değerli değildir. Sonuç alıcı bir enstrüman olarak da görülmez.

Yok efendim, "onlar F-35'ler, Patriot'lar veya bilmem neler konusunda bize yanlış yaptılar" şeklinde bir refleksle.. "oynamıyorum işte…1 küskünlüğü;  bize, ilişkilerimize ve dış politikamıza hiçbir fayda sağlamaz, sadece zarar verir.

Şunu görmek zorundayız;

Çin bile ABD'nin birkaç iyi sözüyle mutlu oluyor ise,
Rusya bile ABD'nin "nükleer anlaşmanın devamından yanayız" beyanatına seviniyor ise,
Almanya gibi Avrupa'nın lokomotifi bir ülke Biden'ın gelişinden sevinç duyuyor ise,
ABD'yle kurulacak iyi ilişkiye memnun olmamızdan daha normal ne olabilir ki…
Kimse hamaset yapmasın ve kimse diplomatik Jön Türk'lüğe kalkışmasın.
Kaldı ki; kimi yazar, siyaset bilimci veya düşünce kuruluşu adında "Yeni Nesil Jön Türk'lüğe" soyunan bazılarına Erdoğan'ın pirim vereceğine de ihtimal vermiyorum.

"Kazan-kazan" politikasını çok iyi bilen Erdoğan’ın duygusallıktan uzak ve ülkesel menfaatler çerçevesinde "en uygun adımı/en uygun kişi ve lobilerle" atacağına ve Türk-Amerikan ilişkilerinde "en verimliliği" esas alacağına inanıyorum.
Ki, Erdoğan bunun için her türlü diplomatik, arka kapı ve lobisel iletişime sahip bir lider.

Hakeza, Türk Devletinin "yerleşik diplomatik geleneği" de Erdoğan'ın en büyük kozu…
Kimse Türk-Amerikan ilişkilerini bir işadamının, bağlantının veya nüfuzlu kişinin insafına kalacağını düşünmesin.
Her ne kadar zaman zaman gerginlik ve olağandışı gelişmeler olsa da Türkiye NATO'nun vazgeçilmezidir ve dolayısıyla Amerika için de bölgesel vazgeçilmezdir. Amerikalılar bunun farkında…
Yeter ki, biz de bunun farkında ve fevkinde olabilelim.
Öyle düşünüyorum ki; Erdoğan en uygun vakti bekliyor.
Ve, bence eli de güçlü…
Şuanda konuşulan ve medyaya yansıyan haberlere eminim, kendisi de gülüyordur.
O, en uygun vakit geldiğinde, en uygun yol ve yöntemle, en uygun kişi ve kuruluşlarla, akıl ve akılcılık içinde, Biden'ı da aşan o "Güç ve Akılla" ülkesel menfaatlerin maksimizasyonunu sağlayacak en doğru iletişimi kuracaktır.

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.


OGÜNhaber