Tarımda tehlike çanları, iyice çalmaya başladı..

Buğdayı tarlaya ekebilmek için çiftlikteki öbür hayvanlardan yardım ister, hiçbiri yardım etmez.

Kırmızı ibikli küçük tavuk mecburen iş başa düştü der; kendisi eker, büyütür, hasat eder, değirmene taşır ve kendisi un yapar.

Neticede ekmek yapmayı başarır.

Mis gibi ekmek kokusu etrafa yayılır.

Kırmızı ibikli küçük tavuk, hiç yardım etmeyip yatan hayvanlara; “beraber yiyelim mi?” diye sorar.

O, hiç yardım etmeyen öbür hayvanların ağzı sulanır, “eveeeet yiyelim” derler.

Kırmızı ibikli küçük tavuk acı acı gülümser; “yok öyle yağma” der, bir lokma bile vermez.

Bu bir Rus halk masalıdır.

Çeşitli ülkelerde çocuklara; çalışmayana, üretmeyene karnını doyurmak için ekmek olmadığını anlamaları için kıssadan hisse çıkartmayı öğretmek amacıyla okutulur.

Bu, masalın çocuklar için olanı…

Büyüklerin de okuması için bu masalın bir başka versiyonu var.

Şimdi dikkat ve ibretle okuyalım.


Kırmızı ibikli küçük tavuk, gezinirken buğday tanesi bulur, o buğdayı tarlaya ekebilmek için çiftlikteki öbür hayvanlardan yardım ister.

Ördek; “sen buğdayı boş ver, sana kahve tohumu satayım, acayip para kazanırsın, istediğin kadar buğday alırsın” der.

Domuz; “sen buğday yerine kahve ek, nasıl satarım diye de merak etme, ben senin adına pazarlarım” diye seslenir.

Fare iyice cesaretlendirir; “buğdayla uğraşma, kahve için istediğin kadar borç vereyim, sonra ufak ufak ödersin” diye akıl verir.

Kırmızı ibikli küçük tavuğun aklına yatar.

Kahve üretiminden anlamam ki, nasıl yapacağım” diye sorar.

Ördek; “sana gübre satayım, çok çabuk büyür” der.

Domuz; “böceklerden korumak için ilaç satayım” diye seslenir.

Fare gene finansal açıdan yaklaşır; “gübre ve ilaç alabilmen için sana istediğin kadar borç vereyim, ufak ufak ödersin” diye akıl verir.

Neticede hasat vakti gelir.

Kırmızı ibikli küçük tavuk; “şimdi ben ne yapacağım bu kahveyi” diye sorar.

Ördek; “paketlemek için benim fabrikama getirebilirsin” diye akıl verir.

Domuz; “kusura bakma, herkes kahve ekti, fiyatlar acayip düştü, senin kahve beş para etmez” diye seslenir.

Fare ise; “borcunu öde artık” der! (hani borç vermişti ya…)

Kırmızı ibikli küçük tavuk, ibiğini kaptırdığını fark edince...

Aç kaldım, ekmek verecek yok mu” diye ağlar.

Ördek; “ekmek kolay da, alacak paran var mı” diye sorar.

Domuz; “herkes kahve ekti, bu yüzden de buğday karaborsaya düştü, istersen ekmeklik ithal buğday tohumu satayım” der.

Fare ise avukatıyla gelir; “borcuna karşılık tarlanı haczetmek zorundayım, uslu tavuk olursan artık benim olan tarlanda yevmiyeyle çalışıp buğday yetiştirmene izin veririm” diye akıl verir.

Şimdilerde maalesef, kırmızı ibikli küçük tavuk, eskiden kendisine ait olan tarlada ırgat olarak çalışıyormuş.

Yevmiyeyi almaya gittiğinde; ördek, domuz ve farenin aslında senelerdir şirket ortağı olduklarını öğrenmiş.

Masalın bu versiyonunu okuduktan sonra, aslında fazla söze ne hacet…

Her cümlesinde; “işte, tam da bizi anlatıyor” diyoruz.


Tarımı, Ördeklere-Domuzlara-Farelere teslim ettik.

Atatürk’ten sonra gelen her yönetim, bundan mesuldür.

Saman, yem, arpa, buğday ithal ediyoruz.

Soğan, patates, pamuk ithal ediyoruz.

Tohumlarımız bozuldu,

Kendimize yetemez haldeyiz.

Dünya öyle bir noktaya gidiyor ki; insanlığın en temel gereksinimi, su-enerji-gıda(tarım) olacaktır.

Hal böyleyken; biz neden kendimizi Ördek, Domuz ve Farelerin insaf ve şeytani planlarına teslim ettik.!

Tarım ülkesiyken, tarıma yabancılaştık.

“Ekmek”imizi kendimiz yaparken, ekmeğe muhtaç hale geldik.

Yöneticilerin, çiftçilerin, aracıların, kısaca herkesin ivedilikle-acilen bu gaflet uykusundan uyanması ve tarım konusunu sil baştan ele almamız şarttır.

İran’dan soğan ithal ediyoruz,

Sırbistan’dan Ahududu,

Bosna’dan, Güney Amerika’dan et,

Romanya’dan saman,

Ukrayna’dan buğday.

Hemen, kısa-orta-uzun vadeli plan ve programımızı yapmalı; tarımda yerli-milli modernizasyonu kurgulamalı ve kurmalıyız.

Hiçbir şey için geç değildir.

Kimseyi karalamak, kötülemek, suçlamak bize ekmek vermez.

İnönü döneminden Menderes dönemine, Demirel’li yıllardan Ecevit’e, Erbakan’a, Türkeş’e, Özal’a ve şuanki iktidara kadar herkesin vebali olan büyük bir sorunla karşı karşıyayız.

Suçlu aramadan, topu taca atmadan, geçmişe gönderme yapmadan harekete geçilmelidir.

Konuya dair milli ve yerli hassasiyeti olan, alaylı-mektepli demeden; “benim bir fikrim-bilgim var” diyen herkesle istişareler ederek sorunu öncelikli ve ivedilikli olarak ele almalıyız.

Çözüm için, tavizsiz ve müsamahasız şekilde her türlü kanuni düzenleme, müeyyide ve hatta cezalar pratiğe geçirilmelidir.

Yoksa daha nice “Tanzim Satış”larla karşılaşabiliriz.

Hatta, satacak ürün bulamayabiliriz.

Bir bakın; Hollanda’nın yüzölçümü 41 bin km2,

Konya’dan üç bin km2  fazla sadece.

2018’de 100 milyar Avro’luk tarım ve gıda ihracatı yapıyor.

Peki biz ne durumdayız..!

Bırakalım ihracatı; kendimize yetemiyoruz…

Su var, toprak var, iklimin her türü var, işgücü var…

Var da var…

Ama tarımsal üretim..?

Elde var sıfır.!

Geldiğimiz nokta;

Kırmızı ibikli tavuğun ırgat hali.

Dünyada kendine yeten yedi ülkeden biriyken, hemen her şeyi ithal eden bir ülke durumuna düştük.

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
 
OGÜNhaber