Siyaset kazanı kaynamaya başladı..


Her yeni gün, yeni bir siyasi konsepti önümüze getiriyor.
Partilerin taktikleri, stratejileri, atraksiyonları peşpeşe geliyor.

Liderlerin hepsi bir Mevlana sanki;
Dün dünle gitti cancağızım, artık yeni şeyler söylemek lazım” diyor gibi.

Bugün itibariyle AK Parti-MHP Yerel Seçim ittifakı sona erdi.
CHP-İYİ Parti ittifakı zaten çok önce sonlanmıştı.

Türkçü ve milliyetçi oylarla Kürt oylarını kazanma  için siyasi reveranslar öne çıkmaya başladı.

Adeta bir, seçimsel popülist rüzgar vira bismillah dedi.

Tüm partiler saha çalışması yaptırıyor ve önlerine gelen anketlerin derin analizleriyle kitlesel kazanımlar için yeni refleks geliştirme çabasında.

Filan kesimi öne çıkartırsak falan kesimden ne kadar oy kaybederizin” hesabı içindeler.

MHP ile ittifakı sürdürmek AK Parti’ye ne getirir, ne götürür..

MHP’den vazgeçiş ne kaybettirir..
Aynı yaklaşım MHP’de de…
İttifak olsa ne gelir, olmazsa ne gider…

Tüm bu sorular, çalışmalar ve getiri-götürü hesapları almış başını gidiyor.

Ama hiçbirisi bir diğerine kapıları tamamen kapatmıyor.


Benim tek kaygım iç siyasetin şehvetine kapılarak söylenen sözlerin, yapılan manevraların, atılan adımların, hala kritik eşiği aşamamış olan ekonomiye zarar verme riskidir.

İç siyasete dönen gündem çerçevesinde, partiler bu hassasiyetle hareket ediyorlar mı peki…

An itibariyle pek de, bu duyarlılığı göremiyoruz maalesef.

Öyle bir noktaya geldik ki; partiler otokritik ve özeleştiri yapmak yerine bir diğerini suçlama, kötüleme ve siyasi manevra peşinde.

Aman ha dikkat…

Çünkü, bir ülke ve devlet için herşey olan ekonomi, hala “kıldan ince kılıçtan keskin” bir sırat köprüsünden geçiyor.

Kimse ama hiçkimse seçim arifesinde, kazanma arzusuyla ekonomiye dair kritik süreci gözardı edemez ve asla etmemelidir.

Çünkü unutulmasın ki; ekonomi herşeydir.

Bir partiye seçim kazandıran da kaybettiren de ekonomik gidişattır.

Özellikle AK Parti’nin dikkat etmesi şart olan konu, ekonomiye dair durumdur.

Çünkü yumurta küfesi ve sorumluluk hükümetin sırtındadır.

Tamam… seçim için kamuoyu oluşturmak ve seçmen kitlesini uyanışa getirmek hükümetin de en doğal hakkıdır.

Ama farklı parametreleri dikkate alarak hareket etmek zorunda olan da, yine hükümettir.

Şu bir realitedir ve asla unutulmamalıdır ki; seçmen her şeyi tolere edebilir, oy tercihine yansıtmayabilir, yeniden konsolide edilebilir; ama, ne zaman ki cebindeki para azalır veya alım gücü düşerse, işte o zaman farklı tercihlerde bulunabilir.

Bu durum defalarca tekerrür etmiş bir gerçekliktir.

AK Parti ve Sayın Cumhurbaşkanı’mızın mutlak anlamda göz önünde tutması gereken ana konu budur.

2002’den beri defalarca seçim oldu ve hemen hepsinde AK Parti en yüksek oy alarak kazandı.

Ama hiçbirinde bugünkü fiyat artışı, parada değer düşüşü ve kur krizi gibi bir sıkıntılı durum olmadı.

Seçmenin alım gücü düşmedi.

2008 Global krizi bile teğet geçti ve bugünkü gibi bireysel ve spesifik etki doğurmadı.

Ama bugün durum, gerçekten başka ve oldukça kritik.

AK Parti iktidarları döneminde hiç görülmeyen bir gerçeklikle karşı karşıyayız.

Bu yüzden, özellikle iktidarın bu konuyu ana gündem alması gerektiğine ve seçime giderken gözden ırak tutulmamasına parmak basıyorum.

Bu arada partiler arasındaki kopmaları, yakınlaşmaları kesin ve kati gibi düşünmeyin.

Yok efendim Af’mış, Andımız’mış, filan konuda meclis araştırması açmakmış” gibi konulara odaklanmayın bile.

Hepsinin arkasında çok daha farklı hesap ve taktikler var.

Her yeni gün, dün’deki söz ve eylemlerin yok sayıldığı ve Rahmetli Demirel’in “dün dündür bugün de bugün” sözünün tecellisini göreceğiz.

Çünkü siyasette 24 saat bile çok uzundur.
Dünün müttefikleri bugünün muhalifleri ve muarızları olabilir.
Bugünün muhalifleri yarının müttefikleri de olabilir.
Olmaz olmaz dememek lazım, burası Türkiye ve olmaz olmaz.
Seçime daha çok zaman var.
Siyaset köprüsünün altından daha çok sular akacak.
Suyun yönü her an değişebilir.
Kimin kimle iş tutacağı/tutmayacağı sürece bağlıdır.
Seçime yakın oluşan seçmen tercihi tablosu pek çok şeyi daha net belirleyecektir.

Bu yüzden de, bugünkü söz ve söylemlere göre ne amel edin, ne taraf olun, ne de haklı/haksız kategorizasyonu yapın.

Biraz beklemek ve gelişmeleri görmek lazım.

Siyaset,  oportünizm ve pragmatizmin  zirvelerinde dolaşıyor.
Herkes siyasi maksimizasyon peşinde.
Tribüne oynamak esaslı bir süreçteyiz çünkü.

Menşei muhtelif bir söz aklıma geldi bugünkü tabloda;
Sular yükselince, balıklar karıncaları yer,
Sular çekilince de karıncalar balıkları yer,
Kimse bugünkü durum ve hale göre karar vermesin,
Çünkü kimin kimi yiyeceğine suyun akışı karar verir…


Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
OGÜNhaber