Sinop'lu Diyojen'den ibretlik dersler!..

Yazmak için oturdum,
Küresel ekonomiye dair bir şeyler yazacaktım,
Fakat Karakuşî Kadı ile ilgili yazıma gösterilen ilgiyi görünce vazgeçtim; günün anlamı ve güncelin yakıcılığına binaen başka bir kişiyi ve ona dair örnek anekdotları paylaşmaya karar verdim.

Diyojen diye bir adam var.
Bazılarınca Malazgirt Savaşındaki Romen Diyojen'le karıştırılır.
Ama bu sadece Diyojen'dir ve adı Roman olan o Diyojen değildir.
Bu adam MÖ 300'lü yıllarda Sinop'ta doğmuş ve sonrasında bugünkü Yunanistan coğrafyasında hayatını sürdürmüş ve orada ölmüştür.

İlginç birisi,
Tam bir manyak,
Ama farklı bir manyak…
Hani dahilikle delilik arasında ince bir çizgi vardır derler ya; Diyojen, bu tanıma cuk oturan birisi…
Sefil, fakir ve dünya nimetlerinden uzak yaşamayı tercih etmiş ama dehşet bir zeka/düşünüş/nükte/hazırcevaplık ve anlamlar dünyasına sahip birisi…
Öyle ki, istese her türlü lüks/konfor/şatafat elde edip yaşayabilecekken tüm bunları elinin tersiyle itmiş,
Zenginlik/gösteriş/debdebeden ısrarla imtina etmiş,
Müslümanlarca bir nevi nefis terbiyesi diye nitelenebilecek şekilde zaman zaman bir fıçı içinde yaşamış bir adam bu…
Aynı zamanda, Büyük İskender dediğimiz o meşhur Makedon Kralının da çağdaşı…
Siz de bilirsiniz veya zaten duymuşsunuzdur,
Büyük İskender de öyle böyle birisi ve herhangi bir kral/komutan ve devlet adamı değil tabi,
Sıra dışı bir kimlik/kişilik ve olağanüstü bir şahsiyet…
Kılıcı kadar aklı,
Cesareti kadar zekası da güçlü,
Komutanlığı kadar devlet adamlığı da büyük birisi…
Hal böyleyken,
Diyojen gibi biriyle aynı yerde ve devirde yaşar da; tanışmadan durur mu…

Buyur eder sarayına birgün,
Gelir Diyojen…
Büyük İskender salona girer,
Herkes ayağa kalkar ama o oturmaya devam eder.
İmparator kızgın bir şekilde;
"Bu ne cüret!
Sen benim kim olduğumu bilmiyor musun,
Benden hiç korkmuyor musun yoksa?" diye sorar.
Diyojen, İmparator'un bu sorusuna sakince başka bir soruyla karşılık verir:
"Sen iyi birisi misin, yoksa kötü biri mi?"
İmparator;
"Elbette iyi biriyim, bunu herkes bilir."
Diyojen;
"Peki, iyi adamlardan korkmalı mıyız ki ben senden korkayım?"
Bu cevabı duyan Büyük İskender tebessüm eder ve Diyojen'le daha sık görüşmek istediğini söyler.
Hatta bazen de kendisi Diyojen'i ziyarete gider.
Yine böyle bir gün, İmparator onu görmek ister.
O sıralar Diyojen bir fıçının içinde yaşamaktadır.
Gelir İmparator,
Diyojen'in zor koşullarda yaşadığını görünce dayanamaz ve der ki;
"Bu halde yaşıyorsun,
Olmaz böyle,
Dile benden ne dilersen…"
Diyojen, herhangi bir ihtiyacının bulunmadığını söyleyecekken o anda güneşlendiği için aldığı en büyük zevki engelleyen İmparator'a, tarihe geçen şu cevabı verir:
"Gölge etme başka ihsan istemem!.."
Adeta dersimi aldım dercesine gülümseyen İmparator vedalaşır ve gider.

Bu ziyaretten birkaç gün sonra acıkan Diyojen, az ilerideki çeşme başında mercimek ayıklamakta ve yıkamaktadır.
Kendisi de filozof olan Aristippus görür ve yanına gelir.
Aristippus, Diyojen'in tersine acıdan kaçınan ve doğrudan hazcılığı esas alan bir yaklaşım ve düşüncededir.
Bilgili ama bilgisini daha çok kendisini rahat ettirip haz alacağı bir hayatı elde etmek için yalakaca kullanmaktan imtina etmeyen birisidir.
Böyle olunca imparatora da oldukça yakındır tabi ki…
Duramaz ve Diyojen'e laf sokmak ister.
Alaycı bir sesle, "Sen de aklını kullanıp İmparator'a yakın olmayı becerebilseydin, böyle çeşme başlarında mercimek ayıklamak zorunda kalmazdın" der.
Diyojen bu; durur mu,
Başını kaldırmadan taşı gediğine koyarcasına der ki;
"Sen de böyle mercimek çorbasına kanaat edebilseydin, İmparator'a dalkavukluk etmek zorunda kalmazdın!"

Bunu duyan Aristippus kuyruğunu kıstırır ve hemencecik oradan sıvışır…
Bir zaman sonra Diyojen'in yiyecek mercimeği kalmaz ve temin etmek için fıçısından çıkıp zahireciler çarşısına gider.
Geçtiği sokakta iki kişinin yan yana zor geçeceği bir nokta vardır.
Karşıdan da zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adam gelmektedir.
İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir.
Mağrur zengin, hor gördüğü Diyojen'e;
"Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem" der.
Bu sözün üzerine Diyojen, gayet sakin bir şekilde kenara doğru adımını atarak; "Ben çekilirim." der.

Sonra gideceği yere varır,
Mercimek ve ihtiyacı birkaç zaruri şey daha alacaktır.
Orada bulunanlardan birisi dayanamaz ve hatta Diyojen'in ne diyeceğini merak ederek sorar;
"Yemek yemek için en uygun zaman ne zamandır?"
Diyojen sakince ve adamın yüzüne bile bakmadan cevap verir;
"Zenginsen istediğin zaman, fakirsen bulduğun an…" der.

Diyojen'den kıssalar…
Hisse çok ama alabilene,
Yönetene de var yönetilene de…
Aslolan almak/alabilmek,
Ve hatta, kıssadan hisselenmeyi isteyebilmek…
Bazıları okur geçer,
Bazıları hiç okumaz ama ne hikmetse; her şeyi bilir,
Kerameti kendinden menkul; tüm sermayesi kibir,
Bazısı okur bilmez,
Bazısıysa hiç iplemez…
Başına gelmedikçe; hikaye der, umursamaz ve geçer,
Gider, muktedirlik şarabından içer,
Kendini tek geçer, başkalarını es geçer,
Kudretin şehvetiyle kendinden geçer,
Diyojen gibi akıldaneleri elinin tersiyle iter,
"Sen ne dersen odur" diyenleri "adamımsın" der ve seçer,
Doğruyu söyleyenler itilir kakılır ve onuncu köye göçer!
Sonra?
Sonrası hiç ve hiçlik,
Kaygı/korku ve tedirginlik,
Tekerrür ettirmecilik,
Derslik ve ibretlik,
Yavan bir İskendercilik…



Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
OGÜNhaber