Rutin görünen bazı olaylar aslında rutini bozan olanlardır!

İlginç şeyler oluyor…
Herkes konuşuyor, herkes bir şeyler söylüyor…
Konuşanlar düne kadar ortaya konuşuyordu ama bugün iktidar hatta Erdoğan muhatap alınarak konuşmalar yapılıyor.
Ve en garibi de iktidar içinde iktidara yöneltilen eleştiriler…
Normal şartlarda öyle yenilir yutulur cinsten değil; eleştirilerin kaynağı ve ana konusu Erdoğan ve halk nezdinde Erdoğan’a dönük oluştuğu düşünülen kızgınlık…
Eski Başbakan Binali Yıldırım’ın,
İktidara yakın araştırma şirketi SETA’nın,
Ak Parti Kurucusu Metin Külünk’ün,
Ve Ak Parti’nin çeşitli kademelerinde görev almış bazı isimlerin eleştirel söylemleri/yazdıkları/yorumları her geçen gün artıyor,
Hem de doz artırarak,
Hem de direk Erdoğan’ı hedef alarak…
Teğmenler “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” diyor; kimi Ak Partililer orantısız şekilde ve ortalığı daha da karıştıracak şekilde yanıtlar veriyor.
Garip şekilde geçmişte Ak Parti’den vekil olmuş/Cumhurbaşkanı Başdanışmanlığı yapmış ve yerel seçimlerden önce istifa edip Yeniden Refah Partisine geçmiş ve oradan Urfa belediye başkanı seçilmiş birisi daha altı ay geçmeden istifa ediyor.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in istifa söylentisiyle ortalık karışıyor/piyasalar dalgalanıyor ve bunun nedenine dair oklar yine iktidara/Külliye’ye ve Ak Parti’ye çevriliyor…
Sokak röportajı veren bir vatandaş tutuklanıyor/gündeme oturuyor ve iktidar aleyhine propagandanın ana konusu olabiliyor.
17-25 Aralık öncesi ötelenen/sonra göreve getirilen/15 Temmuz’un çilesini çeken cefakar bürokratlar garip bir şekilde dışlanıyor ve insiyatif noktalarından uzaklaştırılıyor.
Yargıtay Başkanı yargı açılış konuşmasında adeta adalet eksiğini vurgularcasına mesaj üstüne mesaj veriyor.
Bu esnada Ak Parti kongreye gidiyor; beklenen ve istenen “değişimi” gerçekleştireceği söylüyor ama maalesef buna dair bir heyecan/umut ışığı oluşmuyor!
Küresel ve bölgesel gelişmeler zaten kapkaranlık/karmakarışık ve Türkiye’yi de doğrudan etkileyecek türden…
Tüm bunlar olurken başka ne oluyor?
CHP/Özgür Özel ve İmamoğlu “sıradışı bir özgüven” içinde…
Yerel seçim gecesinden beri takip ediyorum,
Özgür Özel adım adım muhalefet dozunu artırıyor.
Ve açık söylemek gerekirse muhalefet, son 20 yılda hiç olmadığı kadar derli toplu ve bir plan dahilinde hareket eder vaziyette…
İlk başlarda “erken seçim” söylemini diline almayan Özgür Özel artık “Normalleşme-Yumuşama” gibi açıklamaları bırakmış; “2025 Kasım'da sandığı koyalım. Erdoğan da aday olsun. Onu yeneceğime inanıyorum!” diyebilecek özgüveni sergileyebiliyor.
İmamoğlu, bir belediye başkanı gibi değil de sanki muhtemel Cumhurbaşkanı adayı edası/algısı ve imajıyla ülkesel sorunları açık net ve hatta zaman zaman sert bir dille hatta ve hatta direk Erdoğan’ı muhatap alarak konuşabiliyor…
Bu arada, CHP Tüzük Kurultayına gidiyor.
Herkes gelenek olduğu üzere kargaşa/karmaşa ve kavga bekliyor ama buradan söyleyeyim ki öyle bir şey olmayacak.
Tam tersi CHP bu Kurultay’dan daha bir güçlenerek ve belki de ilk defa göreceğimiz şekilde, birliktelik konsolidasyonu içinde çıkacaktır.
Duyumlarım/gözlemlerim/öngörülerim bu cihette…

Peki Erdoğan tüm bu gelişmeleri görmüyor mu?
Bence görüyor,
Gözlemliyor ve yapılacak kongreyle birlikte geçmişte de yaptığı gibi neler yapacağını/neleri değiştireceğini ve kimleri tasfiye edeceğini de çok iyi planlıyor.
Ama bu defa ne kadar başarılı olabilir inanın onu ben de bilmiyorum.
Yaşayıp göreceğiz…
Kaldı ki, bu yazıda yorumdan ziyade yalın tespitlerimi paylaşmayı seçtim.
Ama bu defa dezavantaj fazla/anormallik fazla/bozulan sistematik ve düzeltilmesi gereken hastalık oldukça derin…
Ak Parti’de 22 senedir parti içi muhalif/eleştirel/aykırı sesler hiç bu kadar yükselmemişti,
22 yıldır ekonomi/enflasyon/halkın alım gücü hiç bu kadar can yakıcı olmamıştı,
22 yıldır CHP hiç kazanamamış/Ak Parti birinciliği hiç kaybetmemişti…
22 yıldır bir Ak Partili çıkıp da “Erdoğan sosyolojisini kaybediyor” gibi bir açıklamada bulunmamıştı/buna cüret bile edememişti!
Bulunsa da bu kadar gündem olmamıştı.
22 yıldır muhalefet hiç bu kadar umut olmamış/CHP ile İktidar kavramları yanyana gelmemişti.
22 yıldır “Erdoğan giderse kim yönetecek/Bu CHP mi yönetecek!/CHP’nin adayı bile yok” deniyordu ama şimdi “üç alternatif adaylı ve talep gören bir CHP” halkın karşısında boy gösteriyor ve “Erdoğan’ı yeneceğiz” özgüveni sergileniyor…

Sonuç:
Şu olacak/bu olmayacak veya şöyle olacak/böyle olmayacak demiyorum.
Sadece “ben tesadüflere inanmam ve bugün yaşananlar tesadüfî değildir” diyorum.
1997 yılında Refahyol iktidarı sürecinde yaşananları çok iyi bilen/gözleyen ve biraz da bizatihi gelişmelerin göbeğinde bulunan birisi olarak; bugün yaşananlar/konuşulanlar ve hatta söylenmeyenler normal değil/spontane değil/tesadüf değil diyorum…
Ben gördüklerimi söyledim,
Artık alan alır, anlayan anlar, bir şey yapması gerekenler gerekeni yapar.
Veya yapmaz; takdir kendilerinindir!
Benden bu kadar…



Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.

OGÜNhaber