Resesyondaki Küresel Ekonomi ve Türkiye'nin avantaj ve fırsatları…

IMF Direktörü Kristalina Georgieva geçen gün Küresel Ekonomiye dair tespitlerde bulundu.
Ve maalesef pek de iç açıcı şeyler söylemedi.
Şaşırmadım çünkü benim de öngörülerim o cihette…
Gelin önce IMF Başkanı'nın sözlerine bakalım.
"Dünya ekonomisinin büyük kısmı için 2023, 2022'den daha zorlu bir yıl olacak.
AB ülkelerinin yarısı dünya ekonomisinin ise üçte birinin resesyona girmesini bekliyoruz.
Bu yıl Çin ekonomisi için de zor olacak ve Çin, bu yıl daha da yavaşlayacak, 
Kısa vadede Çin'de artan Covid-19 vakaları ise dünya ekonomisi için kötü haberdir.
Gelişmekte olan ekonomilere bakıldığında yüksek faiz oranları ve doların değer kazanması nedeniyle tablo daha da vahim… 
Çünkü üç büyük ekonomi olan Amerika, Avrupa Birliği ve Çin eş zamanlı olarak yavaşlıyor."
 
ABD'nin en dayanıklısı olduğuna işaret eden Georgieva, ABD ekonomisinin resesyondan kurtulabileceğini ancak bunun, ABD Merkez Bankasını (FED) enflasyonu düşürmek için faiz oranlarını daha uzun süre yüksek tutmak zorunda bırakabileceğini dile getirdi…
 
2022 boyunca yazılarımda küresel ekonomideki kötüleşmeyi ve hatta adım adım gelen resesyonu (durgunluğu) ve enflasyonla mücadele için resesyona razı olunduğunu anlattım.
Aynen de öyle oldu ve geldiğimiz noktaya adım adım gelindi.
2022'de gelişen/yaşanan bu ve benzeri olayların sonuçlarını görmek için, emin olun çok beklemeyeceğiz,
2023'ün ilk çeyreğiyle birlikte görmeye başlayacağız.
İşte o zaman ne dediğimi, neyi kastettiğimi ve IMF Başkanının kötümserliğine neden iştirak ettiğimi anlayacaksınız!
 
Amerika ve Avrupa Ülkeleri enflasyonu düşürebilecekler mi?
Belki bir miktar ama asla hedeflenen oranlara getiremeyecekler.
Hem de resesyona razı olmalarına ve göz yummalarına rağmen…
Buradaki asıl önemli nokta, bu durumun gelişen ekonomilerdeki yansımasıdır.
Ki, hep söylemişimdir; "Gelişmiş ekonomilerde ve özellikle Amerika/Çin ve Avrupa Ülkelerinde görülen bir ekonomik grip, gelişen ülke ekonomilerinde zatürreye sebebiyet verecektir" diye.
 
IMF Başkanı'nın Amerika'ya dair tespitlerine bakın,
Ne diyor;
"Amerika ekonomisi en dayanıklısı ve resesyondan yırtabilir ama FED üzerinden yüksek faiz politikası devam edecektir" diyor.
Bu ne demek?
Gelişen ekonomilerde döviz azlığı/döviz sıkıntısı/kur artışları ve döviz maliyetinin yükselişi demektir.
Bu neye sebep olur?
Dış ticaret açıklarının artmasına,
Enflasyonun yapışkanlaşmasına,
Ve, kamu iç/dış borç stoklarının yükselişine sebebiyet verecektir.
Bu ise, gelişen ülkelerde orta gelir grubunun azalmasına,
Gelir dağılımında bozulmalara,
Hayat pahalılığına ve hızla artan huzursuzluklara neden olacaktır.
Küresel ölçekte cereyan eden bu gelişmelerin olumluya dönmesi veya düzelmeye başlaması ihtimali yok mu?
Çok üzgünüm ama 2023'de böyle bir durum ve tünelin ucunda ışık gözükmüyor.
Rusya-Ukrayna savaşı farklı ton/doz ve şekillerde devam edecek gibi,
Amerika-Çin arasındaki ekonomik ve siyasi kaos, araya Tayvan'ı da alıp kapsam genişleyici şekilde sürecek gibi,
Küresel bazlı gıda/enerji ve lojistik sıkıntıları kaldığı yerden devam edecek gibi…
 
Peki hal ve ahval böyleyken Türkiye ne olacak ve Türkiye'de neler olabilir?
Arkadaşlar,
Türkiye coğrafi konumundan insan yapısına ve tıpkı Asya ile Avrupa arasında olduğu gibi, küresel ölçekte potansiyeli büyük ve ciddi bir dengedir.
Özeleştiri yapacak olursak; biz, gereği ve olduğu kadar kendi kendimizin farkında değiliz.
Ve hatta yabancılar kadar bile kendi anlam ve önemimizi idrakten aciziz.
Gözümüzü açıp bakınca ve aklımızla hareket edince yaşanan küresel kriz sürecini minimum hasarla atlatmamız ve hatta bazı avantaj edinimine çevirmemiz içten bile değildir.
Yeter ki duygusal/romantik ve kısa vadeli bakmayalım ve basit/kişisel/güncel düşünmeyelim!
 
Bu bağlamda, son bir yıldır süren politikalara bakınca Erdoğan'ın da ülkemizin avantaj ve fırsat imkanlarının farkında olduğu görüyor ve fark ediyorum.
Son zamanlarda izlenen politikalara, diplomasiye, daha akıllı ve akılcı/ülkesel menfaatleri maksimize edici kamusal tutuma bakınca, küresel ölçekte negatif görünen sürecin Türkiye açısından pozitif sonuçlar doğurabileceğine inanıyorum.
 
Erdoğan'ın uluslararası iletişimine dair aldığım bazı duyumlar doğru kişilerle/doğru yerde ve doğru şekilde adımlar atıldığına işaret ediyor.
Eğer ki, başlayan bu görüşmeler ve arka kapı diplomasi, an itibariyle olduğu gibi, istikrar/soğukkanlılık ve tutarlılıkla sürdürülürse Türkiye açısından olumlu mahiyette oldukça olumlu sonuçların geleceğini çok muhtemel görüyorum.
Fakat rehavet olmamalı,
Yakalanan uluslararası ivme, içe kapanmacı ve iç siyasete dair kazanımlara feda edilmemeli!
Çünkü elin oğlu, sabırlı/sakin ve yumruğunu cebine koyup uzun uzun bekleyecek kadar soğukkanlıdır.
İş tuttuğu ülkenin ve yönetiminin yürüyüşüne bakar ve ona göre hareket eder.
Hemen dost da olmaz düşman da…
 
Tıpkı şu anekdottaki gibi hareket ederler;
"Adamın birisi bir köye gitmektedir.
Bir süre sonra yol kenarında tarlada çalışan bir köylü görür ve sorar;
Filanca köye ne kadar sürede varırım?
Köylü bakar bakar ve der ki;
Beyim,
Sen hele bir yürü; yürüyüşünü göreyim ona göre söylerim…"
Eloğlu da böyledir,
Söyleyişe değil yürüyüşe bakar ve öyle karar verir ve hatta işine gelmediği anda da kararını değiştiriverir!

Benim şimdilik bildiklerim/gördüklerim/duyumlarım bu cihette…
 

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
OGÜNhaber