Referandum’da Hayır çıkması sadece 18 maddelik basit bir Anayasa değişikliğinin reddedilmesi değildir. Bu referandum sadece yerel ölçekte değil Uluslararası boyutta ülkemizi etkileyecek bir tercih ediştir. Bu yüzden de; kimilerinin dediği gibi, “Hayır” çıksa zaten bir şey değişmeyecek söylemi çok ciddi bir tehlike, sinsilik ve tuzaktır. Yabancı ülkelerin gözü bu referandum sonucunda ortaya çıkacak sonuçtadır. Bu sonuç ise; ülkemizin uluslararası arenada gücünün maksimizesi veya elinin zayıflatılması sonucunu doğuracaktır. Bu sebeple de; “Evet” sadece basit bir “Evet”den ibaret değildir.
Bu referandum Cumhuriyet Tarihimizin ve özellikle de 14 Mayıs 1950 Demokrat Parti’yle başlayan sürecin en önemli vetiresidir.
Ama bu süreç maalesef ki; “Evet”in kazanmasını isteyenlerin bile ciddiye almadığı bir devinim göstermektedir.
Bazı AK Parti yöneticileri, bir kısım bakanlar, bir bölüm il ve ilçe teşkilatları büyük bir aymazlık içinde olup; Referanduma dair çalışmalar Erdoğan’a ihale edilmiş haldedir.
Bakanların sorumsuz ve süreci baltalayıcı beyanatları peş peşe gelmektedir.
Böylesi kritik bir süreçte Tarım bakanlığı sokakta süt satışlarına dair yasaklamadan bahsedebiliyor, Sağlık bakanlığı, Cafe’lerin sigara içilen açık kısımlarının kapatılacağını dile getirebiliyor, İstanbul Valisi Suriye’lilerin vatandaşlığa alınmasına dair beyanatta bulunabiliyor.
Sormak lazım; kimin değirmenine su taşıyorsunuz?
Bilerek veya bilmeyerek sürece verdiğiniz zararın farkında mısınız?
Ne yapmaya çalışıyorsunuz?
Bizim bilmediğimiz hesaplarınız mı var, yoksa bu söylem ve eylemlerinizin sonuçlarını kestiremeyecek kadar gaflet içinde misiniz?
MSB bakanı TSK’da başörtüsü serbestisine dair düzenleme getiriyor ve bunu deklere ediyor.
Neden bugün?
Bir yıldır neden yapılmadı veya neden Mayıs’da değil de şimdi yapılıyor?
Yürüyen atın başına vurmak değil mi bunlar?
“Evet” için çalışırken “Hayır” diyenlerin ekmeğine yağ sürmek değil midir?
AK Parti içinde tutarsızlık hissettiren gariplikler söz konusu.
İktidarın ilk yıllarında ve geçiş sürecinde Sayın Cumhurbaşkanına yakın olup sonraları araya mesafe koyulanların hala vitrindeki görüntüleri halk nezdinde ciddi eleştiriye konu oluyor. Millet nazarında yüzleri yıpranmış, siyasi itibarları zedelenmiş, yolsuzluk, kanunsuzluk, kişisel hırs ve çıkarlarını öne çıkartmalarıyla ve hatta FETÖ ile irtibat ve iltisaklarıyla halkın zihninde soru işaretleri yaratanların varlığı en büyük sorunların başında geliyor.
Doğu ve Güneydoğu illerimizden AK Parti yönetimleri ile ilgili ciddi şikayetler geliyor. Son iki yılda yapılan güvenlik operasyonlarıyla terörle irtibatı kavi şekilde tescillenen HDP’ye halkın sempatisi iyice azaldı ve bu partinin oyları ciddi düşüşe geçti.
HDP’nin düşüşüyle bu oyların AK Parti’ye yönelmesi gerekirken, il teşkilatlarının aymazlığı, tembelliği, kirliliği ve bencilliği nedeniyle henüz ve hala beklenen düzeyde değil. Bu durum Referandum arefesinde bölgesel bazda ve Kürtler nazarında çözülmesi gereken en temel sorun olarak gözüküyor.
7 Haziran seçimlerinde bu millet ne yapacağını açık şekilde gösterdi. Bunu hepimiz, tüm ülke hep beraber gördük, yaşadık.
1 Kasım’da yeniden oy vererek tek başına iktidar yaptı ama “mesajı da mutlaka okuyacaksınız” diye ders verdi.
Fakat bu süreçte manipülasyonculara, “algı operasyoncularına” provakatörlere, içerden ve dışardan gözünü dikmiş akbabalara fırsat verecek beyanatlar maalesef ki; kendini “evet”çi diye lanse edenlerden ve AK Parti kurmaylarından geliyor.
Beyler, Bayanlar…
7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde tercih değiştiren 5 milyon oy var.
7 Haziran’da verilmeyen bu oy, 1 Kasım’da AK Parti’ye yönelerek tek başına iktidarı getirdi.
Şuanda ise; ikna edilmesi gereken kitle bu kesim.
Daha önce AK Parti’ye oy veren verdiğini gizlerken, maalesef bugün Referandumda hayır diyecekler bu tercihlerini gizler haldedirler. İşte, tam da bu yüzden bu tedirginliğin giderilerek bu kitlenin kazanılması elzem bir hal almıştır.
Ama ikna için yapılan ne?
Hiç bir şey…
Bu kesimin kararsızlığını, tedirginliğini, zihin karmaşasını artırmaktan başka bir şey yapılmıyor.
“Evet”e ikna için çabalamak yerine, değişikliğin getireceği milli ve ülkesel menfaatleri ve yenilikleri anlatmak yerine, zihinleri “evet” cihetinde berraklaştırmak yerine sorumsuz söylemlerle, eylemlerle, kibir ve aymazlıklarla hareket ediliyor.
Bir Allah kulu çıkıp da manipüle edici sorulara net yanıtlar vermiyor.
Yok efendim “hadi Erdoğan’ı biliyoruz ama ondan sonra bir deli gelirse ne olacakmış”
Bu kadar saçma, mesnetsiz ve akli olmayan argümanlara cevap vermek, bu saçmalıkları sonlandırmak yerine “kerameti kendinden menkul” söylemler peş peşe geliyor.
Buradan soruyorum;
Referandum sonrası ortaya çıkacak yeni sistematik muhalefetten ziyade sizi mi korkuttu yoksa?
Yoksa koltuklarınızın gideceğinizden mi korkuyorsunuz?
Yoksa kişisel istikballerinizi memleketin istiklal ve istikbalinden daha mı ali görüyorsunuz?
Benim aklıma başka bir şey gelmiyor,
Benim içimdeki millilik, ülkesellik ve inanç manzumem başka bir şey söyletmiyor.
Bari bu tavır, söylem ve eylemlerinizin derin (!) anlam ve manalarını açıklayın da biz de aydınlanalım…
FETÖ operasyonları yapılıyor,
Elebaşılar almış başını kaçmışlar yurt dışlarına,
Oralarda yağ içinde börek konformist hayatları devam ediyor,
Burada ise, onlarla kıyaslandığında zavallı ve sıradan olduğu düşünülebilecek insanlar içeri alınıyor,
(FETÖ terörüyle mücadele konusunda benim tavrımı bilen bilir, yaptıklarımı da bilen bilir. Mücadeleyi en zor zamanda ödünsüz sürdürenlerden birisi de benim. Hala da TSK, Emniyet ve Yargıdaki mücadelenin tavizsiz sürmesinden yanayım. Cemaat imamı ve
Cemaat ablası gibi elebaşı olanlara dair de yapılanlara sözüm yok. Ve müsamahasız sürmelidir. Asla taviz verilmemelidir)
Ama iki gün önce doğum yapmış kadını içeriye tıkmak (çok çok haklı nedenlerle bile olsa) maşeri vicdanı yaralar ve yaralıyor. Siyaseten bile muhalif olanlara koz vermekten öteye geçmiyor.
FETÖ mücadelesinde kritik noktaya geldik.
Bundan sonra yapılanlar millet-devlet arasında ciddi kopuşlar, duygusal kırılmalar ve travmaların derinleşmesine sebebiyet vermektedir ve verecektir.
Her operasyonun kabul edilebilir bir süresi vardır. Devlet aygıtı, yapması gerekenleri bu süre içinde yapmalı; suçluları suçsuzdan ayırt etmeli ve sonuca ulaştırmalıdır.
Aksi takdirde asıl “at izi it izine” o zaman karışmış olacaktır.
Bir örnekle işin geldiği vahamet noktasını paylaşmak istiyorum;
Milli Görüş geleneğinden gelen Ak Partili bir ilçe belediye başkanı bile, onu çekemeyen ve vicdanı sükut etmiş alçaklarca aslı astarı olmayan iddialarla şikayet ediliyor ve nerdeyse Savcılık soruşturmasına maruz kalma noktasına gelebiliyor. Bu kişide FETÖ unsurlarının hiç biri yok ama biri çıkıp güya ihbar ediyor !
Bu, işin sulandırılmasından başka bir şey değildir.
Bu FETÖ’cülerin dümen suyuna girecek işgüzarlık ve art niyetten başka bir şey değildir.
Böyle yapıldıkça FETÖ emellerine ulaşmış olacak, ihanetin cezalandırılmasıyla ilgili kamuoyunun zihni karışacak ve suçlulardan ziyade masumlar zulme uğrayacaktır.
Kaldı ki; Fetö'nün finansörü olduğu herkesçe bilindiği iddia edilen bir iş adamının otelinde halen bakanlar ağırlanabiliyor ve Parti tarafından teşriki mesai içinde olunabiliyor. Bu ise halkın partiye ve devlete güvenini sarsıp “parası olan için sorun yok, FETÖ’cü olsa bile… OHAL yasaları sadece aciz halka işliyor” gibi söylemleri dillere getiriyor.
Hala açığa alınıp haklarında hüküm verilmeyen birçok kamu görevlisi var. Bu insanlarla ilgili kararların verilmemesi veya gecikmesi çok ciddi sıkıntıdır. Yapılan itirazların gerekli ve yeterli hızda incelenerek sonuca bağlanmaması ise bir başka sıkıntıdır. Çünkü insani, vicdani ve imani olarak yüreklere yük bindirmekte kamusal adalete olan inancı sarsmaktadır. Bu durum ise FETÖ’yle ilintili referandum sürecine vurulan darbelerin en tebarüz etmişlerinden birisidir.
Bu tarz sıkıntı ve sorunlar devam ettikçe kamu vicdanı ve insani vicdan zedelenecek, milletin devletle duygusal kopuşu hızlanacaktır. Ergenekon, Balyoz gibi operasyonlarda masumların mahkumiyetine benzeyiş ortaya çıkacak; bu ise sonu gelmez bir dram ve trajediye dönüşecektir.
En kısa zamanda Sayın Cumhurbaşkanı’mızın “Ülkeye Sesleniş” içerikli tarihi bir konuşma yapması gerektiğini düşünüyorum.
Bu konuşmanın kapsayıcı, kucaklayıcı olması, herkesin güvenliğinin devlet teminatında olduğunun vurgulanması çok faydalı olacaktır. Herkesin kendini kanun ve devlet şemsiyesinde hissettirilmesi şarttır.
Halkımızın Cumhurbaşkanı’mıza itimat ve inancı tamdır. Bu bağlamda bu inancın tazelenmesine matuf söylemlerini mukni şekilde yine ve yeniden dile getirmesi mütereddit zihinlerin netleşmesine ciddi katkı sağlayacaktır.
Referandumun ülkesel menfaatler konusunda tarihi bir dönemeç olduğunun bizzat Cumhurbaşkanı’mızca dile getirilmesi mutlak fayda sağlayacaktır.
Referandum’da “Evet” çıkması halinde, kimsenin kaygılanmaması gereken bir sürece girileceğinin, somut verilerle ve söylemlerle dile getirmesi mutlak isabetli olacaktır.
Kafaların netleşmesi, zihinsel bulanıklığın giderilmesi ve milletin rahatlaması ancak Cumhurbaşkanı’mızın yapacağı tarihi seslenişle mümkün olacaktır.
Önümüzde çok az bir süre kalmış olmasına rağmen Cumhurbaşkanı’mızın ciddi ve yeni hamlelerini bekliyorum. Referandum sonucunun Evet olarak çıkması cihetinde farklı, ciddi ve istisnai söylem ve eylemlerde olacağı kanaatindeyim.
Yukarıda dile getirdiğim sıkıntı ve sorunlara dair Sayın Cumhurbaşkanı’mızın her şeyin farkında olduğunu düşünüyor ve biliyorum. Özellikle Referandum sonrası bu aksaklık ve yanlışlara dair ciddi müdahale ve tasfiye içerikli bir kamusal ve siyasi temizlik yapacağına kuşkum yok.
Kimsenin yaptığı ihanet, iki yüzlülük, korkaklık, tembellik kendi menfaatini düşünmek, yol arkadaşını satışlar yanlarına kar kalmayacak bu ve benzeri eylem ve kişiler mutlaka hak ettikleri muameleyi göreceklerdir.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlarım.