Nemrut anahtar deliğini kapatmayı unutmuştu..

Bu kahinler önceki kutsal kitaplardaki işaretlere bakarak birgün Nemrud'a derler ki;
“Bu sene senin memleketinde insanların dinini değiştirecek bir çocuk dünyaya gelecek. Bu çocuk senin de sonun olacak. O yüzden de bu sene doğacak tüm çocukların öldürülmesini emret.”

Nemrut ürperir ve korkar.
Babasıyla kendisi arasında da benzeri bir olay yaşanmıştır ve travması büyüktür.
Çünkü kendini Tanrı sanan ve öyle gösteren bir zalimdir.
İnsanların buğdayına el koyar ve sonra kendine buğday istemek için gelenlere sorar;
"Sizin Tanrınız kim.?"
"Tanrımız sizsiniz" diyenlere buğday verir demeyenleri ise açlığa mahkum edermiş.
Bütün Babil'e elçiler gönderir.
Ve o sene doğan tüm çocuklar katledilir.
Ama İbrahim korunacaktır.
Nemrut'a ve onun  sapkın-putperest avane, yardakçı ve yalakalarına rağmen, korunacaktır.
Azer doğacak çocuğunu kurtarmak için karısını bir mağaraya kaçırır.
İbrahim bu mağarada dünyaya gelir.
Çünkü Allah böyle istemiştir.
Ve biliriz ki; "Kafirler istemese de, Allah nurunu tamamlayacaktır"
İbrahim büyür ve ilk tebliğini babası Azer'e yapar.
Fakat Azer inat ve hatta şiddetle oğlu İbrahim’in tebliğine karşı çıkar.
İbrahim kızmaz ve sabırlıdır.
Babası ölene dek bu tebliğ ve tövbe davetini devam ettirir.
Ama ne yazık ki, babası inkar içinde ve puta tapar şekilde ölür.
İbrahim Peygamber durmaz ve vazifesini ifa etmeyi sürdürür.
Akıl ve mantıksal söz ve söylemlerle puta ve yıldızlara tapmanın gaflet ve batıl olduğunu dile getirir.
Birgün Putları kırar ve "bunu sen mi yaptın diyen halka";
"Bu soruyu bana değil Tanrı diye tapındığınız bu tahta ve taş parçalarına sorun. Eğer Tanrıysalar size kimin yaptığını söyleyeceklerdir" der.

Halkın bir kısmında olumlu anlamda soru işaretleri oluşmaya başlar.
Ama Nemrut'a yakın, düzenin devamından menfaatlenen ve istifade eden, besleme yalaka kesim İbrahim'i zindana attırır.

Nemrut da durumdan haberdar olur.
Korkar; "acaba kahinlerin söylediği çocuk bu mu" diye.
Ve sinsice plan yapar.
Halkı toplayacak, İbrahim'i yanına getirtecek ve ona Tanrı'ya dair sorular sorup halkın nezdinde itibarını sıfırlayacaktır.
Fakat bunu da başaramaz ve İbrahim'in tebliğinin popülaritesi daha da artar.
Nemrut daha da kızar ve ürker.
İbrahim'i öldürmeye karar verir.
Ama öyle bir ölüm olmalıdır ki; asırlarca bir efsane gibi dillere destan olmalı ve hiç unutulmamalıdır.
Büyük, çok azim bir ateş yakılmasını emreder.
Bütün halk bir yıl boyunca odun toplar.
Dağ gibi yığılır.
Öyle bir ateştir ki; halkın bir şeyleri pişirmesi için bile yakacak odun kalmamış, hepsi İbrahim'in ateş alanına götürülmüştür.
(Hatta bir adam avda ceylan vurur ve karısına bunu pişirmesini söyler. Kadın; hiç odun yok, pişiremem der. Kocası sert bir şekilde pişireceksin deyince, kadın korkuyla tamam der. Ama odun bulamaz ve ceylanın etine pek çok baharat ve buğday kırıntılarını katar; bir taşın üzerinde uzun uzun döverek ezer. Ortaya bugünkü adıyla çiğ köftenin çıktığı bile söylenir)

Neyse…
Ateş yakılır, alevler göklere yükselir.
Kimse yaklaşamaz ateşe.
Bu yüzden de İbrahim'i ancak bir mancınıkla atarlar.
Nemrut ve avaneleri keyif içindedir.
Çünkü İbrahim'den kurtulmuşlardır.
Ateş yedi gün sürer.
Sonra, başta Nemrut olmak üzere tüm gafiller şoka girer.
İbrahim'e hiçbir şey olmamıştır.
Çünkü İbrahim'in Rabbi; "Ey ateş İbrahim için soğuk ve selametli ol" diye emretmiştir.
Ama onlar İbrahim'in tebliğine kulak asmadıkları ve bu ateşten kimsenin kurtulamayacağına inandıkları için şaşkınlığa düşmüşlerdir.

Nemrut'un itibarı ve otoritesi sarsılmaktadır.
Ama durmaz; küfrüne ve şirkine devam eder.
O halde bile "acaba.?" diye düşünmez.
Çünkü Allah, bazen bazılarına "tövbe"yi bile nasip etmez.
Nemrut'a da etmeyecektir ve ibretlik bir son yaşatacaktır.
Nemrut o gaflet ve dalalet içinde ordusuna hazır ol emri verir.
Hicret hazırlığı yapan İbrahim Peygamber ve ona inanıp beraber olanları öldürecektir.
Mağrur, mütekebbir ve kendince her şeye muktedir Nemrut ve ordusuna, Allah gökten ordular indirmez.
Sivrisinek sürüsü yollar.
Sivrisinekler orduya karabasan gibi üşüşür.
Kimisini ısırarak, kimisinin de burnundan girip beyinlerini kemirip kafalarını taşlara vurdura vurdura yok eder.
Nemrut sarayına kaçar.
Kapı-pencereyi bırakın; minicik delikleri bile kapattırır.
Güya kendini kurtaracaktır.
Bakar mısınız; kendine Tanrı diyen Nemrut küçücük bir sinekten kaçıyor.
Ama Allah bu; hikmetine ve kudretine sual olunur mu hiç…
Anahtar deliğini tıkamayı unutturur…
İşte o delikten bir sivrisinek girer.
Hem de topal olanı.
Olayın espirisine bakar mısınız;
Sağlam ve güçlü sivrisineği değil, topal ve zavallı olanı gönderiyor ki;
"Ordularını bir sivrisinekle yok ettim.
Benim kudretim ve gücüm karşısında sen bir sivrisinekten daha aciszin.
O yüzden de, seni topal bir sinekle yok edeceğim" dercesine…
Ve o topal sivrisinek Nemrut'un burnundan giriyor ve beynini tırtıklamaya başlıyor.
Hemen kemirip öldürmüyor da..!
Süründürüyor ve adeta zulmünün hesabını daha öldürmeden sormaya başlıyor.
Dayanamayan Nemrut bir asker görevlendiriyor ve kafasına tokmakla vurdurarak sivrisineğin etkisini azaltmaya çalışıyor.
Öyle bir an geliyor ve beynindeki tınlama öyle bir hal alıyor ki;
Kafasına tokmağı tüm şiddetiyle vurdurarak, geberiyor.

Kıssadan hisse mi…
Ne yaparsan yap; ebabil kuşları var,
Çekirgeler var,
Sivrisinekler var,
Var da var...
Düşünsenize;
Birine kızıp, onun zayıflığını ifade etmek için;
"yürü git işine, kızdırma beni. Seni sivrisinek gibi ezerim" denir ya.
Bu sinek, işte o zavallı sivrisinektir.
Hem de topal olanıdır.
Herkesin bir hesabı var ama hesabın en büyüğü ve mükemmeli Allah'ınkidir.
Unutturur arkadaş, unutturur.
Anahtar deliğini tıkatmayı unutturur ve oradan sivrisineği yollayıp; kudretini "basit" bir sivrisinek eliyle gösterir ve yaşatır.

Sebeplere müracaat mı..?
Kesinlikle gereklidir.
Akıl, şuur, çalışma, ilim, bilim ve gayret yolunu asla ve asla ihmal etmemeli; en kötü vakada bile ümitsiz olmamalıyız.

Elimizden geleni en ileri düzeyde yerine getirmeliyiz.
Ama birilerinin gücü, kudreti, oyunu ve Tanrılaşması karşısında da pes edip;
Herşeyi gören, bilen, işiten,
Cezalandırıcıların en cezalandırıcısını,
Tuzak kuranların tuzağını boşa çıkartan en büyük “Kudret”i asla unutmamalıyız.
Kıssa'yı bu yüzden anlattım.
Dikkat edelim lütfen; sivrisinek bile gözle görülen, elle tutulan bir varlık.
Şuanda karşımızdaki silah ise gözümüzle göremediğimiz derecede minik bir virüs.
Kraliçe hazretlerinin de virüse maruz kaldığı söyleniyor.
Immmmm…
Yoksa anahtar deliğini tıkamayı mı unutmuş diyeceğim ama virüs için açık deliğe bile gerek yok ki…
Artık neyi tıkamayı unuttuysa…..

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
OGÜNhaber