Nalıncı Baba ve Padişah'ın rüyası..

Padişah'a rüyasında, adamın teki; "Cenaze namazımı Fatih Camii'nde kılmaya hazırlan, beni evimde toprağa ver, üzerime bir türbe, yanıma bir tekke ve bir çeşme yaptır. Dünyadan elli sene su içtim." der.

Sabah erken vakit güne başlayan Sultan III. Murad anlam veremediği bu rüya dolayısıyla tuhaf bir hal içindedir.

Vezir-i Azam Siyavuş Paşa merak eder ve sorar:
- "Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var?"
Padişah:
- "Akşam garip bir rüya gördüm." der.
Vezir:
- "Hayırdır inşaallah efendim!?"
Sultan Murad Han:
- "Hayır mı, şer mi öğreneceğiz inşaallah!."
Vezir:
- "Nasıl yani?" diye sorar.
Padişah:
"Hazırlan, dışarı çıkıyoruz."
İkisi de tebdil-i kıyafetle molla kılığında çıkarlar.
Sultan Murad hâlâ gördüğü rüyanın tesirindedir.
Hızlı adımlarla Beyazıt'a varırlar. Vefa'ya yönelip Zeyrek'ten Unkapanı'na inerler.
Yerde yatan bir cesetle karşılaşırlar.
Cesedin etrafına toplanmış ahaliye sorarlar:
- "Kimdir bu yerde yatan?"
Ahali:
‐ Aman hocam hiç sormayın. Bu adam ayyaşın tekidir.
‐ Nereden biliyorsunuz?
Ahaliden biri atılır:
- "Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuzdu."
Bir başkası ayrıntıya girer:
- "Biliyor musunuz, aslında iyi bir sanatkârdı.
Nalının (ayakkabı-takunya) hasını yapardı.
Ancak kazandıklarını içkiye, fuhşa harcardı.
Hem şişe şişe şarap taşırdı evine…
Hem de, nerde namlı, mimli kadın varsa, takardı peşine ve evine götürürdü."

Ahali içinde yaşlı biri oldukça öfkelidir ve söze karışır:
- "İsterseniz komşulara sorun bakalım, onu bir cemaatte gören olmuş mu..!"
Mahalleli cesedi orada bırakıp herkes işine ve evine döner.
Padişah ve vezir cesedin başında kalakalır.
Vezir de  gitmek ister. Ancak, Padişah buna razı olmaz.
Vezire der ki:
‐ Millet bu, çekip gider. Kimseye bir şey diyemem. Lakin biz gidemeyiz.
Ne olursa olsun bu bizim bir tebamız (vatandaşımız)ʹdır.
Defnini yapmamız gerekir.
Vezir:
- "İyi ya, saraydan birkaç hoca yollar, kurtuluruz vebalden." der.
Padişah vezirine itiraz eder:
- "Olmaz vezir, rüyadaki hikmeti çözemedik daha…"
- "Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?" diye sorar vezir..
Padişah:
- "Mollalığa devam edeceğiz. Cenazeyi kaldırmalıyız." der.
Vezir bunun çok zor olacağı konusunda Sultan Murad'ı ikna etmeye çalışır:
- "Yapmayın, etmeyin Sultanım, bunun yıkanması, paklanması var. Kefenlenmesi, gömülmesi falan…"
Padişah vezirin sözünü keser ve:
- "Merak etme, ben hallederim hepsini...
Fatih Camii'nde kılacağız namazını" der.
Ve gelirler camiye…
Meçhul ayakkabıcıyı kefenler, tabutlar, musalla taşına yatırırlar, namazını kılarlar. Sıra gelir defin işlemine…
Vezir sorar:
"Sultanım, nereye defnedeceğiz?"
Padişah:
"Evinin bahçesine.. Sen bir koşu gidip adresini araştır, öğren gel" der…
Vezir sorar soruşturur ve evin adresi öğrenilir.
Cenazeyi yüklenip giderler.
Eskimiş küçük bir ahşap evin kapısını çalarlar.
Kapıyı yaşlı bir kadın açar.
Kadına kocasının öldüğünü alıştırarak haber verirler.
Kadın sanki bu vefatı bekler gibidir. Ama yine de gözyaşlarını tutamaz.
Neden sonra Padişaha:
"Hakkını helâl et evladım. Belli ki çok yorulmuşsun." der.
Padişah:
- "Helal olsun.. Ama bahçenizde bu cenazeyi defnedecek yer var mı?" diye sorar…
Yaşlı kadın:
- "Evet, bizim bey mezarını kazıp hazırlamıştı. Beni buraya defnetsinler hanım" demişti.
Bunun üzerine Padişah ve veziri cenazeyi bahçede kazılan yere defnederler.
Defin işlemi bitince Padişah yaşlı kadına:
- "Bana biraz rahmetliden söz eder misiniz?" der.
Yaşlı kadın tabii dercesine hüzünle sallar başını ve anlatmaya başlar:

- "Evladım, rahmetli bizim efendi bir âlemdi, vesselâm…
Akşamlara kadar ayakkabı yapardı. Ama birinin elinde şarap şişesi görmesin; elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra getirip helâya dökerdi."

- "Niye?" diye sorar Padişah…
Yaşlı kadın:
- "Müslümanlar içmesin diye..."
Padişah şaşkınlık içinde:
- "Hayret!!.." der.
Yaşlı kadın devam eder.
- "A oğul bu da bir şey mi? Başka tuhaf şeyler de yapardı."
Padişah merakla:
- "Ne gibi?" diye sorar.
Yaşlı kadın:
- "Nerede malûm kadınlardan bulsa, hemen ücretlerini öder, eve getirirdi. "Ben sizin zamanınızı satın aldım mı? Aldım. Öyleyse şimdi dinlemeniz gerek…." deyip, onlara dinimizin gereklerini anlatmamı tembih eder ve evden çekip giderdi. Sabaha kadar o kadınlara dinimizin vecibelerini anlatırdım."

Sultan Murad Han iyice şaşkınlık içinde kalmıştır.
- "Bak sen! Millet ne sanıyor halbuki…" diye söylenir.
Yaşlı kadın:
- "Evladım, milletin ne sandığı umurunda değildi ki onun…
Zaten namazı da mahalleliyle kılmaz, uzak mescitlere giderdi.
"Öyle bir imamın arkasında durmalı, ki Tekbir alırken Kâbe'yi görmeli" derdi…
Sultan Murad Han rüyasının hikmetini yavaş yavaş anlamaya başlamıştır.
Ama yaşlı kadının sözünü kesmez. Kadın devam eder:
- "Hatta bir gün ona; Bana bakasın efendi..!
Sen böyle yapıyorsun, ama dedikodular aldı başını gidiyor. Komşular kötü belleyecek seni, inan cenazen kalacak ortada demiştim.."

O da; "merak etme hanım, kimseye zahmet vermeyiz. Mezarımı bahçeye kazdım, oraya defnedersiniz" demişti.

Ben de ona; "İyi de seni kim yıkasın, namazını kim kılsın, kim kaldırıp gömsün?" dedim.
Padişah konuşmanın burasında çok heyecanlanır ve sorar:
- "Peki o ne dedi?"
Yaşlı kadın:
- "A oğul, dedim ya; bizim bey bir tuhaftı.
Önce uzun uzun güldü, sonra da dedi ki; "Allah büyüktür hatun, Padişahın işi ne.. O yıkar ve kaldırır…"

Her zaman, görünen göründüğü gibi olmayabilir.
Ama severiz; yargılamayı,
Yargısız infazı…
Hatta yaşarken gömmeyi,
Ölünce, gömmekten bile kaçmayı…
Çünkü birisi, bizim gibi yaşamıyorsa; kötüdür, reddedilendir.
Bizimle namaz kılmıyor ise; beynamazdır,
Dinde yayan, imanda piyadedir.
Hatta cenazesi bile kılınmazdır.
Ama riyakarlık ne güzeldir(!)
Göster göster ey vatandaş, göster…
İbadetin gösterişten de ibaret olsa,
Kalbin fesat ve riya dolu da olsa,
"Nalıncı keseri" gibi hep kendine de yontsan,
Haksızlık da etsen,
Kul hakkı da yesen,
Zulme ortak bile olsan,
Yeter ki göster…
Namazı göster,
Niyazı göster,
Ayeti göster, hadisi göster…
Ama yeter ki göster,
Makbulsün, hoşsun, mutebersin, baştacısın..!
Yoksa..?
Nalıncı Baba gibi, cesedin bile kalır ortada..!

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.


OGÜNhaber