Madrid Zirvesi'ni doğru okumak ve derede boğulmamak!..

Bir kesim şöyle diyor;
"Erdoğan, İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya alınmasına karşıyım/izin vermem demişti,
Ama verdi…"

Başka bir kesim;
"Madrid'te zafer kazanıldı,
İstediğimizi elde ettik…" şeklinde konuşup duruyor.

Gerçekten ilginç bir ülkeyiz,
Kısır tartışmaları, iç siyasi laklakları, kahvehane muhabbetlerini çok seviyoruz.
Peki bu neyi getiriyor?
Eskilerin bir tabiri var; "Künhüne vakıf olamamak".
Derinlemesine bilememek/özü kaçırmak/bütünü pas geçmek/olayı çözememek anlamına gelir…
Yani arkadaşlar,
Büyük resmi pas ve es geçmeyi getiriyor.

Arkadaşlar,
Madrid toplantısı NATO açısından yeni bir başlangıçtır.

Hatırlarsınız,
Modernize edilmiş/işlevselliği artırılmış/farklı ve daha geniş coğrafyaları da kapsayacak bir NATO konseptinin hazırlandığı ve gelmekte olduğunu son iki yıldır yazıyorum.
Böylesi bir anda/ortam ve kritik durumda, bunlara odaklanmak ve doğru okumalar yapmak gerekirken; bizdeki durum, "Türkiye'nin Madrid'teki galibiyeti veya hezimeti…" şeklinde özetleniyor.
Gerçekten çok yazık!

Hanımlar/Beyler,
Biraz daha anlaşılır, basit/sade/yalın şekilde anlatayım.
Çin Seferi başlıyor.
Yani, tabir caizse, ordu son hazırlıklarını tamamladı ve harekete geçiyor.
"Yeni Düzen"in şablonu artık belli…
Bir tarafta Çin ve diğerleri,
Bir tarafta Amerika önderliğinde, dünyanın geri kalanı…
"Peki, ya Rusya…" diyorsanız,
Evet, Rusya ana hedef için önemli ve aşılması gereken bir "buçuk"tu.
Ben artık planın Rusya kısmının da hallolduğu ve esas hedefe odaklanıldığını düşünüyorum.
Müttefikler arasında ayrışma sona erdiği/erdirildiği gibi; yeni müttefik ve desteklerin de katılımının sağlandığı kanaatindeyim. (rıza içinde veya cebren veya hile ile…)

Hal böyleyken,
Hedef bu iken,
En ince ayrıntısına kadar düşünülmüş/defalarca simule edilmiş, sekteye uğratılmasına zerre tahammül olmayan plan, tıkır tıkır işlerken; emin olun ki, iki ülkenin NATO'ya girişine dair Türkiye'nin koyduğu/kaldırdığı rezerv ve şerh devede kulak ölçütünden daha minimizeydi.

23 Ocak 2022 tarihli yazımda,
Yani Rusya'nın Ukrayna işgali başlamadan bir ay önce;
"…zamanlaması konusunda bir şey diyemem lakin bu savaş çıkartılacak gibi duruyor.
Taraflar savaş harici diplomatik enstrümanları kullanmaya çabalasa da, büyük ihtimalle olacak…
Çünkü birileri böyle istiyor ve planları için bu savaşın olması çok kritik ve önemli bir vetire…" diye bahsetmiştim.
Savaş/işgal başladı mı?
Durum ortada.

28 Nisan 2022 tarihli yazımda ise, "Sırada Çin'in Tayvan'a saldırısı mı var?.." diye sormuş ve çok muhtemel olduğuna dair düşüncelerimi paylaşmıştım.
Şimdi bir adım ileri gidiyor ve adına "kriz/savaş/işgal", ne derseniz deyin; yıl sonuna kadar, "Çin/Tayvan/Kuzey Kore" odaklı şekilde yeni bir sürecin başlayacağını iddia ediyorum.
Ne demek istiyorum?
Tayvan'a artık Çin mi füze atar yoksa Kuzey Kore mi, belli olmaz ama her iki durum da, "birilerinin" planı doğrultusunda oluşması düşünülen aksiyondur ve plan realizasyonu için yeterlidir.

Arkadaşlar,
Allah aşkına biraz büyük resme odaklanalım.
Olaylara köyümüzden/mahallemizden/şehrimizden; özetle, sadece Türkiye'den bakmayı bırakalım.

Bir düşünün,
Çin'i hedefe koymuş ve bütün "yeni düzen" planlarını bunun üzerine kurmuş bir "Güç ve Akıl" var.
Bazen haklı, bazen haksız, bazen gaddar, bazen adaletsiz, bazen zalim ama bu planın realizasyonu için zerre taviz ve müsamaha göstermeyeceği aşikar.
Koskoca Avrupa ülkeleri bütün çekincelerini/ kendindenliklerini/ bağımsız karar alma reflekslerini bir kenara koyacak ve saf saf bu gücün yanında sıralanacak; sen, Türkiye olarak bu kervanın başına vuracaksın öyle mi!
İnanın, bunu konuşmak/tartışmak bile abesle iştigaldir!

Görmediniz mi, "NATO'nun beyin ölümü gerçekleşmiştir" diyen Fransız devlet başkanı Macron'un halini,
ABD Başkanı'nın yanında ve cansiperane şekilde plan detaylarını istişare ediyor ve hatta basına yansıdığı kadarıyla, petrol konusunda Rusya'nın ikame edilmesi için BAE ve Arabistan'la yaptığı görüşmelere dair sorunları paylaşıyor.

Sonuç:
Artık her yazımın nakaratı gibi oldu ama yine söyleyeceğim.
Haklı/haksız,
İyi/kötü,
Doğru/yanlış gibi duygusal ve romantik yaklaşımlarla diplomasi ve dış siyaset yapmayı bırakın.
Diyelim ki, sen "filanca ülke haksız/kötü/yanlış" diyorsun,
Velev ki öyle,
Senin bu iddian ve argümanın neyi değiştirdi/değiştiriyor veya değiştirecek?
Yürüyen atı/yola çıkan kervanı/yeni düzen trenini durduracak mı?
Ne mümkün…
Olan sana olacak,
Daha bir yalnızlaşacak,
Haklıyken haksızlaşacak,
Ve perişan olacaksın!..

Arkadaşlar,
Ezcümle şunu diyecek ve bitireceğim.
İsveç ve Finlandiya'nın üyeliğine Türkiye'nin karşı çıkması gerekli miydi?
Evet.
Kabul etmesi için yapılan mutabakat ve evet demesi de doğru mu oldu?
Evet.
Bu kısmı, abartmanın/büyütmenin/hayati bir hezimet ya da zafer olarak lanse etmenin bu ülkeye katacağı hiçbir şey yok.

Aslolan,
İç siyasetin şehvetine kapılmadan,
Kayıkçı kavgasını bırakarak,
Türkiye'nin önemini abartmadan ama bu önemin farkında olarak,
Gelişmelerin/yaşanan ve yaşanacakların "künhüne vakıf olarak",
Gerçek bir devlet gibi gözünü açmak/bakarken görmek/akıllı-akılcı olmak ve "yeni düzen" sürecinde çırak çıkmamaktır!..


Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
OGÜNhaber