Kendimi bildim bileli siyaset ve siyasilerle iç içeyim.
Ama aktif siyasette hiç olmadım; olmayı da düşünmüyorum.
Özellikle 1980'den beri yaşanan siyasetin kimi zaman tam göbeğinde oldum bazılarında ise kenarda durdum ama uzak kalmadım, izledim.
Böyleyken, tabi benim de, hep bir siyasi fikrim/düşüncem ve tercihim oldu.
Bazen kızdım, bazen kırıldım bazense küstüm.
Ama mutlaka oy kullandım.
Kimileri gibi sandığa gitmeyerek tepki göstermeyi hiç düşünmedim.
Taraf olurken de, karşı çıkarken de aleniyet ve aşikarelik temel tavrım oldu.
Hiç kaçak güreşmedim ve rengimi gizlemedim.
Ama her ne olursa olsun bakar kör olmak/körü körüne inanmak ve düşünmesiz taraftar olmak gibi bir yaklaşımım hiç olmadı.
Yeri geldi eleştirdim,
Yeri geldi yerin dibine sokacak ağır söylemlerde bulundum,
Yeri geldi köşeme çekildim,
Ama sandık gelince, gittim ve oyumu kullandım.
Temel felsefem hep şu oldu; sorumlu vatandaşlık ve oy kullanmanın ülkesel bir görev olduğu gerçeği…
Hal ve ahvalim/hayata bakışım/siyaset okuyuşum böyleyken ana ve en temel gerçeğim hep Türkiye Cumhuriyeti Devleti oldu.
Buradan hareketle, bazen siyaseten hiç taraf olmadıklarım bile yönetime geçince saygıda kusur etmedim/baş-göz üstüne dedim ve üzerime bir görev düştüğünde karınca kararınca "devletime katkı yapacak her şeye varım" diyerek çalışmaktan hiç geri durmadım.
Çünkü benim inancım ve kişisel ahlakımda devlete küslük olmaz ve temsil noktasında olanlar artık devletin ana umdesidirler.
Bu girizgahı neden yaptım?Yaşadığım herhangi bir durum veya eleştiriye binaen yapmadım.
Siz okuyucularım bilirsiniz,
Son beş yıldır küresel gelişmeleri/yeni dünya düzenini/yeni yüzyıl planlarını yazıyorum.
Bu süreçte, öyle bir kastım olmasa da zülfü yâre dokunduğum oldu/oluyor. Hatta sormasalar/yorum yapmasalar bile bazı okuyucularımın bile bazı şeyleri merak ettiğini fark ediyorum.
Arkadaşlar,Kafanızı kaldırın ve gözünüzü açıp yeniden bakın.
Gelişmeleri yine ve yeniden değerlendirin.
Ki o zaman, benim yazdıklarımın/değerlendirme ve yorumlarımın iç siyasi mülahazalardan uzak, güncel siyasi kaygılardan ari ve şu-bu-o siyasinin/siyasi partinin lehine veya aleyhine olmak gibi bir amaç taşımadığını göreceksiniz.
İktidarı da muhalefeti de uyarırken,
Hatta iktidarın kimi pratiklerine, muhalefetin bazı tavırlarına eleştiri getirirken bir diğerini öncelediğim veya birini diğerine tercih ettiğim için değildi.
Sadece ve sadece ülkesel menfaatlerimizin maksimizasyonu, değişen ve gelişen küresel koşullar ve yeni düzen trenini kaçırmamak üzere bir yaklaşım temel amacım ve isteğimdi.
Ama Türkiye siyaseti öyle bir hale geldi ki; doğruları duymaya bile tahammül edemez bir sübjektivite sergileniyor.
Maalesef iç siyasi saiklerle hareket öyle bir hale gelmiş ki; farkı görüş bildiren/başka şeyler söyleyen veya küresel gerçeklik ışığında doğruları hatırlatan bile "acaba bu adam bizi desteklemekten vaz mı geçti yoksa muhaliflere mi destek olmaya başladı" gibi akla/izana ve insafa sığmayacak düşüncelerin oluştuğunu görüyorum.
Arkadaşlar,"Çiğ yemeyenin karnı ağrımaz" diye bir söz var.
Ben de çiğ yemem ve karnımı ağrıtmayı sevmem!
Bu yüzden de,
Odak noktam
Türkiye Cumhuriyeti Devleti olduğu için lafı eğip bükmeden lisanı münasiple doğru bildiklerimi/gördüğüm riskleri ve gelecek projeksiyonuma dair öngörülerimi paylaşmaya devam edeceğim.
Her renkten değil, siyasal rengi belli biriyim.
Hiçbir zaman da kendimi gizlemedim.
Bazıları gibi
"hayırlısı olsun bakalım" diyerek niyet ve rengimi saklamadım ve grinin dayanılmaz cazibesine kapılmadım.
İktidarı ve Erdoğan'ı överken de samimiydim ve destekliyordum, şimdi de gördüğüm eksiklerini söyleyip eleştirirken de samimiyim ve hala destekliyorum.
Eleştiriyor olmayı desteğini çekmek gibi algılayan yüzeysel/ben merkezci ve siyasi rant devşirmecilerden hiç olmadım.
Olamam da zaten…
Bana göre eleştiriyorsan hala destekliyorsun demektir.
Ben, artık eleştirmez olmuşsam işte o zaman desteğimi çekmişim demektir!
Çünkü benim algımda eleştiri, hep kötülemek değildir. Eleştiri yanlışı göstermek ve doğruya kanalize etmeye çalışmaktır.
Kendimden söyleyerek örneklendireyim.Beni övenleri fazla dinlemeyi sevmem. Herhangi bir eylem ve tavrımı eleştireni, bazı konularda benimle ayı fikirde olmayanları ve karşı görüş serdedenleri daha bir can kulağımla dinlerim hep…
Bunu yapanları ise hasım olarak/düşman olarak/beni sevmeyenler olarak da düşünmem, düşünmedim…
Neden?Bilirim ki, akıl akıldan üstündür ve her eleştiri benim göremediğim bir eksiğimi görmeme vesile olabilir.
Kişisel ve kurumsal olarak da böyle bakılırsa, daha az hata yapılacağı ve daha uzun süreli doğrularla olunacağı inancındayım.
Daha uzatmak istemiyorum,
Kimse kızmasın ve üzerine alınmasın.
Bu yazıda kendimi anlattım ve kendime yazdım.
Yazımın muhatabı hiç kimsedir ve sadece kendi nefsimdir!
Yazıyı bitirirken aklıma Nazım Hikmet'in bir şiiri geldi."Dünyayı telaşsız, rahat seyredebiliyorum artık,Nafile, artık kışkırtamıyor beni düşman.Geçtim putların ormanından baltalayarak,Ne de kolay yıkılıyorlardı.Yeniden vurdum mihenge inandığım şeyleri,Çoğu katkısız çıktı çok şükür…Ne böylesine pırıl pırıl olmuşluğum vardı,Ne böylesine hür…"Aynen böyleyim artık,Eskiden bir durum/olay veya iddia karşısında tepki gösterir/kızar ve anında karşılık verirdim.
Şimdi mi?Sadece, bazen acı acı bazense oldukça sakin şekilde ve gülümseyerek izliyorum olanları/konuşulanları ve hatta hakkımdaki dedikoduları…
Beni gıyaben tanıyıp da negatif düşünenlerle de karşılaşıyorum bazen.
Sakince konuşuyorum/muhabbet ediyorum/dinliyorum,
Şaşırıyor karşımdaki, ben ise tebessüm ediyorum.
Çünkü artık biliyorum ki; insan denen olgu tanımadığına ve bilmediğine hasım/yabancı ve dolayısıyla da önyargılıdır.
Benim de eksiklerim/hatalarım/ihmallerim olmuştur tabi ki…
Dile kolay; 45 yıldır hayatın tam göbeğinde/siyasetin derinlerinde ve hatta siyasal gelişmelerin en girift anlarına şahitlik etmek…
Ama Nazım Hikmet'in dediği gibi yapıp,
"yeniden mihenge vurunca inandığım şeyleri, çoğunun katıksız çıktığını görmek" beni ziyadesiyle rahatlatıyor ve daha bir sabırlı kılıyor.
Hiç mütevazi olmayacağım; ben olarak, Türkiye'nin son kırk yılında özellikle de siyasi tarihe ciddi bir şahitliğim var.
İnanın yazsam, herkesin/hepinizin şaşıracağı,
"ya öyle mi/vay be bunlar da mı olmuş!.." diyeceği öyle şeyler yaşadım/gördüm/içinde bulundum ki…
Bazen yazmak da geldi içimden,
Ama iyi ki, on sene/yirmi sene önceki Cengiz'e yazdırmamışım diyorum.
Çünkü daha keskindim/radikaldim ve tepkiseldim.
Şimdi peki?Şimdi artık hiçbir şey kışkırtamıyor beni,
Nazım'ın dediği gibi
"hiçbir söz sarhoş edemiyor,Ne başkasınınki, ne kendiminki…Kederlendirmiyor artık beni hatıraların daveti,Hatıralardan şikayetçi değilim.Hiçbir şeyden şikayetim yok zaten…"Arkadaşlar,Ben farklı bir yerde, başka bir çizgideyim artık.
Ama yine de benim söylemlerimi/yazdıklarımı/eleştirilerimi yanlış anlayanlar, şüphe duyanlar veya ince hesap içinde olduğumu düşünenler olabiliyor.
Bunlara da söyleyecek bir sözüm yok.
Kişi kendinden bilir derler ya; herkes kendi bilir, yapacak bir şey yok.
Ama bilinmeli ki; hesap-kitap içerikli yaşamı/hırs ve intikamı/hayat maceramın şu an ve bundan sonrasında, taktik ve strateji yapmayı çoktan bıraktım.
Attım yüklerimi,
Tükettim beklentileri,
Galebe çalma hırslarımı bıraktım ve emin olun ki çok ferahladım.
Allah ömür verirse, bundan sonrasını da bu huzur ve ferahlıkla yaşayacağım.
Herkese de tavsiye ederim…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.