Kandil, sadece “
kandil”değildir.
Kandil bir semboldür.
Ülkemizi 1980’lerden beri meşgul eden, canımızı yakan, kanımızı döken PKK terörüyle özdeşleşen bir bölgedir.
Ekonomimizi mahveden, Kürtleri devletiyle ihtilafa düşüren ve gelişmemize ayak bağı olan en büyük belanın zihinlere kazınan yeridir.
Şuanda, Fırat Kalkanı ve Zeytindalı Harekatına nispeten sessiz ve derinden yürüyen/yürütülen bir harekat var.
Mart ayından itibaren sürüyor.
Her geçen gün genişleyerek devam ediyor.
Silahlı kuvvetlerimiz gün be gün ilerliyor.
Neredeyse 100 km genişliğinde ve 40 km derinliğe uzanan bir harekat.
Kandil’de Türk bayrağı çok büyük anlam taşır.
Terör Örgütü’nün belini kırar, can damarını keser, moral-motivasyonunu bitirir.
Kimse kalkıp da; “
Kandil’de zaten terörist kalmadı, Sincar ve diğer bölgelere geçtiler” demeye kalkmasın.
Sincar ve diğer bölgelerdekilerin temizlenmesi ve imha edilmesi için atılması gereken ilk adım ve hamle Kandil’dir.
Bu sebeple de
Kandil Harekatı bugüne kadar bildiğimiz bir sınır ötesi harekat değildir.
Kandil Harekatı çıkmamak üzere girdiğimiz bir sınır ötesi operasyondur ve sonu güvenli/güvenlikli bölge oluşumuna gidecek bir ilktir.
Kandil’le başlayan süreç bu bölgeyle sınırlı kalmayacaktır.
Çünkü bölgesel bazlı uzlaşı ve mutabıklaşma oluşarak başlatılan bir harekattır.
İran’la, Irak’la, ABD’yle, İngiltere’yle, kısmen Rusya ile, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimiyle azami ve/veya asgari müşterekler oluşturularak yapılan bir harekattır.
Bu Harekat Musul, Kerkük, Telafer, Tzurmatu ve oradan Suriye’nin Kuzeyi dediğimiz, Fırat’ın doğusuna uzanacak bir eylem planının başlangıcıdır.
İçinde petrol ve doğalgaz istihsalinin kullanım ve kontrolünü de içeren bir başlangıçtır.
Bu harekat her ne kadar terörün sonlandırılması ve imhası amaçlı görünüyor olsa da; daha ötesi bir stratejisi olan ve ekonomik içerik barındıran hedefleri kapsamaktadır.
Çok yakın zamanda, sessiz ve derinden sürdürülen bu harekatla; “
aslında ne oldu, neler olmuş ve neler oluyor” diyeceğimize eminim.
Aynı zamanda ülkemizin bölgesel başat rolünü ve olmazsa olmazlığını uluslararası boyutta ortaya koyan ve kabul ettiren bir olgunun harekata dönüşmüş hali olduğunu müşahede edeceğiz.
Bu harekat, hem ABD’nin bir kesiminin ve hem İngiliz Siyasetini bilen “
Akıl Sahiplerinin” yeni yüzyıl planlamasında Türkiyesiz bir plan düşünmediklerinin dışavurumudur.
Yeni Dünya düzeni planında artık yeni konsepte geçiliyor.
Terör örgütleri üzerinden vekalet savaşlarıyla “
alan kazanmanın” aslında çok da bir kazanım getirmeyeceği anlaşılıyor.
Bölgesel ve Küresel Güçler planladıkları “
Yeni dünya düzeni”nin finaline yaklaşırken Türkiye ve Türklerin olmazsa olmazlığının farkındalığıyla hareket etmeye başladılar.
Hal böyleyken; Kandil Harekatına derinlemesine ve uzun vadeli bakarsak anlam ve önemini daha iyi, doğru ve gerçekçi şekilde görür/gözlemleriz.
Aksi takdirde, seçim arefesinde iç siyasetin girdabına gark olur; büyük fotoğrafı pas geçeriz.
Birilerinin, “
Harekatı seçim için malzeme olarak kullanıyorlar” basitliğine kurban oluruz.
Asıl sürekli, iç siyaset malzemesi yapılıyor diyenler, harekatı iç siyaset malzemesi yapmaktalar.
Ve bunu öyle yapmaktalar ki; “
harekata ilişkin aldığımız duyumlara göre…” diye başlayan cümlelerle muğlak ve zihin karıştırıcı olabilecek kadar.
Bu cümleyi kuran Akşener’e sormak lazım; “
kimin değirmenine su taşıyorsun da, aldığın duyumlarda kırk yıllık belamız terörü ortadan kaldırmak için başlatılan sistemik ve planlı bir harekata, nerden ve nasıl geldiği belli olmayan duyumlarla değerlendirme yaparak suyu bulandırıyorsun.!"
Bir diğer Cumhurbaşkanı adayı çıkıyor, “
ABD’den beni aradılar ve FETÖ elebaşının teslimine ilişkin usulüne uygun talepte bulunmadılar” diyerek, bunu mitinglerde dile getirebiliyor.
Ve aynı İnce, nelere ve hangi cinayetlere sebep olduğunu gün gibi bildiği Demirtaş’ı ve ailesini ziyaret ederek HDP’den oy almak için selam çakabiliyor.
Sayın İnce ve Sayın Akşener…
Yapmayın, etmeyin.
Bari FETÖ ve PKK konusunda bunları söylemeyin.
Döveriz dövdürmeyiz, severiz sevdirmeyiz mantığıyla hareket etmek dururken; nasıl bu kadar hırs ve kinle hareket edebilirsiniz.
Seçim sürecinde hemen herşey konuşulabilir.
Rakiplere galebe çalmak için çeşitli argümanlar dillendirilebilir.
Ama “
Ulusal Güvenlik” konuları siyasi rekabete alet edilemez.
Terör konusu kullanılamaz.
Teröre ilişkin çözüm önerileri dile getirmek yerine; iktidarı devirmek uğruna terör ve teröre alet olanlarla iş tutulamaz.
Kandil Harekatı ile Kanal İstanbul bağlantılıdır.
3. Havalimanı bağlantılıdır.
Azerbaycan’la doğalgaz boru hattı projesi TANAP’la bağlantılıdır.
Ekonomik durum bağlantılıdır.
Suriye, Irak ve İran boyutlu sınır güvenliğimiz bağlantılıdır.
FETÖ denen illetle mücadele bağlantılıdır.
Tıpkı Gezi olayları sonrası dile getirilen “
istenmezler” listesiyle şuanda muhaliflerin kullandığı dil; ne yazık ki benzeşik ve hatta aynıdır.
Gezi parkındaki ağaçlardan yola çıkarak, o zaman da Kanal İstanbul’u, 3. Köprüyü, 3. Havalimanını istemiyoruz denmişti.
Şuanda da aynı söz ve söylem Erdoğan muhaliflerinin diline tutamak olmuş bangır bangır bağırıyorlar.
Yahu bunlar ülkemizin bir üst sınıfa geçmesi ve bölgesel başat aktör olması için sembol yatırımlar ve mücadelelerdir.
Ben, Akşener’in de, İnce’nin de ve hatta Karamollaoğlu’nun da bunları söylerken art niyetli olduklarına inanmıyorum.
Amma velakin; bilmeliler ki bazen iyi niyetle veya iç siyasi saiklerle bile olsa söyledikleri söylemler, dile getirdikleri iddialar ve yaptıkları iftira nitelikli sözler hainlerin ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey değildir.
Hırs ve nefret gözlerini öyle bürümüş ki; neredeyse iktidar ak dese ve onlar da kendi içlerinde bunun ak olduğunu bilseler onlar yine de kara diyecekler.
İktidar iyi de yapsa onlar kötü diyecekler.
Önceki yazılarımda da birkaç defa söylemiştim; neredeyse, “
İktidarı düşürmek uğruna, devleti düşürmeye razılar”.
Ama böyle olmaz, olamaz.
Kusura bakmayın ama bu kadar da ileri gidemezsiniz.
Hırs ve nefretinize ülkeyi kurban edemezsiniz.
Bu millet iktidara kızar, kırılır, üzülür ve cezalandırmak bile isteyebilir.
Ama bilesiniz ki; devletine, vatanına, ülkesine ve bekasına halel getirecek bir söz ve eylem içinde olmaz/olmayacaktır.
Şefkati de gazabı da, nerede ve nasıl göstereceğini bilir.
Sizin kinle, hırsla, nefretle hareketinizi görür/görüyor.
Bu millet buna çanak tutmayacaktır.
Muhalefet adayları her ne kadar mitinglerin şehvetine kapılarak içlerindeki hırs ve nefreti kusarken pervasız ve duyarsız olsalar da; bu millet itidali, soğukkanlılığı ve aklıselimi elden bırakmayacaktır.
Ve eminim ki; 24 Haziran akşamı bu millet vatanı, devleti ve bekası için –herşeye rağmen de olsa kaosa, kargaşaya ve krize meydan vermeyerek, son bir kez de olsa Erdoğan ve AK Parti’yi iktidara getirecektir.
Aklıselim galip gelecektir.
Sözün şehveti, hırs, nefret ve kin mağlup olacaktır.
Devlet kazanacaktır.
Vatan kazanacaktır.
Türkiye kazanacaktır.
Millet kazanacaktır.
Siz sevgili okurlarımın, milletimizin ve bütün İslam Alemi’nin 15 Haziran’da idrak edeceğimiz Ramazan Bayramını kutluyor hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.