Tarih 6 Ağustos,
Ukrayna, Rusya’nın Kursk bölgesine saldırıyor.
Adeta 300 Spartalı efsanesine atıfta bulunur gibi…
İki hafta geçmesine rağmen durum gizemini koruyor ve kimse kalkıp da ne Rusya’nın mukavemetsizliğine ne de tükendi denilen Ukrayna’nın bu saldırısına kabul edilebilir bir yorum getiremiyor.
Peki, ne oluyor?
Söylenen şu:
“Kursk bölgesine yönelik saldırı, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Ukrayna'nın Rusya’ya karşı başlattığı en büyük saldırı oldu ve 2022'den bu yana süren savaşta bir dönüm noktası oluşturdu.
Aynı zamanda Ukrayna yanlısı Rus savaşçılar yerine Ukrayna ordusunun öncülük ettiği ilk saldırı.
Ukrayna ordusunun 6 Ağustos'ta başlattığı operasyon gizlilik altında yürütülüyor.
Ukrayna'nın Kursk saldırısıyla neyi hedeflediği ise belirsizliğini koruyor.”
Ama delice sorular havada uçuşuyor.
Ukrayna bunu nasıl yaptı/yapıyor ve yapmaya devam ediyor?
Putin gibi acımasız bir lider buna nasıl sessiz kalıyor ve süpürme bombardımanına girişmiyor?
Adeta bir savaş oyununda gibi Rus askerleri nasıl esir alınabiliyor?
Ukrayna kim de ve hangi güçle böyle sürpriz bir saldırıya cesaret ediyor ve bu gücü kendinde buluyor?
Acaba saldırıyı gerçekten Ukrayna askerleri mi yapıyor yoksa Amerika veya güç ve aklı elinde bulunduran birileri farklı asker ve askeri teçhizatla mı gerçekleştiriyor?
Bu olayın, İsrail’in Gazze saldırısı devam ederken/Hamas Lideri ve Hizbullah’ın kimi önemli isimleri öldürülürken,
Hindistan İsrail’e yaklaştırılırken,
Çin ile Rusya arasında tarihsel soğukluk körüklenirken,
ABD, pek de normal olmayan bir seçim sürecine girmişken,
İngiltere’de sokaklar karışırken,
Venezuela’da Madura karşıtı gösteriler sürerken,
Ve Bangladeş devlet başkanı yönetimden indirilirken,
Türkiye ekonomik krizin pençesinde debelenirken bu durumların olması normal ve tesadüf mü?..
Kesinlikle değil ve kimse bana kalkıp da bunlar olağan şeyler demesin!
AK Partili bir yönetici bir zamanlar “Hiçbir şey olmuyorsa kesin bir şeyler oluyor demektir.” gibi bir laf etmişti.
Ama şimdi bunun çok ötesi yaşanıyor ve “Bu kadar şey aynı zaman diliminde oluyor ise kesin çok daha büyük bir şeyler olacaktır ve olanlar olacak korkunç/tehlikeli ve şaşırtıcı gelişmelerin habercisidir.”…
Bu senenin sonuna doğru küresel/bölgesel çapta yaşanan olayların Türkiye’ye yansımalarına da maalesef şahit olacağız!
Çünkü küresel siyaset bir network gibidir ve domino etkisi yapar.
Hiçbir ülke veya ülke yönetimi bu süreçten ve yaşanan olayların doğurduğu sonuçlardan azade kalamaz ve kalmayacaktır da…
Önemli olan veya önemle yapılması gereken nedir peki?
Gelişmeleri doğru okumak,
İçe kapanmacı politikalarla kayıkçı kavgalarına teslim olmamak,
Ve kazanan tarafta yer almak…
Bunun içinse bazı şeylere sahip olmak olmazsa olmazdır.
Nedir mesela?
Küresel bazlı lobi ve PR ağına sahip olabilirlik,
Güç/Akıl/Para ve Silaha sahip olanlarla iyi bir iletişim…
Arkadaşlar!
Şu anda yaşananların doğru veya yanlış/hakkaniyetli veya hakkaniyetsiz/adil veya değil olduğunu tartışmanın hiçbir gereği yok.
Hatta havanda su dövmekten farkı da yok!
Küresel/uluslararası gelişmelerde belirleyici yegane unsur güç ve menfaati elde tutabilmek,
Küresel hegemonyaya sahip olabilmektir!
Kimse, kusura bakmasın ve kızmasın; bu durum dün böyleydi; bugün böyle ve yarın da böyle olmaya devam edecektir!
Hamaset yapmanın vakti çoktan geçmiş; zaman, akıllı-akılcı olmak ve ülkesel menfaatleri nasıl maksimize ederim diye düşünme vaktidir!
Ben, TABA’nın (Türk-Amerikan İşadamları Derneği) Yüksek İstişare Kurul Başkanıyım.
Bu göreve neden geldiğim ve niçin devam ettiğim soruluyor bazen….
Anlatayım:
İstişare Kurulumuzda üniversite/siyaset/diplomasi ve iş hayatından çok değerli ve ülke tanıtımına katkı sağlayacak dostlarımız mevcut.
Keza Dernek Başkanımız Süleyman E. Sanlı/Yönetim Kurulu Üyelerimiz ve TABA’nın hemen her kademesinde yer alan diğer arkadaşlarımızın uluslararası ilişkilerdeki birikimi ve ülke ihracatına katkıları Türkiye açısından yadsınamaz bir zenginlik…
İşte tam da küresel değişim/kırılma/çöküş ve başlangıç safhasında ülkemizin uluslararası arenada lobi faaliyetlerindeki zayıflamayı görünce böyle güzide bir ekip içinde olmak benim için heyecan verici idi ve görevi reddedemezdim.
Nacizane bana YİK başkanlığını uygun gördüler ama kuruldaki hemen her arkadaşımız bu göreve layık insanlar…
Ülkemizin PR ve lobi faaliyetine belki bir nebze olumlu katkımız olur diye TABA’dayız ve elimizden geldiğince çalışmaya devam ediyoruz…
Arkadaşlar!
Ülkeler için bazı dönemler tarihsel fırsatları kazanma veya kaybetme anlarıdır.
Yıllardır ulusal ve uluslararası boyutta yerel ve küresel siyasetle bir şekilde teşrikimesai içindeyim.
Gördüklerim/deneyimlerim/istişarelerim ve ülkeme olan sadakat duygum benim de boş oturmadan bir şeyler yapmam gerektiğini bana söylüyor.
Yoksa 65 yaşına gelmiş birisi olarak hiçbir şey yapmadan ve sadece evimde torun-torba severek de hayatımı sürdürecek imkanım var.
Ama duramıyorum,
Oturamıyorum,
Ve ülkemiz odaklı gelişmeler karşısında fırsatları kaçırma risklerini görünce olacaklara bigâne kalamıyorum!
Denebilir ki : Koşturdun da ne oldu?
Neyi değiştirdin veya neyi engelledin?
Haklısınız ama bazı konu ve noktalarda neyi yapabildiğimi veya nelere engel olabildiğimi arka kapı diplomasilere şahitlik eden birkaç kişi ve Allah biliyor.
Kimsenin bilmesini de pek önemsediğim yok zaten.
Aslolan benim vicdanım ve kendi iç barışımdır.
Benimki karınca misalidir,
Aslolan, götürdüğüm su ile ateşin sönmesi-sönmemesinden ziyade safımın belli olması durumudur!
Sonuç:
Dünya farklı bir yere gidiyor.
Tarihe şahitlik edip yaşanan güncel süreçlerin birincil failleri olduğumuz için bazı şeylerin farkına varamayıp; gelişmelere rutinmiş gözüyle bakabiliyoruz.
Ama emin olun durum hiç de öyle değil ve yeni bir dünya kurulmak üzere…
Ve de çok kanlı/korkunç ve cihanşumül boyutta yeni bir kurulum…
Neredeyse son 7-8 yıldır bu noktaya dikkat çekmeye çalıştım ve elimden gelen yazmaktı ve ben de yazdım.
Başarılı oldum mu ya da sözlerim karşılık buldu mu,
Onu bilemem ama hiç olmazsa şu ahir ömrümde ben vicdanen çok müsterihim ve daha İbrahim’in ateşi harlanmadan ateşe dikkat çektiğime inanıyorum!
Gerisi zaten fasa fiso…
Balık bilmezse Halik bilir….
Son söz:
Hep şaşardım; 1. ve 2. Dünya Savaşları göz göre göre gelirken devrin insanları/yöneticileri neden ve nasıl bigâne kalmışlar ki diye hep şaşardım.
Ama bugün yaşananları/yapılmayanları/yapılmaması gerekip de yapılanları görünce artık şaşırmıyorum.
Demek ki aynen bugünkü gibi göz göre göre ve bağıra bağıra gelmiş!...
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.