'Adil bir futbol için savaşacağız
İlk günden itibaren sadece adalet istedik.
Tek başımıza kalsak da bu söylemden vazgeçmeyeceğiz.
Bedeli ne olursa olsun adil bir futbol için savaşacağız.
Türkiye'de futbol düzeninin bugüne kadar olduğu gibi sürmesini isteyenler, bizden uzak dursun.
Bu düzenin böyle sürmesini istemeyenler ise artık safları sıkılaştırmak zorunda' diyor.
Ve şöyle bitiriyor, Beşiktaş Başkanı Çebi;
'Ne fark eder.
Bir hakeme düdük astırırsınız öteki gelir.
Önemli olan düzenin değişmesi.
Düzen değiştikten sonra kim gelirse gelsin, fark etmez.
Düzen adaletli olsun adaletsizliği kimse yapamaz, sistem ona izin vermez.'
Dün Başkan Çebi'yi dikkatle dinledim.
Genelde siyaset ve dış politikaya dair yazılar yazıyor olmama rağmen çocukluğumdan beri futbolla da iç içe biriyim.
1982'de üye olduğum Beşiktaş'ta çeşitli görevlerde bulundum.
Asbaşkanlık yaptım ve halen divan kurulu üyesi ve BESİAD başkanıyım.
Geçmişte Beşiktaş dışında Beykoz'da, AnadoluHisarı'nda yöneticilik yaptım, Sakaryaspor, Trabzonspor, Kocaelispor ve Niğdespor'a sponsor oldum.
GMG Kastamonuspor ve GMG Kırıklarelispor'un onursal abiliğini yapıyorum.
Alt liglerde pek çok kulüple yakın temas, destek ve iletişim içindeyim.
Ahmet Çebi Başkan'ın konuşmalarında tarafgirlik yapmaması, herkes için, futbol için, tüm takımlar için adalet ve eşitlik istemesi oldukça önemlidir.
'Hakem benden yana ise susayım, canım yanınca feryat edeyim' yaklaşımından ziyade; 'Ne bana, ne sana ve ne de diğerlerine…'
Herkese eşit ve aynı mesafede,
Objektivite içinde,
Eşit muamelenin kurumsallaştığı bir sistem.
Yazık, emeklere yazık.
Bu, Beşiktaş'a, Fenerbahçe'ye, Galatasaray'a yapılsa da aynı, süper ligin ortalama takımlarına yapılsa da aynı, alt liglerde yapılsa da yine aynıdır.
Çünkü emek hırsızlığının kime-kimlere yapıldığının bir önemi yok.
Herkesin emeği, mücadelesi ve hakkı önemli ve değerlidir, asla da göz ardı edilmemelidir.
Ülke nüfusunun % 60-70'i bir şekilde futbolla hemhaldir.
Futbolcudur, yöneticidir, taraftardır…
Ama bir şekilde içindedir, göbeğindedir, yakınındadır.
Sabır taşını çatlatmanın gereği yok.
'Filanca takım zaten çok kötü oynamış, hakem hata yapmasa ne olurmuş ki' demek, özrü kabahatinden beter bir yaklaşımdır.
Takım kötü oynamışsa oynamış; kötü futbol, o takımın sorunu.
Hakemlik müessesesi ve Fedarasyon olarak senin işin; eşitlik ve adalete dayalı kurumsal bir çatı olmaktır.
Herkes kendi işini yapsın.
Ama iyi yapsın.
İyi yapsın ki; kimse başarısızlığına başka mazeretler aramasın ve kimse bir başkasının hatasıyla kendi yanlışını kamufle etmeye çalışmasın.
Ali Koç kardeşimi iyi tanıyorum.
Futbolda adil bir düzenin ve kurumsal bir objektivitenin tesisinden yana olduğundan zerre kuşkum yok.
Keza Başkan Nihat Özdemir'in de gidişattan ve ortaya çıkan arazlardan memnun olmadığını adım gibi biliyorum.
Ve şunu da biliyorum ki; yıllardır süregelen kurumsallaşmış bir hastalığın tedavisi bir hamlede iyileşmez.
Müesses bir hakem faciasıyla karşı karşıyayız.
Kimseyi zemmetmiyor, hedef yapmıyor ve kişiselleştirmiyorum.
Ama herkesin ve hepimizin inkar edemeyeceği bir sorunla karşı karşıyayız.
Bunu da kimse inkar etmemeli ve tıpkı Çebi'nin dün dediği gibi;
'Önemli olan düzenin değişmesi ve adil bir futbol için mücadele verilmesidir.'
Çünkü bugün bana yarın sana.
Bu kısır döngü devam eder gider.
Büyük takımlarla ilgili olunca görünürlük arz eden hakem faciaları inanın diğer takımlar ve özellikle alt liglerde öyle bir hal alıyor ki…
İnsanları isyan noktasına getiriyor.
Evet o yüzden yazık, çok yazık.
Dişinden tırnağından artırıp bilet alan taraftara yazık,
Büyük fedakarlıkla yöneticilik yapan, sponsor olan ve işini gücünü bırakıp takımının peşinden gidenlere yazık,
Futbol ekonomisine yazık,
Türk futboluna yazık…
Kulüpler borç batağında.
Yakın zamanda emin olun ki bazı takımlar deplasmana gidemeyecek hale gelecek.
Bu düzen böyle gitmez.
Kimse 'Bana bir şey olmuyor' diye sevinmesin.
Sorun kronik hale gelmiştir ve artık radikal kararlar alınması gerekmektedir.
Futbolun paydaşları, siyasiler, iktidar konuya el koymak zorundadır.
Hatta futbolu yakından bilen Cumhurbaşkanı'mızın soruna el atması elzem hale gelmiştir.
Futbol ekonomisinin düzene girmesi, borçların azaltılması ve bataktan kurtulması için behemehal çare bulunmalıdır.
Gerekirse yabancı transferlerine yeniden sınır getirilmeli; 'yerli ve milli' refleks öne çıkartılarak kendi çocuklarımız as kadrolarda yer almalıdır.
Bunun kısa vadede belki negatif bir bedeli olabilir. Ama olsun; deniz kurumak üzeredir ve çözüm mutlak bulunmalıdır.
Ülke ekonomileri ithalata ve sıcak paraya dayalı ve sadece tüketim odaklı hormonlu büyümeye yönelirse nasıl bir noktada tıkanır ve 'müzmin durgunluğa' girerse futbol da öyledir.
Dış transferlerle oluşturulan onbirler alt liglere kadar sirayet etmişse, ki; şu anki halimiz tam da budur. İşte o zaman futbol da 'müzmin durgunluğa' girmiş, ekonomik ve sportif başarı sürdürülebilir olmaktan uzaklaşmış demektir.
Öz kaynaklarımıza, altyapıya ve kendi çocuklarımıza yönelmek en büyük transferdir.
Ki; bunları görüyoruz, yaşıyoruz.
İmkan ve fırsat olmamasına rağmen pek çok Türk futbolcusunun Avrupa takımlarında ciddi başarıları buna en büyük örnektir.
Acilen sportif popülizm ve tribünsel şov sone erdirilmeli, yaşadığımız kronik sorun ertelenmemeli, hakemler üzerinden puan ve skordan vazgeçilmeli, sen-ben kavgasından uzaklaşılmalı ve taşın altına herkes elini-gövdesini koymalıdır.
Artık futbolda takke düşmüş, kel görünmüştür.
Kimse sorunu halının altına süpürmeye çalışmasın.
Artık hakem kararları üzerinden pek çok kulübün emeğine saplanan mızrak çuvala sığmaz olmuştur.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.