21 Mayıs’da Erdoğan’nın AK Parti Genel Başkanı seçilmesiyle yeni bir evreye girilecek, mücadele her boyut ve alanda kendini gösterecektir.
Siyaset kurumu, Belediyeler ve Bürokrasi’de taşlar yerinden oynayacak, devletin
“Kadim’leşmesi” için reform niteliğinde yapısal değişimler yapılacaktır.
Özellikle AK Parti başta olmak üzere; diğer tüm partiler ve partilerin yerel yönetimleri elden ve gözden geçirilecek, FETÖ irtibat ve iltisaklılar temizlenecektir.
Mücadele, AK Parti’de FETÖ arındırmasıyla ilintili sürecek; eş zamanlı ve eşboyutlu
“Yeniden Yapılanma ve Reorganizasyon” şeklinde kendini gösterecektir.
FETÖ Mücadelesinde üç alanda taviz ve müsamaha verilmeyecek ve verilmemelidir.
Askeriye,
Emniyet,
Yargı...
Bu kurumlar şüpheye ve ihmale asla gelmez.
Bu yüzden bu alanda başlayan temizlik ve muhakeme süreçleri devam edecek; ihmal edilen, yavaş yürüyen, art niyetli veya safça savsaklanan operasyon, tasfiye ve yargılamalar daha da hız kazanacaktır.
Çünkü bu birimlerdeki müsamaha ve ihmal kurşun olur, tank olur, top olur, bomba olur.
Ama bunun yanında diğer kamu kurumları ve sivil inisiyatif diyeceğimiz kişi ve firmalarla ilintili olarak bu mücadelede daha farklı bakış açısı hakim olmalıdır.
Reel Sektörde dediğimiz kuruluş ve kişilerde, FETÖ iş ve işlemleri daha dikkatle yapılmalı, ekonomik gidişata negatif etki yapmasına izin verilmemelidir.
Alt-Orta Gelir Grubu olarak nitelenen baremde yer alan işletmeler ve sahipleri daha dikkatle incelenmeli ve
“Berati zimmet esastır” prensibiyle bakılmalıdır.
Aynı bakış açısı
“orta-alt” düzey memuriyetlerde de kendini göstermelidir.
FETÖ denilen bu örgütün, önceki yıllarında
“Allah Rızasına hizmet ettiğini düşünenler”, onlara
“aldananlar” ve sinsiliklerini fark edemeyip sadece
“muhabbet besleyenler” kitlesel ve toptancı zihniyetle kategorik bir imhaya maruz bırakılmamalıdır.
Aksi takdirde
“halk-devlet” iletişiminde ciddi
“kopuşlar” ve
“duygusal kırılmalar” kaçınılmaz olacaktır.
Tasfiye sürecinde
“genellemeci” bir yaklaşım toplumsal açıdan ileriye dönük onarılmaz hasarlara yol açabilir.
Sosyolojik kırılmalar çerçevesinde yeni düşmanlıklar, devlete yönelik husumetler ve kamusal olana karşı reddiyecilik ortaya çıkar.
Mücadele yapılırken
“suç ve suçlu” ilişki ve
“suç-ceza” uyum ve örtüşmesine azami dikkat edilmelidir.
FETÖ temizliğinde subjektiflik ve kayırmacılıktan şiddetle uzak kalınmalıdır.
Toplumsal vicdanı zedeleyecek, kanatacak ve kamuoyunda
“ayrımcılık, kayırmacılık” algısı oluşturacak eylem ve tasarrufa asla meydan verilmemelidir.
“Suçlama, tutuklama, cezalandırma” süreçlerinde somut kriterizasyona ve adalet duygusunun sarsılmamasına itina gösterilmelidir.
Bunları söylerken
“Cemaat Abisi, Ablası, Mütevelli, vb” gibi konumlarda olanlar, görüntüde hiçbir evsafa sahip olmasalar da mutlak anlamda kontrol, gözlem, gözaltı ve muhakemeye tabi olmalıdır.
Bunlara yönelik asla taviz verilmemelidir.
Anadolu halkının İslami hassasiyeti yüksektir.
Kendisi
Dini Şeair ve kuralları ifa etmese bile, hükmi olarak dini esaslara saygıda kusur etmez.
Kendisi inancının gereğini yaşamıyor olsa da, yaşayana veya
“yaşıyor görünene” muhabbet ve sempati besler.
Kuran okumasa bile Kuran_ı Kerim’e özen ve ihtimamda asla taviz vermez.
Namaz kılmasa da ezan duyunca saygısını bir şekilde yansıtır.
Anadolu insanında dini olana karşı adeta refleksif bir hürmet olgusu mevcuttur.
Anadolu İslam’ı böyledir.
FETÖ elebaşı Anadolu insanının bu dini zaafından istifade etti.
Sinsi, iki yüzlü, münafıkane yaklaşımı ve oluşturduğu
“cilalı imajla” bu duyguları istismar etti.
FETÖ bu anlamda da bir muhabbet ve sempati oluşturdu.
Bu sempatide
“Anadolu İslamı” algısındaki
“mistik” önemin belirleyiciliğini de ihmal etmedi. (peygamberimizle konuşabilirlik, ondan mesaj almak vb. gibi halisünatif bir kişiliğin hezeyanları şeklindeki şizofrenik uluhiyetlik gösteren sapkın din içerikli yalanları)
Tüm bu parametreler üst üste gelince sempati ve muhabbet besleyen kitlesellik ortaya çıktı.
Adeta geçmişte ortaya çıkan
“Sahte Peygamber”lerin günümüz versiyonu gibiydi.
FETÖ özelinden hareketle, son elli yıllık tarihselliğimizi irdelediğimizde planlı şekilde oluşturulan, çok boyutlu şekilde büyütülen, kılcallara kadar nüfuzu hedef edinen bir proje ile karşı karşıya kaldık.
Bu yüzden mücadelenin hassasiyetine binaen azami dikkat ve itina göstererek mağduriyet yaratmamaya azami dikkat etmelidir.
Karşımızdaki Terör organizasyonunun bağlantı ve profesyonel kamuflaj sistemik yapısını dikkatten uzak tutmadan mücadele edilmelidir.
Ancak böylesi bir mücadeleyle, ana damarlar itlaf edilir ve
“masumiyet karinesi” gözardı edilmemiş olur.
Aksi takdirde, bu terör örgütüyle mücadele onlara ve onları kullanan El’in amacına hizmet edip; millette ihtilaf, nifak ve düşmanlıkların oluşmasına sebebiyet verir.
Bu da maalesef onlar için
“bir taşla birkaç kuş” vurulması sonucunu doğurur.
Bu sonuç ise bize zarar ve ziyandan başka bişey getirmez.
Sonuç olarak; mücadelede suç katmanları ve suça bulaşanlar, bilinçli şekilde hizmet edenler, finansal destek organizesi yapanlar, başat aktörler, elebaşları ve dış odaklı ellerin farkında şekilde insanların manevi duygularını sömürenler,
“sempati ve muhabbet” babında irtibatlı olanlardan
“kılı kırk yararcasına” ayırt edilmelidir.
Bu ayrışım mutlak anlamda ve ciddi donelerle yapılmalıdır ki; toplumda önümüzdeki on yılları etkileyecek bir tahribat ve kopuşa sebebiyet vermesin.
Yoksa
“Anadolu Sosyolojisi ve İslam Algısı” ciddi darbeler alma riskiyle karşı karşıya kalabilecektir.
Not: Bunları söylerken 17-25 Aralık’dan beri bu mücadeleye kanıyla, canıyla destek veren, vermeye devam eden ve ölene kadar da verecek olan birisi olarak bir taviz önerisindeymişim gibi sakın ola ki algılanmasın. Ben sadece bataklığın kurutulmasına dem vurdum. Bir yerde bataklık olursa oraya sivrisinek gelmemesi mümkün değildir. Ben sinekle uğraşırken bataklığın unutulmaması gereğine vurgu yapıyorum. Aksi takdirde mücadele sonuç odaklı olmaz ve zaafa uğrar. Hem sinekleri yok edelim, hem de eş zamanlı bataklığı kurutalım diyorum. Bunu yaparken de hasbelkader, bunların görünen yüzünün safiyetine inanarak bunlara pozitif bakmış olanları da yok etmeyelim. Bunun zararını ülke, devlet ve millet olarak yine biz çekmeyelim, vücudumuzdaki bir yarayı tedavi ederken, kullanılan tedavi yöntemiyle yeni yaralara sebebiyet verilmesin diyorum.
Bir sonraki
Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlarım...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.