Birazdan dönüşe geçeceğim.
İstişarelerde bulundum, görüşmeler yaptım.
Türkiye doğru yolda…
Akıl ve akılcılık içeren diplomasisi takdir görüyor.
AB ülkelerinden ve ABD’den dostlarla, küresel hakimiyet konusunda “akıl” sahipleriyle coğrafyamız ve yeni dünya projesi çerçevesinde güncelden geleceğe fikir paylaşımlarım oldu.
Türkiye’nin duruşu ve konumu doğru olarak telakki ediliyor.
Her ne kadar ABD ve AB’de Türkiye aleyhtarlığı var görünse de; görünmeyen mahfil ve yerlerde bambaşka şeylerin konuşulduğuna ve Türkiye’nin bölgesel konumunun vazgeçilmezliğine dair müşahedelerim oldu.
2017’nin ikinci yarısıyla başlayan “akıllı ve akılcı diplomasi” ve ülkesellik merkezli küresel yaklaşım içinde realiter bakışla oluşturulmak istenen ittifak ve müttefiklik, ilerleyen süreçte meyvelerini daha somut olarak verecektir.
Biz yeter ki; güvenilirliğimize halel getirmeden, duygusallık ve diplomatik romantizmden uzak, yeni dünyanın “akıl” sahipleriyle doğru iletişimi sürdürelim.
Çünkü onlar, Türkiye’siz yeni dünyanın ve yeni yüzyılın inşa edilmeyeceğini farkındalar.
Biz de; ne ütopik bir emperyal düşünceyle, ne de ülkesel menfaatlerimizi gözardı etmeden adım atarak yeni dünyada hakettiğimiz yeri alacağız.
Erdoğan’ın dün gece Esad Rejimine yönelik harekatı desteklemesi aslında çok şey anlatıyor.
Bu, Türkiye’nin Batı dünyasından kopmadığını ve kopmayacağını, Esad gibi ömrünü bitirmiş bir liderin Suriye krizini uzatmaktan başka işe yaramayacağını ve “Yeni Suriye” denkleminde ABD ve Avrupa ile beraber hareket edeceğini dile getirmesidir.
Erdoğan bu sözleriyle şunu demek istiyor;
Evet… Rusya ile, Çin ile İran ile iletişimde olacağız, konuşacağız ve yeri geldikçe işbirlikleri içinde de olacağız.
Ama Türkiye Batı ile entegrasyon içinde olmayı ana hedef olarak kabul ediyor demektir.
Ve aynı şekilde; Erdoğan ve Türkiye’nin amacı, ulusal güvenliğini sağlamak, sınırlarını güvenli hale getirmek, sınırlarının ötesinde terör devletçiklerine meydan vermemek ve uluslararası güvenlik ittifakında samimiyeti anlaşılan ve samimiyetle davranılan bir ülke olmaktır.
Erdoğan ve Türkiye’nin bu amacı yeni dünya yapıcısı “akıl” sahiplerince kabul edilebilir ve rasyonel görülen bir hak olarak olumlu karşılanıyor.
Ekonomiye dair önümüzdeki günlerde Uzak doğu kökenli finansal akışkanlık olacağını da duyumladım.
Ve özellikle; uluslararası finans yöneticilerinden etkin birkaç kişinin Erdoğan’la onbeş yirmi gün içinde geniş projeksiyonlu istişarelerde bulunacağını duymaktan da memnun oldum.
Bu bağlamda; özellikle döviz kurları üzerinden manipülasyon ve kriz bekleyenler boşuna heveslenmesin.
Türk ekonomisine halel getirerek siyasi istikrarsızlık ve iktidarı zora sokma planı yapmayın.
Boşuna ve beyhudedir.
Suriye konusunda önümüzdeki günler çok şeye gebedir.
Esad Rejiminin kimyasal silahların yanında nükleer bomba kullanma ihtimalinden ve alınacak önlemlerden bahsediliyor.
Konunun bu noktada tartışılıyor olması bile, kanaatimce Esad’ın sonunun geldiğini ve 2018’i çıkartamayacağının işaretidir.
Aynı şekilde, Suriye politikası Putin’i çok zor duruma düşürdü.
Erdoğan son zamanlarda Putin’e Esad’ı korumanın sadece sorunu sürdüreceği, kronikleştireceği ve bunun sonunda faturanın kendine kesileceğini dile getirdi.
Hatta üç gün önceki görüşmede ABD-İngiltere ve Fransa tarafından operasyon yapılacağı ve olumlu adım atmadığı takdirde bunun engellenemeyeceğini dile getirdiği ve fakat Putin’in “ben tedbirlerimi aldım” diyerek adeta bu operasyona davetiye çıkarttığı söyleniyor.
Bu arada; dün yapılan operasyonla ilgili, sürece dair Erdoğan’a sürekli bilgi verildiği, operasyon sonrası istişarelerin müttefik ülkeler ve NATO tarafından fasılasız sürdüğü de aldığım duyumlar arasında.
Operasyonun Erdoğan ve Türkiye’den habersiz yapıldığı söylentileri kesinlikle asılsızdır.
Önümüzdeki günler Esad kadar Putin için de sıkıntılı bir süreç olacağını gösteriyor.
Yakın gelecekte Putin’in mevcut üslerini bile kaybedebileceği söyleniyor.
Aslında Putin’ de, geldiği noktadan memnun değil ve Suriye politikasında gidişatın kendi aleyhine tezahür ettiğinin farkında.
Ama, kendi içinde ve uluslararası arenada geri adım atmış konumuna düşmemek için ayak direttiği dile getiriliyor.
Eğer Putin, Suriye ve Esad konusunda ısrarına devam ederse ve/veya oluşan ittifakın Suriye’ye dair operasyon ve politikalarına karşı çıkarsa çok ciddi yaptırımlarla karşılaşacağı gerçeği konuşulan konular arasında.
Bahsettiğim gibi; nükleer tehlike bile gerekçe gösterilerek Suriye’ye dönük adımlar atılabilecek, destek olmaya devam ettikleri takdirde; İran ve Rusya’ya bedel ödetileceği gündemde yer almaktadır.
Sonuç olarak, Türkiye’siz olmayacak.
Türkiye bölgede daha büyüyecek.
Bölgede ne yaşanırsa yaşansın, sonunda kazanan Türkiye olacaktır.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.