Ama galiba ben anlatmayı beceremiyorum.
Çünkü içinden geçtiğimiz durum sanki pek de ders almadığımızı ve aklı, aklımıza getirmediğimizi gösteriyor.
Hayal etmek iyidir,
Hayal edemeyen hiçbir şey edemeyendir.
Ama hayal etmekle hayalperestlik farklıdır.
Hayale aldanmak maceraperestlik getirir.
Bu ise felakettir.
Gelin; ne Rusya’yı suçlayalım, ne ABD’yi ne de AB’yi ve de İsrail’i…
Kendimize bakalım; iyi okuyamamak ve aklı kullanamamaktan kaynaklı kaçırdığımız fırsatlara bakalım…
Şeytan ayrıntıda, mesaj satır aralarında gizlidir.
Bugünü okuyabilen ve anlayan zihniyet ancak, geleceği şekillendirir.
Politikada yarın çok geç olabilir ve tarihi dostluk-kalıcı düşmanlık yoktur.
Düne takılırsak bugünü kaybederiz.
Bugünü de kaybettiğimiz an geleceğimiz yok olur.
Bu durum bir muhakeme ve analitik düşünüş gerektirir.
Bunun için de, en ve tek gerekli olan “akıl”dır.
Siyasi akıldır, diplomatik akıldır, ekonomik akıldır, finansal akıldır, milli akıldır…
Sırf bu “aklı doğru kullanamamak ve gereği gibi okuyamamaktan” dolayı ne fırsatlar kaçırdık…
2011’de başgösteren Suriye krizini maalesef belki biraz da fiili ve alan diplomasisi konusundaki acemiliklerimiz yüzünden iyi okuyamadık ve anlayamadık.
Biraz da doğunun mistizmiyle akıldan uzak çıkarımlarla konuyu hafife aldık.
Esad’ı küçümsedik ve maceraperest şekilde emperyal hülyalara kapıldık.
Kuzey Irak Referandumu oldu.
Okuma ve anlama acemiliğimizle onu da kaçırdık ve krizi fırsata çeviremedik.
Halbuki akıl ve akılcılıkla yaklaşmalı ve özellikle Referandum sonrası Kuzey Irak’la ilgilenmeliydik.
ABD tarafından bir Rakka Operasyonu planlandı.
Biz bu hareketle kurulmaya başlanan denklemi göremedik, okuyamadık ve denklem dışına itildik.
Fırat’ın doğusuna dair elimizi güçlendirip o bölgelerde kamu düzenini tesis edebilecek bu fırsatı da maalesef kaçırdık.
Sonra bir anda Rusya karşımıza çıkıverdi.
Ve bölgede esamesi okunmayan, en büyük çıkar çatışması yaşadığımız Rusya devreye girip bizi bölgede tutmaya başladı.
Rusya ile bu yakınlaşmayla AB, ABD ve NATO şüpheli konumdaydı ve bizi aldatan partnerlardı.
Tüm bunlardan sonra Suriye’de yeni bir oyun ve konsept oluştu.
Alanlar alacağını biz de dört milyonu aşkın mülteciyi ve İdlib’ten gelmesi olası dört milyon daha mülteciyle başbaşa kaldık.
Peki ne yapmalıyız…Oyun çok açık…
Hemen yeni oyun kurucu ve plan üretilmelidir.
Bu bağlamda;
İdlib’ten olası mülteci akınına asla müsaade edilmemelidir.
Direk müdahale ve acilen kamu düzeni tesisi için “akıllıca” gerekenler tavizsiz yapılmalıdır.
Çünkü Rusya operasyona başladı ve güneyden seri şekilde ilerliyor. Dış politika boşluk kaldırmaz.
İdlib konusunun müsebbipleri şunlardır bunlardır diye söylemek bile gereksiz.
Zira zaman kaybına tahammül yoktur.
Şuanda Esad Suriye’nin resmi ve meşru başkanıdır. Uluslararası meşruiyet bağlamında kimseye de ihtiyacı yoktur.
Onu Rusya’nın kucağına biraz da biz ittik.
Bizim diplomatik acemiliğimiz ve müttefik ve stratejik ortak dediklerimizin samimiyetsizlik ve iki yüzlü siyasetleri bu durumu yarattı.
Yani dönemin politikalarını eleştirirken kimseyi zemmetmek, mesul tutmak, kötülemek niyetinde değilim.
Hemen herkesin (FETÖ ve piyonlarının ihanet amaçları istisna) iyi niyetli çabalarından kuşkum yok.
Ama ne yazık ki “diplomatik akıl ve okuma” noksanlığı bugünlerde yaşadığımız gibi ciddi sıkıntılara sebebiyet verebiliyor.
Bu sayede Rusya, ezeli-ebedi hayali olan Akdeniz çanağına kavuştu ve elini kolunu sallayarak Doğu Akdeniz’de etkin bir aktöre dönüştü.
Geldiğimiz noktada iç siyasi reflekslerden uzak, akıllı davranışlarla, diplomatik gereklilik ve ülkesellik boyutunda Esad’la doğrudan iletişime geçmek gerekli kanaatindeyim.
İç siyasi mülahazalardan uzak; “kim ne der, nasıl eleştirir ve yargılar” demeden diplomatik gereklilikle hareket tek yolumuzdur.
Çünkü günümüzü, bölgeyi ve bölgesel hedefleri doğru okuma bunu gerektirir.
Tony Blair demişti ki; "Ülkemin menfaati için şeytanla bile konuşurum".
Evet biz de bugün bu durumdayız.
Dün dündür bugün de bugün.
Dünün yanlışında ısrar bize daha büyük ve telafisi mümkün olmayan zararlar getirir.
Satrançta çatal hareketi vardır.
Esad’ı yeniden oyuna sokmak bu hamle gibidir.
Rusya Esad’sız yapamaz.
Esad-Türkiye ile doğrudan ilişki başlatırsa bu Rusya’yı kızdırır ama Esad’a yönelik bir hamle yapamaz.
Çünkü Esad bittiği an Rusya’nın da bölgesel varlığı biter.
Şimdi yapılması gereken en önemli şey; Esad’ı geri alacak akıllı hamleyi yapmaktır.
Oyun çok açık ve net; yeter ki akıllı-akılcı bakalım ve doğru anlayıp, okuyalım.
Yeter ki iç siyaset reflekslerimizi içeride bırakıp, dış politikayı gerekleri muvacehesinde yapalım…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.