Erdoğan'ın değişim ve ıslahat tarzı

Birisi, ortak değer olan Atatürk’ün manevi şahsiyetine büst üzerinden saldırıyor,

Biri çıkıp İslam’ın birleştirici ve iyi insan olmaya matuf boyutunu dile getirmek yerine; başörtüsü, sigara içen kadın vb. gibi sözlerle nifak laflarıyla zihinleri karıştırıyor.

Bir başkası ekonomiye dair negatifliklerle algı operasyonları çekiyor,

Başka birisi dış politikaya, ABD ilişkilerine, coğrafyamızdaki gelişmelere istinaden olmadık laflar etmeye başlıyor…

Bilelim ki; bunlar spontane, tesadüfi ve tekil boşboğazlıklar değildir.

Ne zaman ki; iç ve dış siyasete, ekonomiye ve genel gidişata dair köklü ve radikal bir sürece giriyoruz, böylesi “alakasız” gündem oluşturmalar mantar gibi bitmeye başlıyor.

“Değişime direnç”tir bunlar,

Islahata engel olma atraksiyonlarıdır,

Suni gündemlerle, zihinleri karıştırarak asıl icraatlara mani olmak için beyhude ama maalesef geciktiren çabalardır.

Ve işin dramatik yani, biz öyle bir ülkeyiz ki; şom ağızlılara topyekün “hadi ordan” demek yerine, söz ve söylem sahiplerinin lakırtıları üzerinden, bir kaşık suda fırtına kopartıyoruz.

Her konuya dair, hep Erdoğan’dan açıklama bekliyoruz,

Birkaç süfli kişinin, sorumsuz, bilinçsiz ve aptalca beyanlarını camialara mal etmeye teşniyiz.

Halbuki bunlara pirim vermemenin milli, dini, siyasi açıdan en önemli “doğru” olacağını görebiliriz.

Ama hiçbir şey değişimi, dönüşümü, ıslahat ve gelişimi durduramayacaktır.

Belki biraz geciktirebilir ama “yel kayadan ne koparır” misali, “milli kervan” diye niteleyebileceğimiz, devletimizin ekonomik ve siyasi büyümesi devam edecektir.

Her siyasi liderin bir “siyaset yapış tarzı” vardır.

Bunu geçmişte, Özal’da, Demirel’de, Ecevit’de, Erbakan’da gördük.

Erdoğan’ın da kendine has bir tarzı var.

Erdoğan değişiklik ve dönüşümü yapmadan önce bunu farklı söylem ve dile getirişlerle kamuoyuna aktarıyor,

Konu ve kişilerin muhalefet ve mukavemetlerini kırıyor,

Direnme reflekslerini zayıflatıyor,

Yandaş olabileceklerin lobiciliğini bitiriyor,

Ve böylece kamuoyunca kişinin veya olayın değişimine dair zihni algı oluşuyor.

Diyanet Başkanı’nın değişiminde, Kuvvet komutanları konusunda bunları gördük.

Siyaseten ve bürokratik olarak da, yaptığı konuşma ve eleştirilerle, hemen herkese mesajını verdi,

Kamuoyunu hazırladı,

“Siyasi ve Bürokratik Deformasyon, Metal Yorgunluğu” gibi sözleriyle herkesin dikkatini çekti.

Şimdi ise; “söylediklerimin ifa edilmesi ve icraya konulması safhası” diyerek eylemsellik sürecine girdi.

Şuanda kim görevden alınırsa alınsın, hangi değişiklik yapılırsa yapılsın, hangi müesses lobicilik tasfiye edilirse edilsin şaşırtıcı olmayacak, beklenen oldu denilecektir.

Erdoğan’ın tarzı böyledir,

Rize seyahatinin, biraz da bu değişimlerin muhasebe ve murakabe irdelemesi olduğu kanaatindeyim.

“Gözlerine ve sözlerine baktım” diye başlayan cümlelerimin ciddi ve büyük yansımalarını görmeye başladık ve yakında hızlanarak sürdüğünü hepimiz müşahede edeceğiz.

Tek sorun ise, sabrın bitmesidir,

Millet artık hızlı ve radikal, geniş tabanlı ve geniş yelpazeli değişim istiyor,

Bekleme tahammülü sona yaklaştı,

"Siyaset Yapış tarzına” biraz turbo refleks istiyor.

Söylenenlerin, dile getirilen deformasyonların, kangrene dönüşen uzuvların kesilip atılmasını bekliyor.

Ki; kangren başka uzuvlara da sirayet etmesin, “metastaz” yaparak tüm bünyeyi zehirlemesin.

Fakat bazen değişim hissilik kaldırmıyor, aculluk kabul etmiyor, pek çok parametreyi bir arada düşünmeyi gerektiriyor.

Karar vericileri çok yönlü düşünmeye sevk ediyor,

Soğukkanlı ve hesapsız, sadece tribünün isteğine göre hareket etmemeyi, sorumluluk bilincini göz ardı etmeden, çok boyutlu adımları gerektiriyor.

Süreçlere biraz da bu açıdan bakarsak, Erdoğan’ın adımlarını ve pratiğini daha sağlıklı gözleriz kanaatindeyim.

Ekonomiye dair kaygılara rağmen güzel şeyler de oluyor.

Yapılan bütün negatif algı oluşturmalara rağmen, yabancı yatırımcı ve finansman çeşitli şekillerde gelmeye devam ediyor.

Aldığım duyumlara göre bugünlerde birkaç parça halinde beş milyar dolarlık bir giriş olmuş. Bu girişle beraber Anayasa oylamasından bu yana yaklaşık on milyar dolar civarı  finansal transfer realize olmuştur.

Gerek borç olarak ve gerekse de yatırım olarak bu finansal akışkanlığın sürmesi yaratılan ekonomik negatifliğin çok da realiter olmadığının göstergesidir .

Ha aslolan nedir,

Dış kaynaklı finansın yatırım için gelmesidir.

Ama 15 Temmuz gibi bir badireden sonra bunun yatırımsal boyuta kanalize olması biraz zaman alabilir. Ama inanıyorum ki; Darbe girişiminin üzerimizde oluşturduğu olumsuz etkilerden çok kısa zamanda kurtulacak, reel ve uzun vadeli yatırım
finansmanlarının gelişinin hızlanmasını yaşayacağız.

Bu noktada dış finansmanı ürkütmemeliyiz ve kolaylaştırıcı adımlarla teşvik edici öneriler getirmeliyiz.

Dostum Tevfik Bilgin’in yıllar önce Ogünhaber’e dediği gibi; “Sermaye güvercin gibidir, ürkütüp korkutursan kaçar”.

Yabancı Sermaye transferi konusunda en fazla dikkat etmemiz gereken husus budur.

Çünkü dış finansın gelişinde de, kaçışında da “Güvercin refleksi” geçerlidir.

Özellikle, yurtdışında FETÖ’nün ekonomik ve siyasi istikrara dair dezenformasyonunu da dikkate aldığımızda, ürkütmeme, korkutmama konusunda ekstra hassasiyet üzere olmak zorundayız.

Yerli ve yabancı siyaset teorisyenleri ve ekonomik çevrelerle sürekli konuşuyorum.

İçerde bazı sıkıntılardan bahsediyorlar.

İnsanlar yatırım yapmaya dair ürkek haldeler,

Özellikle FETÖ soruşturması çerçevesinde yapılan zan altında bırakılmalar, bir dilekçe ile kişilerin müttehem duruma düşürülmesi maalesef ciddi ürküntü ve tedirginlik oluşturmaktadır.

Bazı firmaların makbul tutulması durumu ise hemen herkesin dilindedir.

25-30 firmanın devlete dair her türlü iş ve ihalelerde önde tutulduğu algısı kamusal adalet duygusunu zedelemekte; diğer firmaların rekabet ve yatırım düşüncesine umutsuzluk darbesi vurmaktadır.

Hatta; “devlet işleri bu firmalar arasında dönüyor, biz boşuna hazırlanmayalım, nasılsa onlar alacak” gibi vahim bir algı oluşmuş durumdadır.

Bazen, bazı şeylerin “şuyuu vukuundan beterdir” misali, bu hava devletin, hükümetin ve maalesef Cumhurbaşkanı’mızın objektiflik ve adalet algısına darbe vurmaktadır.

Bu noktada hem hükümete ve hem de o firmalara durumdan vazife çıkartma pozisyonu gerekmektedir.

Bu algının kanaate dönüşmesi engellenmeli, iş ve ihalelerde çeşitlilik, rekabet ve adalet öncelenmelidir.

Çünkü; yerli sermaye ve yatırımcıdaki bu algının dış kaynakları da etkilememesi mümkün değildir.

Bu bağlamda; bazı firmaların öne çıkartıldığı algısı ve eyleminin ivedilikle sonlandırılması gereklidir.

FETÖ soruşturmaları kapsamında iş çevresine yönelik durumun acilen netleşmesi ve işadamlarının zihinlerinin kaygı, korku ve tedirginlikten kurtulması lazımdır.

15 Temmuz’un ateşiyle, biraz da aceleyle listelenen ama irtibat ve iltisakı esasa taalluk etmeyen firmaların isimlerinin temizlenmesi ve olağan ticari faaliyetlerine başlatılması elzemdir. Belirsizlik ve gecikmelerden dolayı Ülke ekonomisinin darbe almamasına
azami itina gösterilmelidir.

Reform sürecindeyiz,

Süreci yaşarken pek de farkında olamayabiliyoruz.

Ama ekonomik, siyasi ve bürokratik olarak ıslahat ve dönüşümü yaşıyoruz.

En güzel değişim, dönüşüm ve reform, en az direnç, mukavemet ve muhalefetle; fark ettirilmeden yapılandır.

Kamuoyu desteğini arkaya alarak yapılandır.

Erdoğan’ın da yaptığı budur.

Emin olalım ki; hiç kimse Erdoğan için vazgeçilmez ve dokunulmaz değildir. Onun için çalışkan, azimli, milli-yerli ve işini bihakkın yapan kişi ve kuruluşlar en makbuldür.

Çok uzak değil; 2017 sonunda geriye dönüp baktığımızda, “neler yapılmış neler, gitmez denen kimler gitmiş, değişmez denen neler değişmiş” diyeceğimize inanıyorum.

Çok zor bir badire atlattık,

Çok boyutlu saldırıya maruz kaldık ve hala saldırının artçıları devam ediyor.

Uluslararası boyutta coğrafyamızda tarihsel bir yapılanma sürecindeyiz.

Tüm bunlar olurken içerdeki değişimin sancısı da büyük olur ve oluyor.

Emin olalım ki; Erdoğan’ın oturduğu koltuk ateştendir. Buradan bakınca bizler doğal olarak, pek çok şeyi göremiyoruz.

Onun oturduğu yerde, dikkate alması gereken bilinmezler ve kriterler öyle çok ki..

Bazen çok kızdığı, hırslandığı bir şeyler için bile dişini sıkması, yutkunması ve devletin selametini düşünerek sabretmesi gerekebiliyor.

Bu nedenle de, Erdoğan’ın adım atışını, değişim stratejisini ve siyaset yapışını daha realiter ve soğukkanlı buluyor, “kaş yapılırken göze zarar verilmemesi” için olumlu görüyorum.

Son kertedeyiz,

Bu kadar sabrettik,

Farkında olmasak da, değişim başladı, reform başladı, ıslahat başladı…

İlk ve en önemli etabı sene sonuna kadar nerdeyse tamamlanacaktır.

Hepimiz göreceğiz…


Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlarım.

Not: Son zamanlarda özellikle İstanbul’da kendisini değişik şekillerde tanıtıp; devlet adamalarına yakın göstererek, hatta devletin içindeymiş gibi lanse ederek, nüfuz tacirliğiyle iş bitiricileri görüyorum ve izliyorum. Bu ve bunun gibilere sesleniyorum. Benim tanıyan iyi tanır, ben bugün millet adına kamu görevi yürüten bir gazeteciyim. Ensenizdeyim…

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Gün Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.
OGÜNhaber