Kardeş ülke Azerbaycan,
Yavru Vatan Kıbrıs,
Dost ve kardeş ülke Pakistan…
Son MGK kararlarında “…kardeş Lübnan halkı” tabirini görünce böyle bir giriş yaptım.
Politik/diplomatik bir eleştiri yapmayacağım.
Tamamıyla apolitik olacağım,
Ve “kardeş” kavramından hareketle hasbihâl edeceğim sadece…
Merak ettim ve araştırdım,
Başka ülke veya devletlerde böyle bir kavramsallaştırma var mı?
Mesela;
Çin, Tayvan’a yavru vatan diyor mu,
İngiltere Amerika’ya veya Amerika İngiltere’ye kardeş ülke,
Amerika İsrail’e yavru vatan veya kardeş ülke diyor mu?
Veya Rusya Ukrayna’ya kardeş ülke,
Fransa, Korsika’ya yavru vatan,
İspanyollar, Katalan kardeşlerimiz diyor mu?
Yahut da Almanya Avusturya’ya kardeş ülke diyor mu?
Sordum, soruşturdum ama böyle bir söylemsel yaklaşım işitmedim.
Galiba bu söylem ve yaklaşım tarzı sadece bizde/gelişmekte olan üçüncü dünya ülkelerinde ve özellikle de İslam ülkelerinde var…
Hepinizin malumu olan bir realiteyi vurgulamak istiyorum:
Bu tarz kavramsallaştırma, söylem ve yaklaşım içinde olmayan ve sadece yönetsel gerekliliğin icaplarını yerine getiren ülkeler genel itibarla müreffeh ve mamur…
Ama kişisel algı, düşünce ve amatör yaklaşımlarla “kardeş/abi/dost vb.” söylemleri çok kullanan coğrafyaların ülkelerinde ya baykuş ötüyor ya iç kargaşalarla kardeş kardeşi öldürüyor veya otokratik yönetimler yönetileni sömürüyor.
Güney Amerika ülkelerine bakın; Amerika kıtasının Afrika’sı gibi…
Pakistan/Afganistan/Azerbaycan/Afrika Ülkeleri,
İran/Arabistan/Kuveyt,
Mısır/Ürdün/Lübnan ve benzerleri…
Allah aşkına, zengin olanında bile insan onuruna yaraşır bir yönetsellik/eşitlikçi yaklaşım ve adalet hakimiyeti var mı!
Bir de, en küçüğünden en büyüğüne Avrupa ülkelerine ve “insan odaklı” yönetim tarzına,
Kullanılan bireysel ve kamusal jargona bakın…
Bu söylemselliğin ve aksi fiiliyatın özellikle İslam ülkelerinde kullanılmasına takıldım ve bunu araştırdım.
Acaba kaynağını Kuran ve hadislerden mi alıyor ki, diye düşündüm.
Evet, Allah kitabında “Bütün müminler kardeştir.” ve Peygamberimiz Veda Hutbesi’nde “Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir.” buyuruyor.
Buradan hareketle, Müslüman devlet ve toplumlarda "kardeş kavramı bu kadar çok kullanılıyor galiba” derken kardeşin kardeşe husumetin fazlalığını görünce kafam karıştı.
Neden mi?
Çünkü “Bütün müminler kardeştir.” ayetinin devamında “…Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah'a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” buyruluyor.
Ve yine Peygamberimizin “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir.” hitabının devamında “Bir Müslüman’ın kardeşinin kanı da malı da helal olmaz.” tembihi var.
Kimse yanlış anlamasın! Yüce Rabbimizin ayetini ve Peygamberimizin beyanını tartışmak bile haddimiz değil! Haşa!
O halde ayet ve hadisi pratiğe geçiren ve yüce İslam’ın gölgesinde Müslüman’ım diyenlerin Müslümanlığına ve fiiliyattaki tutarsızlığa bakmak lazım gelmez mi?..
Neden?
Allah’ın hükmü açıkken,
Peygamberimizin beyanı açık ve gayet net iken Peygamber’in vefatından sonra/632’den 661 yılına kadar geçen 30 yılda, dört halife dönemi yaşandı ve dört halifenin üçü katledildi.
Allah’ın kati emri ve Peygamber’in net hükmüne rağmen kardeş katli yaşandı.
Hele Hz. Ali döneminde yaşanan/yaşatılan kargaşa ve iç savaşlar akla ziyan.
Sıffin ve Cemel vakaları var ki Müslüman’ın Müslüman’ı/kardeşin kardeşi kırdığı iki en büyük savaştır.
Bununla da kalınmamış, Hz. Ali’nin katlinden sonra Muaviye tarafından Emevi Hanedanlığı uhdesinde kurulan devlet, 8 yıllık Muaviye yönetiminden sonra başa geçen oğlu Yezid döneminde bugün bile örneğine zor rastlanan Müslüman katliamını/kardeşin kardeşi katlini gerçekleştirmiştir.
Detaya girmeyeceğim, bilenler bilir; İslam tarihinde Harre Vakası denilen bir olay vardır.
Utanç verici/alçakça bir vaka!..
Yezid, kendi yöntem ve yönetimini eleştirenleri bastırmak/susturmak ve alt etmek için Medine’yi yerle bir ederek binlerce Müslüman kadın/çocuk ve erkeği katletmiştir!
Bu olay üstelik Peygamberimizin vefatından henüz daha 50 yıl geçmişken yaşanan bir olay!
Neyse uzatmayayım,
Yakın geçmişe geleyim;
Osmanlı’da bile beylikler birbirini yemedi mi,
Bazı beyliklerle savaşılarak o beyliklere boyun eğdirilmedi mi,
Devletin en satvetli döneminde “Devletin bekası için kardeş katli vaciptir.” gibi din referanslı fetva çıkartılmadı mı?
Bırakın kardeş gibi denilen Pargalı’nın katlini, öz kardeşler bile katledilmedi mi!
Hal, ahval ve tarihsel gerçeklik çerçevesinde “kardeş” hitabında İslam’ın referanslığını ama pratikte ise taban tabana zıt bir durum görüyoruz.
Yeniden günümüze ve değerlendirmemize dönersek;
Uluslararası ilişkilerde/diplomaside, dost neyse de “kardeş” söylemi bana pek de sahici veya realiter gelmiyor.
Samimi bulmuyorum.
Allah aşkına herhangi bir Amerikan Başkanı veya bakanı, kişisel anlamda dost olduğu başka bir ülkenin başkan veya bakanının bir talebini ülkesel menfaatlerini hiçe sayarak “…o benim kardeşim/yakın dostum” diyerek olumlu cevap verir mi sizce?..
Yoksa “Kişisel dostluk başkadır; ülkesel ilişkiler bambaşkadır.” diyerek “Ülkeler arasında sadece menfaat ilişkisi olur.” şeklinde mi davranır!
Aslında biliyor musunuz?
Galiba, bu sadece bizde var.
Üstelik sevgimizi/yakınlığımızı/dostluğumuzu belirtmek için “kardeş” derken aslında sevdiğimiz kişiyi/ülkeyi zayıf gösterdiğimizin/küçültücü bir algı oluşturduğumuzun farkında bile değiliz.
Arkadaşlar!
Devletler kurumsal yapılardır; yöneticileri ise gelip geçicidir ve devlet dinamiği daimidir.
Devletin duygusu akıldır ve ülkesel menfaatlerdir!
Gelişmiş ülkeler, etnisite/mezhep/hanedan/aile vb. durum ve olgulara teslim olmadığı için gelişmiş ülke oldular.
Gelişmiş ülke oldukları için de “kardeş ülke/yavru vatan/Kadim dostum” gibi kavramlarla diplomasi yapmak/söylemde bulunmak yerine ülkesel gereklilikler çerçevesinde hareket ettikleri için gelişmişliklerini devam ettiriyorlar.
Aslında Müslüman toplum ve devletlerde yaşanan kardeşin kardeşi katletmesi/kargaşa ve savaşları düşünülünce; Rabbimiz Kitabında “Bütün Müslümanlar kardeştir.” vurgusunu özellikle mi yaptı ki demekten de kendimi alamıyorum.
Çünkü “Yapan bilir, bilen konuşur.” düsturu çerçevesinde,
Ve Rabbimiz de yarattığı kulların ne yapacağını/yapmayacağını bildiği için, bu mutlak gerçekten hareketle aklıma başka bir şey gelmiyor doğrusu.
Siyasal ve bireysel açıdan bakarsak;
Bazı siyasilerimiz “Kürt kardeşlerimiz/Kürtler bizim bin yıllık kardeşimizdir.” gibi söylemde bulunurlar.
Adeta “Kürtsün ama yine de kardeşimizsin(!)” dercesine…
Arkadaş!
Bunlara/böyle söylemlere ne gerek var!
Türkiye Cumhuriyeti çatısı altındaki herkes eşit yurttaştır; biri diğerinden daha makbul yurttaş/daha esaslı vatandaş/daha vatansever değildir.
Sanki birileri devletin asli yurttaşı imiş, diğerleri üvey evlatmış da ve “kardeşimiz” diyerek bir lütufta bulunuluyor!
Sadece Kürtler için de değil; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı olan tüm etnik/dini ve mezhebî kesimler için de geçerli bir durum…
Bu bağlamda aklıma geldi de,
Siyasette de şirket yönetimlerinde de “Biz bir aileyiz ve bizim çalışanlarımız kardeş gibidir.” yaklaşımı var ki hiç hazzetmem.
Ne alaka be arkadaş! Herkesin bir ailesi var ve böylesi sanal/pragmatist ailelere kimsenin ihtiyacı yok.
Demedi demeyin, herhangi bir şekilde veya ortamda yahut da bir iş görüşmesinde falan böyle bir söylem ve yaklaşım görürseniz hemen kaçın!
Çünkü sömürüleceksiniz!
Çünkü insanlar genelde en az sahip olduğu şeyi en fazla konuşur.
Ya da sahip olmadığı özellikleri setretmek/kamufle etmek için “kardeş gibilik/aile gibilik/ibadet gibilik” gibi söylemleri bol bol kullanır.
Ama şu da bir gerçek ki, bu söylem ve yaklaşım tarzı pratikte maalesef prim yapıyor, sonuç veriyor ve söylem sahibine kazandırıyor!
Neden?
Çünkü kronik hastalığımız olan duygusallığımız ve bazı söylemlere olan zaafımız başka birisince “tamamen duygusal’’ şeklinde kullanılabiliyor.
Peki, bu durumda kaybeden kim?
Kardeşler, kardeş gibisin denilenler…
Peki, kardeşler arası böyle bir hukuksuzluk olur mu?
Aklını kullansaydın…
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.