Bazı tarihi anlar vardır ki ülkelerin/milletlerin geleceği ile doğrudan ilintilidir.
Kişisel çıkarların/iktidar kavgalarının/iç siyasi çekişmelerin çok üstünde ve ötesinde tutulması gereken anlar…
Arkadaşlar!
Türkiye ve bölgesel coğrafyamız açısından tam da böylesi bir süreçten geçiyoruz.
Kurulmaya başlanan ve hızla ilerleyen yeni dünya düzeni sürecinin tam da göbeğinde yer alan bir ülkeyiz.
Genellikle siyasiler tarafından klasik ve klişe bir tabir olarak çok kullanılsa da şimdi maalesef ve ne yazık ki etrafımız gerçekten bir ateş çemberine dönmüş vaziyette…
Herkesin/her kesimin ve her siyasetin ciddiye alması ve ana gündem yapması gereken, “siyaset üstü/partiler üstü ve devlet meselesi” görmek zorunda olduğu, gün be gün sınırlarımıza dayanan derin bir tehlikeyle karşı karşıyayız.
Bugünlere gelmeden/4-5 yıl önceden beri “Hazırlıklı olmalıyız! Hazırlıksız olan ülkeler çok büyük risk altında kalacaktır!” mealinde çok yazı yazdım.
Açıkçası ikazlarım pek de dikkate alınmadı ve maalesef tehlike kapımıza geldi ve dayandı.
Şimdi görüyorum ki devlet mekanizması/devlet aklı ve refleksi harekete geçti.
Devlet Bahçeli’nin açıklamalarıyla başlayan süreçten bahsediyorum.
Arkadaşlar!
Bu sürece dair pek çok rezerv/eksiklik/sakınca veya siyasi mülahaza dile getirilebilir.
İktidarın siyasal kan kaybından tutun da muhalefetin güçlenmesine,
Cumhur İttifakı’nın kötü yönetiminden tutun da Bahçeli’nin dile getirdiği argüman çerçevesinde sergilenen çelişkilere kadar pek çok şey söylenebilir.
Ama her şeyden önce soğukkanlı olmalı, sağduyulu düşünmeli ve başlayan süreci, öyle değerlendirmeliyiz.
“Yahu binlerce insanımızın kanı elinde olan teröristbaşı ile ilgili söylediği sözler yenilir yutulur cinsten değil ki! Kalkmış ne anlatıyorsun bize!” diyebilirsiniz.
Haklısınız da…
Ama karşı karşıya kalınan ve çok daha büyük hasara sebebiyet verecek ve hatta sahip olunan devletin varlığına doğrudan risk teşkil edecek öyle bir yakın tehlike ile karşı karşıyayız ki çok üzgünüm ama tek çare yutkunmak ve ona göre hazırlanmaktır!
Sürecin samimiyetine dair şüphe duyanları da saygıyla karşılamakla birlikte Cumhur İttifakı bileşenlerinin başlattığı bu sürecin bu defa gerçekten siyasi mülahaza ve iktidar konsolidasyonu şeklinde olmayıp devlet mekanizması tarafından başlatılan bir hazırlık ve tedbir gereği olduğu kanaatindeyim.
Her ne kadar birbirinden ayrı ve farklı gibi gözükse de, CHP’nin de benzer bir algı, anlayış ve inanışta olduğu aşikar…
Özgür Özel’in 4-5 günlük Doğu-Güneydoğu ziyaretine ve zamanlamasına bakınca bunun donelerini görebiliriz.
Bahçeli’nin “Öcalan konuşsun” ve “Umut hakkı” sağlansın gibi açıklamalarını, bir mecaz/bir metafor bağlamında düşünüyor; gelmekte olan harici yakın tehlikenin bertaraf edilmesi için içeride birlik beraberlik tesisinin ehemmiyetine en uç vurgulama ihtiyacı noktasından değerlendiriyorum.
Evet, haklısınız,
Benim de eleştirilerim var.
Böylesi bir adım bir anda ve pat diye atılmamalıydı.
Ülkemiz insanının 40 yıldır canını yakan/kanını döken/emeğini sömüren biriyle ilgili beyanlarda bulunurken öncelikle bunun altyapısı hazırlanmalı/gerekçeleri anlatılmalı/psikolojik zemin oluşturulmalı ve ikna edici deliller ortaya konulmalıydı.
Siyasi parti liderleriyle konuşulmalı ve anlatılmalıydı.
Maalesef bunlar yapılmadı.
Çünkü harici tehlikeye karşı vaktinde hazırlanılmadığı için uzak tehlike yakınlaştı ve hazırlıksız yakalanıldı.
Kimse alınmasın darılmasın ve şunu iyi bilelim ki “…ama bu iktidarın kusuru/ne halleri varsa görsünler!” demek gibi bir lüksümüz yok!
Gelen tehlike sadece iktidara yönelik değil; gelen tehlike devletimize/milletimize ve ülkemize yöneliktir.
Bahçeli ve Erdoğan’ın “iç cepheyi kuvvetlendirmeliyiz” şeklinde dile getirdiği birlik ve beraberlik tesisini sağlayamazsak Allah korusun gerçekten işimiz çok zorlaşır!
Nasıl mı?
Gelen tehlikenin elindeki en büyük koz “Kürt Kartı”dır.
Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi, Sünni bölge ve Şii bölgesi şeklinde Irak’ta oluşan üçlü yapıyı düşünün.
Suriye’de Esad/Alevi bölgesi, İdlib bölgesi, Fırat’ın doğusu/Rojova bölgesi diye oluşturulan parçalanmışlığını düşünün.
Lübnan’ın halini,
İran’da oluşturulması muhtemel Kürt bölgesi planını düşünün!
Bu arada biri kalkıp da “…neden böyle diyorsun! Yani Kürtler kullanılmaya müsait bir kavim mi demek istiyorsun!” filan gibi bir düşünce ileri sürmeye veya kelam etmeye kalkmasın!
Öyle bir kastımın olmadığını beni bilenler çok iyi bilir ama aynı zamanda bölgesel dizaynırların Kürtleri ve onların mağduriyetlerini manipüle etme amaçlarını da kimse inkar edemez.
Bu durum, realist ve objektif bakabilen herkesin aşikarıdır.
Şimdi, Türk-Kürt-Alevi-Sünni demeksizin herkese soruyorum:
Parçalanan veya istikrarsızlaştırılan bölge ülkelerdeki hangi etnik/mezhebi veya dini kesim hallerinden memnun, huzurlu ve mutlu!
Hangisi bağımsız/hür ve özgür bir devlete sahip!
Değil arkadaşlar değil! Çünkü Kürtler veya diğer gruplar istediği için bu ülkeler böyle olmadı; birileri istediği için, birilerinin menfaati bunu gerektirdiği için, birilerinin planlaması böyle olduğu için bu hale gelindi!
Hal ve ahval böyleyken,
Tehlike artık iyice yakın hale gelmişken,
Bölgenin en önemli unsuru ve etken ülkesi olan Türkiye’nin ne pahasına olursa olsun hazırlık yapması, önlem alması ve dahili ihtilafları giderip maksimum ittifakı tesis etmesinden başka çaresi yoktur.
Sonuç:
İç ittifak ve tahkimat sürecine dair “el yakıcı/en hararetli” açıklamaların Bahçeli’den gelmiş olmasını bir handikap olarak görmüyor bilakis hem durumun vahametine ve hem de yapılması gerekenlerin aciliyetine dikkat çekme açısından çok önemli buluyorum.
Arkadaşlar!
Lütfen ve lütfen “…ama o bunu demişti/filanca şu sözleri etmişti/falanca DEM’i şeytanlaştırmıştı/feşmkanca CHP’ye terör partisiyle iş tutuyorsunuz gibi laflar atmıştı!” gibi kısır siyasi polemikleri bir kenara bırakıp, geleceğe ve sahip olduğumuz devletin varlığının daimiyetine odaklanmalıyız!
İnanın ülke olarak bir bombanın üzerinde oturuyoruz desem abartmış olmam.
Biliyorum ve inanıyorum ki Türkiye’nin Kürtleri bölücü değildir/Türkiye Cumhuriyeti devletine diğer tüm vatandaşlar gibi sadık ve eşit mesafededir.
Yıllardır eksikliğini dile getirdikleri bazı kültürel haklarıyla alakalı sorunlara rağmen ne Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi gibi, ne Suriye’de Fırat’ın doğusu gibi fiili bir durum talep etmektedirler.
Haklı olarak, devletsel samimiyet ve eşit yurttaşlık hakkı istediler ve istiyorlar.
Bu konuda buruk ve kırgın olmalarına rağmen çok eminim ki onlar da yaklaşan yakın tehlikenin,
Bölgesel bölücülük yapan ve gücü elinde tutup şimdilerde İsrail üzerinden bölgesel istikrarsızlık çabası içinde olanların “Kürt Kartı”nı kullanmaya çalıştıklarını,
Son tahlilde istikrarı ve devlet otoritesi kaybolan coğrafya ve ülkelerde en fazla Kürtlerin mağduriyet yaşadığının çok farkındalar!
Sayın Bahçeli’nin çıkışını ve Erdoğan’ın dikkat çektiği tehlikeyi bir de bu gözle değerlendirmeniz, devletimiz ve ülkemiz hayatiyeti bağlamında çok kıymetli, değerli ve önemli olacaktır.
Ve bu sayede “keşke” demek zorunda kalmayacak, “son pişmanlık fayda etmez” noktasına gelmemiş olacağız!
Not:
Yazıyı bitirdiğim anda Ankara’da-TUSAŞ’a saldırı haberi geldi.
Şiddetle kınıyor ve lanetliyorum.
Şehit olan evlatlarımıza Rabbimizden rahmet yaralı kardeşlerimize acil şifa diliyorum.
Dün Bahçeli bir açıklama yapıyor bugün böyle bir saldırı oluyor.
Tesadüf mü? Tabi ki değil!
Bu ülke ne zaman kronik sorunlarının çözümünde bir adım atmaya kalksa hemen bir saldırı geliyor!
Maalesef bu ne ilktir ne de son olacaktır,
Türkiye bu filmi çok izledi!
Ama lütfen hem tedbiri sıkılaştıralım, her dem müteyakız olalım ve hem de sorunların çözümüne azmetmekten vazgeçmeyelim!
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.