Merhaba Sevgili Ogün gazetesi ve Ogün Haber okurları geçen hafta sizlere şehit edilen Mehmetcikler ile ilgili portre yapmıştık, bu hafta da sizlere bu şehitlerimizin acısı dinmeden, Van ilimizde yaşanan acı deprem ile hayatını kaybeden kardeşlerimizi ve bu acıyı yaşarken, yaşanan olayları taşıyacağız portremize…
İnsan aklının nelere muktedir olabildiğini artık en uç noktalarda müşahede edebilmekteyiz yüzyılımızda… İnsan beyninin ulaştığı mucizevari icatlar, keşifler, buluşlar yaşamımıza girdikçe, hep bir sonrası adımı düşler olduk. Bu insani keşiflerin hayatımıza katılımını yaşadıkça da galiba biraz da uluhiyet ( ilahlık) iddiasına girer gibi, bizi ve evrenimizi yaratan asıl Yaratıcının gücünü unutur gibi olduk zaman zaman…
Ama insan faktörünün belirleyiciliğinin zirve yaptığı günümüz yaşamında öyle doğal olaylar oluyor ki; aslında aciziyetinin büyüklüğü gözler önüne seriliyor insanların… “insan’cık” olduğumuzu fark ediyoruz bu anlarda…
Depremler de işte tam da bu insani zaafiyetlerimizin, acizliğimizin ve biçareliğimizin ortaya çıktığı acı dramatik ve trajik anlardır…
İşte o anda tüm insani faktörler sükut ediyor ve ilahi olan irade devreye giriyor, adeta insani doruk noktamız dediğimiz eserlerimize olan güvenimizi test etmeye başlıyor…
Adeta "uyanın uykudan diyor, uyanın diyor, siz necisiniz, kim oluyorsunuz, kendinizi ne sanıyorsunuz da böylesine güç, azamet ve hatta ilah’lık iddiasındasınız, sizin devasa eserlerinizi derinlerden gelen bir sayha(inleme) ile yok ederim" dercesine hatırlatıyor…
Kainatın sahibi diyor ki; Alemlere rahmet olarak gönderdiğim ve “ey resulüm sen olmasan ben bu cihanı yaratmazdım” dediğim peygamber bile tevazudan, mahviyetten ve kul olabilmekten zerre kadar uzaklaşmamışken; “ey ahir zaman insanları, siz kim oluyorsunuz da beni unutup, tekebbür ve gurur içerisinde mağrurane hareket edersiniz?” dercesine hatırlatıyor alemlerin asıl sahibinin kim olduğunu biz’lere……
Evet bu dünyada cereyan eden hiçbirşey sebepsiz değildir, boşuna değildir ve hiçbişey Yaratıcının bilgisi haricinde husule gelmez. Bize düşen ise tüm bu doğal felaketlerden, afetlerden, belalardan sürekli dersler çıkartmaktır, ibret almaktır.
Evet yakın örneğine bakıyoruz, deprem olmuş felaketlerle yüzyüze gelmişiz, görüyoruz evler yıkılıyor,insanlar ölüyor, yürekler yanıyor, ama neden; nedeni kendimizi mağrurlandıran, gurura sokan aklımızı hileye saptırdığımız içindir.
Evleri yaparken, çalınmış çırpılmış, Allah vergisi akıl kötüye kullanılmış ve her depremden sonra bunun özetini dilimize dolar ve söyleriz hep bir ağızdan; “deprem öldürmez hileli yapılan binalar öldürür…..”
Deprem oluyor, herkes irkiliyor, ürperiyor, yürekler yanıyor ama bazıları ise yağma peşinde, hırsızlık peşinde, dünyalık peşinde…
Hem de, hiç ders almazcasına…
Bre deyyuslar, yarın senin evin de yıkılabilir başına, neden düşünmezsin?….
Evet; maalesef her depremde her doğal felakette “tarih tekerrür ediyor” ve bizler de bunu sadece izliyoruz.
Van'da deprem oldu, bakıyoruz yine hırsızlıkla yapılan binalar insanların başına yıkılıyor ve beşikten mezarlar oluyor yaşayanlara…
Bakıyoruz; deprem enkazında büyük bir gayret ve azimle canlı bir nefes aranırken birileri yağma peşinde, talan peşinde, yardımları çalma peşinde, cesetten kolunu keserek bilezik alacak kadar alçaklık içinde….
Çok acınası haldeyiz ve hala aklımızı başımıza almıyoruz. Çünkü deprem geldiğinde ayrım gözetmiyor ve o deprem altında dinlisi dinsizi, yaşlısı, genci, bebeği, sağcısı, solcusu, herkes kalabiliyor.
Ama bizler ne yapıyoruz?
Hala “it dalaşındayız” sen-ben kavgasındayız, depremden bile siyasi, ekonomik, etnik vb. rant devşirme peşindeyiz…
İçinden geçmekte olduğumuz şu kritik günlerde aklımızı başımıza alarak bir devletimiz olmasının, bir ülke olmamızın kıymetini bilmek zorundayız, bu deprem bile bize bunu öyle açık ve aleni anlatıyor ki…
Artık herkesin şapkasını önüne koyarak düşünmesi gereken dönemdir. Çünkü böylesi bir felaket karşısında bile öyle şeyler duyabiliyoruz ki, toplumsal kırılmamızın, hıncımızın, kızgınlığımızın ne düzeye geldiğini gösteriyor… Bu felaket sonrası söylenen her şeyi ciddiyetle görmemiz gerekiyor, hatta tasvip edilmeyecek derecede acımasız, gaddarca ve zalimce gelen söylemleri bile… Ve bu deprem bizim beyinlerimizi sarsmalı aslında, uyuşmuş, acımasız bir hale gelmiş olan bu zalim
beyinlerimizi sarsmalı, düşündürtmeli….
Acımasızca insan canına kıyan katillerin de, katillere sempati duyup destek olanların da ve depremden dolayı “üzülemiyorum
İşte şimdi dün yaptıklarınızı düşünün bari” diyebilen zihniyetlerin de beynini sarsmalı bu deprem…
Düşünün deprem olmuş ve ülke birlik-beraberlik içinde, neyi var neyi yok depremzedelere yardım yarışına girmiş adeta…
Kimisi maaşını, kimisi harçlığını, kimisi o gün topladığı kartonların parasını, kimisi okul harçlığını, kimisi evladının süt parasını, kimisi elinden gelen nesi varsa onu, deprem bölgesindeki ülkedaşlarına gönderme isteğinde, yarışında, arzusunda…
Ama, ama,amaaaaa………..
Daha deprem acısı tüm varlığıyla yüreklerde iken Bingöl'de bomba patlatılıyor, Osmaniye'de polislerin canına kastediliyor, depreme yardıma giden askeri araca mayın koyuluyor…..
Bre zalimler, bre cellatlar, bre insafsız kan emiciler; artık bırakın bunları, ibret alın artık, görün artık, bırakın caniliği…
Hepimiz görmedik mi depremde enkaz altında kalanların aslında hepimiz olduğunu, herkes olduğunu…. Görün artık enkazda kalan Türktür de, kürttür de, zazadır da, başkasıdır da…. İlahi felaketle Allahın nelere kadir olduğunu görmüyor musunuz artık, görmüyormusunuz artık bir felaket gelince ayrım yapmadığını?…
Çok düşündürücü sözler duyuyoruz, olaylar yaşıyoruz, tavırlar görüyoruz…. Geldiğimiz nokta öyle vahim ki; birisi çıkıp “görün işte askerin, polisin değerini, yine ilk koşan onlar oldu deprem başa gelince” diyebiliyor. Bir diğeri de “burada ayrımcılık yapılıyor, kürt türk ayrımı yapılıyor” iddiasında bulunabiliyor.
Her ikisine de diyoruz ki, ikiniz de yanlışsınız, ikiniz de hatalısınız, ikiniz de gaflet, dalalet içindesiniz.
Ama söylenen sözlerin de arka planını görmemek olmaz, yok saymak olmaz, düşünüp nedenlerini araştırmamak olmaz…
Bizler bu ilahi ve doğal felaketler ikazatıyla beyinlerimize giydirdiğimiz negrofilik deli gömleklerinden sıyrılarak, silkinip kendimize gelmeliyiz, yoksa inanın çok ama çok geç olacaktır..
Ey bu ülkenin yurttaşları, gelin birbirimize tahammül edelim, birbirimizi hazmedelim, çünkü kimse kimseyi sevmek zorunda değil, ama birbirimizle yaşamak zorundayız. Herkes bir diğerinin yaşam hakkına saygı duymaya mecburdur, kimse kimsenin canını alma hakkına sahip değildir. Ne ilahi irade, ne de devlet yapısı kimseye bu hakkı vermiyor…
Bakın görmüyor musunuz ilahi felaket geldiğinde ayrım gözetmeksizin alıyor ve hepimize ibret olurcasına“ sizlerin kısır çekişmelerini de enkazın altında bıraktım” dercesine uyarıyor…
İnşallah ve umarım ki, bu deprem felaketi, bu ülkedeki herkese yeterli ve gerekli uyarıyı yapmıştır…
Rabbim bir daha böyle felaket yaşatmasın bu millete, bu ülkeye, bu topraklara……
Haftaya acısız kaygısız mutlu portrelerde buluşmak ümidi ile sağlıcakla kalın sevgili okurlar…