Demedim mi Haydar, demedim mi sana..

"Biz dağlarda keklik idik,
Şimdi bu çöplükte karga olduk.
Bizimde boyumuzu aştı bu işler,
Yerlere serildik madara olduk.

Demedim mi Haydar, demedim mi sana
Bu İstanbul yutar adamı.
Demedim mi Haydar, demedim mi söyle,
Bu şerefsiz geceler satar adamı…"

Ne oldu İran…
Ne oldu Ey Hamaney…
Hadi bakalım anlat, anlatabilirsen…
Neyi neyle izah edeceksin, nasıl kıvıracaksın, nasıl savunacaksın…
Oynanan oyun bumerang gibi, döndü geldi ve seni vurdu.
Hem de birkaç yerden vurdu.
Bir taşla birkaç kuşu vuran vurdu; sen ise vurulduğun ve madara olduğunla kaldın.

Gelin hasar tespit tablosu yapalım…
Kasım Süleymani gibi yerel ve genelde "efsane komutan, yaşayan şehit,  ikinci adam"ın öldü. Artık yok.
Cenaze töreninde elli küsür İran’lı izdihamdan hayatını kaybetti.
ABD üslerine füze attın; 80 asker öldü dedin. Ama bir kişinin bile burnu kanamadığı ortaya çıktı.
Ve daha vahimi; saldırıyı ABD’lilere haber verdiğin deşifre oldu.
Sonuçsun, başarısız, dezenformik, acemi ve danışıklı dövüş saldırı gecesi, bir yolcu uçağı düştü.
Dahlimiz, hatamız yok;  bizden kaynaklı değil dedin…
Üç gün ya… üç gün sürmedi iddianı yutman…
İtiraf ettin; yanlışlıkla o gece atılan füzeden birisi isabet etti ve uçak düşmüş dedin.

El elde baş başta…
Böyle olur işte, böyle…
El oğlu ile işbirliği, ayıyla atağa girmek gibidir.
Güya önümüzdeki seçimlerin muhtemel yıldızı Süleymani'yi ekarte etmiştin,
Süleymani’nin ölümüyle kendi içindeki ihtilafları, sessiz kıskançlık ve isyanları izale edecek; insicam ve ahengi sağlayıp, rahatlayacaktın.

Ülke içinde "Ortakuşak İran'lıların" isyan, itiraz ve sokak hareketlerini; bu bahaneyle bitirecektin.
ABD’nin sözüyle "Bölgesel Şii Konsolidasyonunu" sağlayıp, güç devşirecek ve ön alacaktın.

Ama ne oldu, geldiğimiz nokta ne..?
Elin oğlu senin füzenle, senin başkentinden kalkan uçağı, senin adamlarına vurdurttu.
Eline pimi çekilmiş bir bomba koydu ve de üstüne üstlük patlattı.
Elinde patlamakla kalmadı; seni uluslararası hukuk nezdinde müttehem duruma düşürecek bir eylemi de irtikap ettirdi ve Ukrayna uçağını düşürttü.

Hadi bakalım çık işin içinde, çıkabilirsen…
Elin oğlu gerek dijital teknoloji ve gerekse insani istihbari olarak senin içinde, mahreminde, en gizli yerinde, füzelerinin ateşleme tuşunda konuşlanmış; sen ise hamaset yapıyor, intikam yemini ediyor, halkına ve dünyaya algı operasyonu çekiyorsun.

Valla Sayın Hamaney; suya giderken susuz kaldın, ava giderken av oldun.
Çok müthiş bir ketenpereye geldin.
Kasım Süleymani’nin kişisel karizmasıyla İran-Fars nam ve hesabına sağladığı (meşruiyetsiz kazanım) hakimiyeti de sarstın, salladın ve istihzaya maruz bıraktın.

Ne dedi elin oğlu biliyor musun, bu son eylem ve çektiği operasyonla;
Sen kendini ne sanıyorsun, Sen ancak benim müsaade ettiğim kadar varsın,
Ben senin en baba generalini de vururum,
Senin füzelerini de, ben kontrol ederim,
Sen bana hiçbir şey yapamazsın.
Sen ancak işime yaradığın ölçüde manevra yapabilirsin.
Ha bir de;
Bana güvenmekle en büyük hatayı yaptın.
Çünkü ben, her zaman önce ben derim.
Senin varlığın böyle anlarda işime çok yarıyor.
Seni bunun için tutuyorum; yoksa istediğim an, istediğimi yaparım.
İşte böyle yaşadığınla, acınla, lafta intikam sözlerinle kalırsın; üstelik bir de kendini savunmak zorunda kalarak…
Hadi bakalım, uçak düşürmenin savunmasını yap, yapabilirsen…
Sen daha dur; turpun büyüğü heybede,
Önümüzdeki günlerde neler göreceğiz, neler……

Ah İran ah…
Etme bulma dünyasıdır, bu dünya.
Kader-i İlahi böyle tecelli eder, zaten.
Allah cezayı, tokadı hakeden birini, başka bir zalim eliyle cezalandırır.
"Farsi Kuşak" uğruna Suriye’de, Yemen’de, Irak’ta yaptıklarını bir düşün, istersen.
Sana yaptırım ve ambargo uygulayan ABD ve Batı’lılarla yaptığın gizli iş tutmalarını gözden geçir.
Batı ve ABD büyük şeytan derken; o şeytanın değirmenine sureti haktan görünerek gizliden gizliye nasıl su taşıdığını hatırla.

Bir nefis muhasebesi yap.

Yap ki; düşmanlık kisvesi altında, düşman olduklarının bölge ve coğrafyanda cirit atmalarına nasıl sebebiyet verdin, nelere sebep oldun, nerelerin helakının vebalini aldın, bir düşün.

Peki umudum var mı..?
Yok…
Çünkü İran hep böyleydi, böyle de yürümeye devam edecek.
"Farsi Emperyal Hayal" kan, gözyaşı ve katliamlara rağmen durmayacak.
Çünkü geçmişte de böyle idi, bugün de böyle, asla da değişmeyecek maalesef.

Ama ben yine de türkü sözleriyle yazımı bitiriyorum.
Demedim mi İran, demedim mi sana…
Bu ABD yutar adamı,
Demedim mi Haydar, demedim mi sana…
Bu şerefsiz iş tutuş, satar adamı……

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
OGÜNhaber