Bir beşerî kıyamet yaşanıyor, Allah sonumuzu hayretsin!

Al-Arabiye diye bir televizyon kanalı var.
Suudilere ait Dubai merkezli Arapça yayın yapan bir kanal…
Bu kanalda, 25 Eylül’de/Hizbullah lideri Nasrallah öldürülmeden birkaç gün önce Lübnan'daki Arap İslam Konseyi Genel Sekreteri Muhammed Ali el-Hüseyni Hizbullah liderini uyarırcasına şöyle demişti:
“Nasrallah!
İran'ın senin hakkında ne dediğini bilseydin, denklem tersine dönerdi. Vasiyetini yaz çünkü Kudüs'e girme hayallerin seni aldattı, ortakların da seni sattı…”

Ve üç gün sonra İsrail Nasrallah’ı öldürdü.
Sadece bu mu?
Nasrallah’a kadar Hizbullah’ın üst komuta kademesinde bulunan 10 kişiden sekizi öldürdü.
Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir diye bir söz var.
Bugünler de göz göre göre ve bağıra bağıra geldi.

Kısaca ve hızlıca özet geçeyim:
Eskiden Filistin davası denmez meseleye Arap-İsrail meselesi denirdi.
Sonra İsrail-Filistin sorunu olarak anılmaya başlandı.
Ve zurnanın zırt dediği tarih olan 7 Ekim 2023’de/yaklaşık bir yıl önce Hamas’ın İsrail saldırısı yaşandı.
Ben bu tarih için “İsrail’in/Ortadoğu’nun 11 Eylül’ü!” demiş ve olacaklara/yaşanacak vahamete/İsrail’in muhtemel acımasız saldırılarına dikkat çekmiştim.
Aynen de öyle oldu ve üstelik bu tarihten sonra Filistin Davası  İslamî/Bölgesel/Arabik/ olmaktan çıkmakla kalmadı; Hamas üzerinden örgütsel/terörize bir noktaya çekildi.
Artık konuşurken bile Hamas-İsrail çatışması olarak bahsedilir oldu.
Öncelikle şunu belirteyim;
İsrail 2006’daHizbullah ile yaptığı savaşta yaşadığı kayıplardan ciddi ders almış şekilde ve sürekli hazırlandı.
Askeri/psikolojik/enformatif-dezenformatif ve küresel arenada haklılık algısı bağlamında çok iyi hazırlandı.
Mesela, Arabistan Veliaht Prensi Salman’ın şu açıklaması oldukça manidar ve bugün yaşananlara ışık tutar mahiyette.
“Filistin meselesi benim kişisel olarak umurumda değil. Benim düşünmem gereken bir ülkem var!”
İki gün önce söylüyor bunları…
Gelin bir de 7 Ekim Hamas saldırısından bu yana olanlara bakalım:
—İsrail Gazze’ye girdi, yerle bir etti/50 binden fazla Gazze’li katledildi,
—İran Cumhurbaşkanı Reisi öldü/öldürüldü,
—İsrail, Hamas’ın silahlı kanadı Kassam Tugayları komutanını öldürdü,
—İsrail, İran’ın Suriye’deki Büyükelçiliğini bombalayıp sekiz generali öldürdü.
—İran’ın yeni seçilen Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’ın göreve başlayacağı gün Hizbullah’ın ikinci adamı Beyrut’ta öldürüldü ve daha bu olayın dumanı tüterken/10 saat sonra İran’ın başkentinde, en güvenli olacağı bir yerde Hamas Lideri İsmail Haniye öldürüldü,
—Çağrı cihazı saldırıları oldu ve Hizbullah’ın eli kolu budandı,
—Telsizler patlatıldı,
—Toplamda sekiz-dokuz civarı Hizbullah üst düzey komutanı ortadan kaldırıldı,
—Ve BM’de İsrail Başbakanı Netanyahu’nun konuşmasından birkaç saat sonra Hizbullah Lideri Nasrallah, Mossad’ın düzenlediği bir saldırıyla öldürüldü!
Nasıl bu hale gelindi?
Herkesin dilinde bir söz var;
“İsrail gizli servisi Mossad Hamas-Hizbullah başta olmak üzere bölgedeki örgütlere ve devletlerin istihbarat servislerine sızmış!”
Arkadaşlar!
Sızmamış sızmamış; bu örgütlerin içine çöreklenmiş ve hatta ele geçirmiş!
Bunca olandan sonra İran ne yapıyor?
“İntikam alınacaktır,
Misliyle karşılık verilecektir,
Gazabımız büyük olacaktır…”
filan filan filan…
Nasrallah öldürülünce ise İran’ın söylediği söz şu;
“Batı bize söz vermişti ama bizi sattı!”
Başka ne yaptı İran?
Dini Lider Hamaney’i güvenli bir yere götürüdü. Yani sakladı!
Neden?
Mossad/İsrail korkusu…
Bu arada önümüzdeki günlerde İran’dan dini lider Hamaney de dahil; Devrim muhafızları veya üst düzey yöneticilerle ilgili öldürülme haberleri gelirse sakın şaşırmayın derim!
7 Ekim Hamas saldırısını duyduğum anda ben “Eyvah Eyvah!” demiş ve “keşke olmasaydı…” diyerek her zamanki yaklaşım tarzımla “Aslında ne oldu, ne oluyor/Bu saldırı kimin işine yarar/Bundan sonra neler olur?” sorularının cevaplarına odaklanmıştım.
Tabi ülkemizde sevinip nara atanlar oldu,
Benim gibi itidalle bakanlara kızıp sövenler oldu!
İşte buyurun; bir yıl içinde yaşananlara/İsrail yayılmacılığına ve Ortadoğu’nun cehenneme doğru ilerleyen gidişatına bakın ve Hamas saldırısının nelere mal olduğunu iyi görün!
An itibariyle haber kanalları “İsrail, Lübnan’a kara harekatı başlattı” diye son dakika haberleri geçiyor.
Açıkçası ben Amerikan seçimleri bitene kadar İsrail’in kapsamlı bir Lübnan Harekatı/Savaşı yapacağını hala düşünmüyorum.
Ama Hizbullah’a bu kadar ağır zaiyat verdirmişken toparlanmasına fırsat vermemek için yıpratıcı saldırılara devam edeceği kanaatindeyim.
Güney Lübnan odaklı asıl harekatı Kasım ayında başlatacağını düşünüyorum.

Şimdi, asıl soruya gelelim?

İsrail mi Amerika’yı kullanıyor yoksa Amerika mı İsrail’i veya ikisinin de üstünde olan bir güç ve akıl hepsini/hepimizi ve her türlü küresel atraksiyonları mı?
Birincisi;
İsrail Amerika’yı kullanıyor, Amerika’da İsrail’i…
Neden?
Bir noktaya kadar menfaatleri uyuşuyor/kesişiyor. Bu nedenle de Amerika İsrail’e yol ve destek veriyor görünüyor.
İkincisi;
Bir Güç ve Akıl Sahipleri var.
Bunlar için dünyanın her yeri hedeftir,
Herkes aparattır,
Ve bölgesel/coğrafi, konjonktürel/stratejik olarak işlerine uygun olan herkes müttefiktir ve aynı zamanda rakiptir/düşmandır.
İttifak edemeyecekleri kimse/devlet/örgüt/etnik grup da yoktur, gözden çıkartamayacakları herhangi bir şey de…
Bunlar, sürece “kazan-kazan” olarak filan da bakmazlar. Sadece “Kazanmam lazım/Kazanmalıyım/Ben kaybetmem” şeklinde bakarlar.
Bu nedenle de İsrail’in teolojik/ezoterik hedefleri veya idealleri için şimdilerde yaptığı savaş/katliam/suikast o birilerinin de işine geliyor ve destekliyorlar.
Ta ki, onların planladıkları siyasi hedefler realize olana kadar…
Nedir bu hedef?
Çok muhtemeldir ki bundan sonra Filistin haritasında Gazze Şeridi diye bir yer kalmayacak,
İsrail, Lübnan’la ilgili hedeflerine de ulaşacak,
Suriye kısmına gelecek,
Sonra da, zaten Irak İsrail’i haline gelmiş olan Barzani’nin Kuzey Irak’ı üzerinden İran’a sınırdaş olacak.
Peki, Netanyahu’nun İran ile ilgili “pek yakında bazı şeyler olacak” sözünü nasıl anlamalıyız?
Daha önceki muhtelif yazılarımda dile getirmiş ve özellikle Tahran Üniversitesi üzerinden bazı iç kargaşa ve ayaklanmalarla İran’ın test edildiğini söylemiştim.
Bu bağlamda söyleyecek olursak, orta vadede(bana göre 2025 içinde) İran’da rejim değişikliğine varacak/Ayetullah rejimini bitirecek veya daha bir ıslah edilmiş/İsrail’e ram olmuş bir Ayetullah rejimi getirecek olaylar/suikastlar/iç çatışmalar göreceğimiz kanaatindeyim.

Ya Türkiye?

Türkiye de, o birilerinin planladığı küresel senaryonun dışında değil.
Defaatle küresel gelişmeleri doğru okumak/içe kapanmacı politikalarla güncele gark olmamak/akıllı-akılcı diplomasiyi öncelemek/bölgesel romantizmden uzak kalmak gerekli gerekli gerekli diye üstüne basa basa yazılar yazarken öngörüm tüm bugünler ve son bir yıldır yaşanan ve bundan sonra yaşanarak sınırlarımıza kadar dayanacak olan gelişmeler silsilesiyle ilgili kaygılarımdan kaynaklıydı.
Ve maalesef hala kaygılıyım, endişeliyim ve hala büyük kafaları gaflet içinde görüyorum!
Onun için yazılarımı daha çok bu konular üzerine teksif ediyorum ama nafile çabadan öteye geçemediğimi görmenin üzüntüsünü yaşıyorum!

Sonuç:
İslam inancımızda kıyamet günü kimse kimseye medet edemeyip “Nefsî! Nefsî” diye kendi başının çaresine düşecekmiş ya; şimdilerde ise beşerî bir kıyamet yaşıyoruz ve inanın, herkesin “kendi ülkemiz kendi ülkemiz” diyeceği bir sürecin nirengi noktasına geldik!

Önümüzdeki günler, haftalar, aylar öyle çok şeye gebe ki…
Allah sonumuzu hayretsin!




Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.

OGÜNhaber