Göklerin derinliği bana her zaman
Rabbimin yüceliğini düşündürtür.
Bu mana ile baktım yukarıya.
Sanki Rabbimle mukabelede bulunur gibi.
Bir an göklerden gelen bir Kudret sesi aşağıya da bak der gibi oldu.
Her zaman baktığım Boğaz bir başka derin ve deruni göründü.
Boğaz serin ışıltı ve şırıltısıyla sanki Kudret-i İlahi'nin gözümüze soktuğu ama sürekli görmekten rutinleştirdiğimiz mucizesi gibi göz kırpıyordu.
Sonra bahçedeki ağaçların gece ışıklarıyla yem yeşillenmesi gözüme bir başka göründü.
Kedilerimin mırmırları, köpeğim Leydi'nin ışıltılı gözlerle muhabbeti, kısaca gördüğüm hemen her şey lisan-ı hal ile sahip olduklarımızın anlam ve derinliğini anlatıyor gibiydi.
Derin düşüncelere gark oldum.
Bakıp da göremediklerimizi fark ettim.
Bir an kendi özeleştirime ve kişisel mazime bakındım.
Yaşım altmışa dayanmış, kemale ermiş süreçteyim artık.
Bayramlarda ziyaret ettiğim, ellerini öpüp, tecrübelerinden istifade ettiğim büyüklerimin pek çoğu şimdi yok.
Kalanlar ise bir elin parmağını geçmeyecek sayıda maalesef.
Siyaset dünyasından, sanat ve spor camiasından, yaşadığım mahalle ve muhitlerden kanaat önderi mesabesindeki büyüklerim şimdi yoklar.
Hüzünlendim, gözlerim doldu.
Ve o an kıymetlerini bilmemenin acısını hissettim yüreğimde.
Süleyman Demirel'den
Alparslan Türkeş'e,
Erbakan Hoca'dan
Ecevit'e,
Özal'a kadar hepimizce bilindik isimler geçti beynimden...
Süleyman Seba'dan
Özhan Canaydın'a
Sanat Güneşi'nden
Adnan Şenses'e kadar kimler kimler gelmedi ki aklıma, beynime…
Meğer ki ne önemli, değerli, kadirşinas ve varlıklarıyla mana ve dünya alemimizi dolduran, bizlere örneklik oluşturan, edep adap muaşeret ve saygınlıklarıyla bizlere farklı bir derinlik katan isimlermiş de kıymetlerini bilememişiz.
Hep mi kaybedince anlayacağız kıymetini büyüklerimizin diye sordum kendime.
Suçluluk hissettim bir an; hem de bu konuda ihtimam ve özen gösterdiğini düşünen birisi olarak.
Rahmetli babamı düşündüm.
Yıllarca yeri doldurulamaz dediğim babamı.
O yıllara gittim geldim sanki bir film şeridi gibi.
Çocuk omuzlarıma, daha 14-15 yaşlarımda yüklenen sorumluluğu ve o günleri yad ettim kederle.
Sonra anneciğimi düşündüm hemen.
Onu bize bahşettiği için
Rabbime hoş bir tebessümle şükrettim.
Annemin varlığı beni hüzünden hoşluğa geçirdi.
Varlığının bana ne büyük güç ve şükür vesilesi olduğunu düşündüm.
Evet, altmışıma dayanmıştım ama annemin çocuğu olarak, ondan hep güç ve manevi destek alıp yaşadığımı hissettim yine, yeniden.
Sayın
Cumhurbaşkanı'mız
Erdoğan da bu boyutla, benim için hep takdire şayan olmuştur.
Onun,
rahmetli Tenzile anneye sağken gösterdiği hürmet, ihtimam ve itina hep dikkatimi çeker ve duygulanırdım.
Rahmet-i Rahmana kavuştuktan sonra da her fırsatta ve özellikle bayramlarda kabrini
ziyarete gitmesi,
dualar ederek, onun ruhunu şad etmek için
tilavetlerde bulunması hepimizce örnek alınası bir davranış olarak içimde yer etmiştir.
Tam kırk yıl önce Feriköy 50.Yıl Lisesinde kısa bir süre öğretmenlik yapmıştım.
O dönemde talebem olmuş birisi beni bulup bayramda ziyaretime geldi.
İnanın öyle çok duygulandım ki…
Bu bana bayramın faziletini, erdemini ve bizlere lütfettiği güzelliği hissettirdi ve yaşattı.
O dönemin insanlarının samimiyetini, vefasını ve sözlerinin eri olan kişiliklerinin halen aynı amatör ruhla devam ettiğini gösterdi.
Her şeye rağmen,
'İyi ki bayramlarımız var' dedirtti.
Bu bayram bir başka anlamlarla geçti benim ruhumda.
Kah fırtınalar estirerek hüzünlendirdi, kah vefa ve kadirşinaslık örnekleriyle duygulu bir tebessüm ettirdi.
Ve bayramların anlam ve önemini bir kez daha idrak ettirdi.
Bayramlar boşuna değil dedirtti.
Bizi biz yapan değerleri yeniden hatırlattı.
Ve kaybettikten sonra,
'Ah keşke, şimdi olsaydı da elini öpseydim' diye hayıflanmanın acısını yaşattı.
Birşeylerimizin veya birilerimizin kıymetini sağken bilmek zorundayız.
Gelin bayramları bayram gibi kutlayıp idrak edelim.
Bayram gelecek de;
'Evlatlarım, yakınlarım, dostlarım, komşularım, uzaktaki tanıdıklarım ziyaretime gelecek' heyecanı yaşayan büyüklerimizi ihmal etmeyelim.
Bayramlar da vesile olsun;
gidelim ellerini öpelim, yüzlerini gülümsetelim.
İnanın tatile her zaman gidebiliriz.
Kaldı ki, bayramlarda gitmesek ne olur. Neyimiz eksilir.
Hep hayat gailesini, geçim derdini bahane ederek mazeretlere sığınmayalım.
'Hep yarın, yarın giderim, ziyaret ederim' diye
ihmal edersek, o yarın hiç gelmez ve gelen yarınlarda ise sevdiklerimizin elini öpmeye değil de cenazesine gitmek zorunda kalırız.
İşte o zaman yüreğimiz, aklımız, ruhumuz,
'Neden daha önce gelip de elini öpmedin, hayır duasını almadın' diye bizi dürtmeye ve ağlatmaya başlar.
Hepimiz yaşlanacağız ve bekleme konumuna geleceğiz.
Biz bugün onlara gidelim ki; yarın da bugünün çocukları bize gelsin.
Hayat böyledir dostlar…
Etme bulma dünyası.
Fani dünyanın faniliğine aldanmadan hayatın bir gün biteceğini unutmadan yaşarsak, maddeye koşarken manayı unutmazsak, kendimizin de ölümlü olduğunu her dem idrak edebilirsek yarınlarımızda hayıflanmamız daha az olacak, vicdanen, kalben ve manen daha müsterih olabileceğiz.
Rabbimiz bize manasını idrak ederek yaşayacağımız, ruhuna uygun davranacağımız, özlem ve hasret çeken büyüklerimizi ziyaret edeceğimiz daha nice bayramlara ulaşmayı nasip etsin.
Bir sonraki
Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile
Allah'a emanet olun sevgili okurlar..