Tam bir imite-çakma Kaddafi.
Megalomonik eğilim, görüntü ve tavırlar…
Kifayetsiz bir muhteris…
"Yeni Nesil Kaddafi"lik için öpmeyeceği el, tapınmayacağı güç, girmeyeceği kılık yok.
KGB ve Rusya olabilir,
CIA zaten ağası,
Fransa’nın vazgeçilmez komutanı,
Birleşik Arap Emirliği Veliaht Prensi Zayid’in uşağı,
Suudi Prensi Salman’ın emir eri,
Adamda öyle bir Kaddafi kuyruk acısı var ki;
1987’den beri herkesin kucağına oturabilecek kadar zelil ve müptezel bir hırs…
2011 yılında CIA danışmanı olarak Kaddafi’yi yıkmış, öldürmüş ama adamın hırsı, uşaklığı ve doymazlığı bitmemiş.
Libya kan gölüne dönmüş; onun umuru bile değil.
Yeter ki celladı gibi olsun,
Yeter ki, günümüz Kaddafi’si olabilsin.
Ama emin olun Kaddafi bile Hafter denen bu adama göre daha haysiyetli, daha Libya’lı, daha Libya millisi…
Elin oğlunun Libya’da istikrar, toprak bütünlüğü, savaşın sona ermesi gibi bir isteği, melali yok.
Tek dertleri Petrol ve gelmesini istemedikleri mülteci…
Fransa, İtalya ve Almanya’nın petrol ithalatının % 40’ı Libya’dan…
Ve sivrilttikleri Hafter de petrolü elinde bulunduruyor.
Adam için meşruiyet, Libya’lıların huzuru ve milli onur gibi değer yargısı sıfır.
Eğer bir Kaddafi olmadan ölürse gözleri açık gidecek…
Libya için düzenlenen Berlin Konferansı’na gelince…
Dağ fare doğurdu.
Aslında böyle olacağı en baştan belliydi.
Katılan ülkelerin hepsi konferansın sonuçsuzluğunun farkında idi.
Ama burası Suriye değil, Libya.
Suriye’de olmayan petrol buradaydı ve Avrupa ülkeleri için vazgeçilmezdi.
Onlar için varsa yoksa, petrol üretim ve sevkiyatının sekteye uğramaması…
Bir de son zamanlarda mevzi kazanan bir Türkiye ve inisiyatif edinen bir Rusya var.
Etekleri tutuştu; Almanya, Fransa ve İtalya’nın…
Belirleyici aktörler değişiyor muydu yoksa.
Libya konusunda Türkiye başat aktör mü oluyordu…
Moskova’ya giden Hafter’e “ateşkesi “sakın imzalama” dediler.
Ve o Kaddafi özentili müsvedde, apar topar sabaha karşı Moskova’dan kaçtı.
Berlin’e de geldi ama hazırlanan metne imza atmadı.
Berlin’den ne çıktı peki.?
Sadece çözümsüzlük…
Çetiner Çetin’in söylediği gibi "Yapıcı Muğlaklık".
Yani kriz, iç savaş ve belirsizliğin devamı…
Peki Türkiye ne yapıyor…
Türkiye ve Erdoğan aslında Berlin’den bir sonuç çıkmayacağını iyi biliyordu.
Ama diplomatik ritüellerin tamamlanması için de Berlin’le ilgili olumlu konuşmak ve ümitli gibi görünmek gerekliydi.
Yani bir nevi "prosedür tamamlanması" için, olması gerekendi.
Ama bu konuda şunu tespit ve takdir edelim ki; Türkiye Libya konusunda sağlam bir yol haritası oluşturmuş.
Şuana dek görünen faaliyetlerinin yanında, 40’tan fazla aşiretle görüşmeler yaparak altyapı oluşturmuş/oluşturuyor.
Libya’lılar nezdinde Türkiye algısını pekiştirmiş ve çözüm odağı olarak, Türkiye olgusunu zihinlere yerleştirmiş ve adeta "Türkiye Libya için en iyi ve gerekeni yapıyor" inancını oluşturmuş.
"Berlin’de Türkiye varsa Libya’nın hakkı, hakkıyla korunur" şeklinde bir güven teşekkül etmiş.
Her türlü diplomatik fesat, petrolcü ülkeler ve rol kapma çabasındaki Avrupa ülkelerine rağmen, Türkiye hem taşın altına elini koymuş ve hem de ne yapacağını yüksek sesle dile getiriyordu.
Berlin platformu Türkiye’nin "bensiz Libya masası kurulamaz" kararlılığının dosta düşmana son ilanı idi.
Güya hiçbir ülke Libya’daki çatışmaya taraf olmayacak ve çatışmacılara destek vermeyecek…
Hadi durdurun o halde Hafter’e destek veren; Birleşik Arap Emirlikleri’ni, Arabistan’ı, Fransa’yı, Mısır’ı…