Anayasa Mahkemesi mi doğru yoksa Kamu İradesi mi yanlış..!

AYM ayrıca terör suçlarından tutukluların cezaevinde avukatları ile görüşmelerinin kayıt altına alınması,
İkilinin birbirine verdiği belgelere el konulması ve görüşmelerin sınırlandırılmasına ilişkin düzenlemelerin de iptaline karar verdi.

Son birkaç ay içinde, birkaç defadır AYM ve kararlarını yazıyorum.
Özellikle FETÖ mücadelesiyle doğrudan ilintili alınan kararların ilginçliğini ve “manidar”lığını…
Sorular sorular sorular…
Beynime hücum eden sorular…
Şaşkınım, şaşırıyorum ve neden, niçin, nasıl diyorum…
Bu bağlamda birkaç noktaya dair düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

FETÖ bir terör örgütüdür.
Tıpkı PKK gibi, YPG gibi…
Darbe Girişiminde bulunacak kadar beterin de beteri bir terör örgütü.
İlkesi, prensibi, kuralı, kaidesi, yok.
Hainlikte sınır tanımaz.
Ki, bu yüzden terör örgütüdür, zaten.
Ama devlet…
Devleti prensipler yönetir.
Anayasa’sı, kanunları, kuralları, ilkeleri ve düzenlemeleri vardır.
Suçu tanımlarken de, suçluyu cezalandırırken de ölçüsü, cezası ve bunları belirleyen kuralları vardır.
Bu yüzden biri terör örgütüdür diğeri ise devlet…
Devlet kinle, hınçla ve orantısız şekilde davranmaz.
Hatta bekasına kastedenleri bile, tabi olduğu hukuk ve kanunlarla cezalandırır.
Bu inanç bilinç ve şuurla hareket eden bir vatandaş olarak 17-25 Aralık ve 15 Temmuz sonrasında da adalet ve adilane kamusal refleksten yana oldum.

Hainleri cezalandırırken bile hassasiyet ve devletin kıldan ince kılıçtan keskin muvazenesine dem vurdum.
Zalim, hain ve alçaklara karşı tavizsiz ama mağdur yaratmadan uygulama gereğine parmak bastım.
Korku İmparatorluğu yaratılmasının kısa-orta-uzun vadeli sorun ve travmalara sebebiyet vereceğine dikkat çektim.

15 Temmuz gibi tarihimize kara bir leke olan Darbe Girişimcilerinin cezalandırılması sürecinde devlet-millet kopuşu oluşmamasına azami ve mutlak itinayı dile getirdim.

Ve halen de aynı noktadayım.
Ortaya çıkan mağduriyetlere şiddetle karşıyım ve bu noktada kamusal eksikliğin giderilmesi ve telafisinin ivedilikle yapılması düşüncesindeyim.

Maalesef kaybolan objektivite ve eşitliğin acilen tesisinin gereğinden yanayım.
FETÖ mücadelesinde gelinen noktanın eksikleri, aksakları, eşitsizliçi boyutları ve mahkemelerce sübut bulan  hakların iadesinde gecikmelerin sonlandırılmasına şiddetle dikkat çekiyorum.
Bu noktada, dün de böyleydim, bugün de böyle ve yarın da böyle olacağım.

Ama AYM kararlarını görünce neden bir uçtan diğer uca savrulduğumuzu anlayamıyorum.
Tipik bir "ifrat-tefrit" hali.
Yine ve yeniden soruyorum; AYM ne yapıyor veya ne yapmaya çalışıyor.
AYM haklı ise kamusal uygulamalar bugüne kadar yanlış mı idi..?
Kamu iradesi haklı ve doğru ise bu kararları veren AYM devlet içinde devlet mi..?
Sağdan soldan duyuyor ve işitiyorum;
Güya AYM bu kararları alırken Cumhurbaşkanı’ndan habersiz alamazmış,
Her ne yapıyorsa siyasi iradeyle istişare edermiş,
Bunlar bir danışıklı dövüşmüş,
İyi polis-kötü polis durumuymuş,
FETÖ mücadelesi yavaştan yavaştan böylelikle unutturulacakmış,
Gibi gibi…….
Ben bunların hiçbirine itibar etmiyorum, inanmıyorum ve Sayın Cumhurbaşkanımızın böylesi bir durumdan haberdar olmasına, bilgisi dahilinde olmuş olacağına asla inanmıyorum.

Hatta bu ve benzeri kararlardan şiddetle rahatsız ve kızgın olduğuna eminim.
Çünkü yol,yol değil, gidişat doğru değil, yapılanlar hiç hoş değil.
Bunlar sadece maşeri vicdanı incitiyor, yaralıyor, kanatıyor.
Zaten kritik bir noktada olan devlet-millet iletişimini zorluyor, geriyor, tahammülleri bitiriyor.
Sapla saman daha da karışıyor.
At izi, it izi belirsizleşiyor.
Suçlu gerçekten suçlu mu,
Zalim kim, mazlum kim,
Kim hain, kim mağdur….
Beyinleri kemiren sorular gün be gün artıyor.
Şüpheler, kuşkular ve soru işaretleri milletin içini acıtıyor.
Kamu kurumlarına güven azalıyor.
Aynı konuda farklı kurumların farklı farklı uygulamaları şaşırtıyor.
Aynı suç ve iddiaya mahkemelerin farklı karar, hüküm ve cezaları hukuk ve adalete olan güveni yok ediyor.
Kamunun en hassas olması gereken kurumları birbirini nakzeden, birbiriyle çelişik ve bir diğerinin düzenlemesini butlan kılan kararlar alıyor, alabiliyor ise; millet, mağdur, mazlum ne yapsın.

Adaletin kestiği parmak acımaz diyen vatandaş, parmağı acıdıkça ne yapsın.
Kimden kime şekva etsin, bu cefakar millet.
Hakkını nasıl arasın, zalimle nasıl başedip, mücadele edebilsin.
Devletle bir ihtilaf ve mağduriyetine karşı, nasıl ve nereden adalet istesin.
Sonuç peki;
Sorular, sorular, sorular...

Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.
OGÜNhaber