ABD seyahatine özel vurgu yapmıştım.
Önemine binaen bu seyahati de an be an takip ediyorum.
Ve şuanda
sıcak Eylül’ün en sıcak süreci yaşanıyor, kritik görüşmeler yapılıyor.
Türkiye ve bölgenin bugün ve yarınlarını etkileyecek konular masada.
Yapılan görüşme ve müzakerelerin Türk-ABD ve Avrupa ilişkilerinde yeni bir rüzgar estirmesi kuvvetle muhtemel.
Peki arka kapı diplomasiyle kimlerle, nasıl ve ne içerikli görüşmeler yapıldı.?
Seyahatin BM Genel Kurulu toplantısının çok ötesine geçtiği kanaatindeyim.
ABD Dışişleri Bakanı medyaya ülkemize dair sert ve uzlaşmaz gibi söz ve söylemlerde bulunsa da; kapalı kapılar ardında çok farklı durumların olduğunu düşünüyorum.
Kamuya açık verilen beyanatları eli güçlendirmek bağlamında birer satranç hamlesi diye değerlendiriyorum.
Erdoğan ve Türk heyeti, farklı ülkelerin devlet başkanlarıyla, ABD’nin devlet görevlileriyle, fon yöneticileri ve küresel finans temsilcileriyle çok ciddi görüşmeler yapıyor.
Görüşmeler öyle farklı, geniş ve önemli konuları kapsıyor ki…
Kazakistan boru hattı konuşuluyor,
Azerbaycan petrol anlaşması istişare ediliyor.
Petrol konusunda Azerbaycan’la Türkiye’nin sıkı ittifak içinde olması gereği de görüşme konularından.
Kıbrıs merkezli Doğu Akdeniz Doğalgaz rezervleri masada.
Suriye’nin petrol kaynakları, ülkenin içinde bulunduğu destabil durum ve savaş ortamı konuşuldu ve konuşuluyor.
Irak petrolleri ve özellikle Kerkük merkezli arz güvenliği, paylaşım ve geleceği konuları en ince ayrıntısıyla irdeleniyor.
İsrail’le ilişkilerin normalleşmesi ve Filistin sorununa el atılarak, daha net ve pratik çözümler getirilmesi ve bu noktada; bölgesel itibarı yüksek olması hasebiyle Türkiye’nin aktif rol alması bu görüşmelerde öne çıkıyor.
Türk-Rus ilişkileri masaya yatırılıyor.
Türkiye’nin Suriye konusunda Rusya ve İran’la oluşturduğu konsensüse halel gelmeden Türkiye’nin AB ve ABD ile yakınlaşması, stratejik ve askeri alanlarda Batı’yla daha yakın iletişime geçebilmesi ve bunun nasıl tesis edilebileceği arka kapı diplomasinin ana konuları arasında yer alıyor.
Keza Türkiye’nin, Türki Cumhuriyetler’le hızlı ve daha etkin iletişime geçerek bu ülkelerin Rusya etkisinden uzaklaştırılması planlanıyor.
Çin ve Asya sermayesiyle yakın ilişki ve bunu somutlaştıracak adımların gereğine vurgu yapılıyor.
Afrika açılımına bu görüşmelerde büyük önem atfediliyor.
Türkiye’nin Afrika ve özellikle Müslüman ülkeler üzerindeki müspet etkisi nazarı dikkate alınarak; Türk şirketlerinin ABD ve Avrupalı şirketlerle partnerlik içinde bölgede aktif rol almasının gereği vurgulanıyor.
Bu durum ülkemize, Afrika bazlı aktif rol alma misyonu getiriyor.
Küresel bazlı bu görüşme, istişare ve diplomasilerin yanında Türkiye özelinde de pek çok konu görüşme ve müzakere masasında yer alıyor.
Papaz Brunson’un iadesi konusu en başat durumlardan birisi olarak iddia ediliyor.
Duyumlarımca papazın Ekim mahkemesinde tam tahliyesi ve iadesi konuşulup tartışılıyor.
Papaz konusunun, nerdeyse varılacak mutabakatın ilk somut adımı olarak görüldüğü söyleniyor.
Papaza karşılık ABD’nin de
Hakan Atilla’yı serbest bırakacağı sözkonusu.
Bir nevi takas yani..
Halkbankası konusunun da müzakere edildiği ve Türk tarafınında kabul edeceği bir zeminde uzlaşıya varıldığı veya varılmak üzere olduğu, aldığım duyumlar arasında. İnanıyorum ki konu Halkbank'a sıkıntıya mahal vermeyecek bir formülle çözülecektir.
F 35’lerin teslimi ve FETÖ konusunda somut adımların atılması ile ilgili de ciddi mesafe katedildiği dillendiriliyor.
FETÖ konusunda muhakeme sürecinin başlatılması, Türkiye’den kaçırdığı paralar ve ABD’de yaptığı iş ve işlemlerin sorgulanmasına dair fiili süreç başlatılacağı gelen duyumlar arasında.
Müzakere edilen bu konuların pek çoğunda mutabık kalındığı söyleniyor.
Hal böyle olunca, varsayım olarak söyleyecek olursak;
80 milyar dolarlık bir fonun Türkiye’ye gelişi büyük olasılıkla gerçekleşecek.
Peki ne şekilde gelecek.?
Otoyollarla ilgili farklı ve yeni bir konsept oluşturulacak; belki bazı sözleşmeler iptal, bazı yeni akitler ihdas edilecek ve tek sözleşmeyle yeni bir yatırım boyutu oluşacaktır.
Kanal İstanbul için finansman olması diğer bir alternatif.
Kanımca iki adet bankanın bir kısmının satın alınması şekliyle de gelecek.
Elektrik bazlı enerji yatırımları olarak gelecek.
Bu şekilde; yani yatırım içerikli gelecek miktar 40 milyar dolar civarı olacak ve bu kısım muhtemelen 2019 yılı içinde gerçekleşecektir.
Geri kalanın 20 milyar doları bono veya tahvil alımı şeklinde ve yıl sonuna kadar realize olacaktır.
Diğer 20 milyar ise Mart-2019’a kadar transfer olmuş olacaktır.
Ha… Tüm bu gelişmeler olurken, küresel boyutta başı boş diye isimlendirilen ve Türkiye’ye park etmek isteyen dolarların sisteme aktarımı ve kaydı için Türk ekonomi kurmaylarının ABD Hazine Bakanlığı ve FED yetkilileriyle de görüşmeler yaptığı kulağıma çalındı…
Tüm bu süreçlerin hızlı işlemesi ve tam mutabakata varılarak bir an evvel realize olması için üçer kişiden oluşacak bir komisyon kurulmasının kararlaştırıldığını duydum.
Türk-ABD ilişkilerinin düzeltmeyi ve ABD’de Türkiye’nin etkinliğini artırmayı temel prensip edinen bu komisyon, ihtilafların halli ve yeni işbirliklerinin tesisi için en etkili ve yetkili şekilde çalışacaktır.
Son olarak; bu kadar önemli ve ciddi konuları ihtiva eden ve çok muhtemelen, anlaşma ve mutabakatla sonuçlanması beklenen ve planlanan görüşmeler sonrası 27 Eylül’deki Almanya ziyareti daha önemli ve anlamlı hale
gelecektir.
An be an, onu da takip ederek duyumlarımı, düşüncelerimi ve öngörülerimi paylaşmaya devam edeceğim.
Bu arada; iç siyasete dair geçen yazımda bazı konulardan bahsettiğim için burada girmedim. Ama Aralık ayı iç siyasete dair, belediye başkan adayları ve mini kabine revizyonu açısından ciddi sürprizler barındıracaktır.
Şimdilik bu kadar.
Ama yeni ve ilginç gelişmelere dair duyumlar aldıkça paylaşmaya devam edeceğim.
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar..