2023 Aralık ayı The Economist kapağı…
ABD Başkanlık seçimlerinden de bahsediyor…
Bir tarafta Trump diğer tarafta bir kadın…
Kısa bir süre sonra 2024’e girdik ve ilerleyen birkaç ay içinde Demokratların başkan adayı Biden olunca The Economist’in kapağındaki kadın silueti de neyin nesi dendi…
Fakat burası Amerika; az zamanda çok şey oldu ve bir şeyler değişmeye başladı.
Başkan adaylarını karşı karşıya getiren ve adeta gelenek haline gelen açık oturum normalde Temmuz-Ağustos ayında yapılırken bu defa Haziran sonunda yapıldı.
Mevcut Başkan ve Demokratların adayı Biden, Trump karşısında çok kötü bir performans sergiledi ve siyasetin ötesine geçilerek sağlık durumu ve adaylığı tartışılmaya başlandı.
Sonunda çekilmek zorunda kaldı ve yardımcısı Kamala Harris Demokratların yeni adayı olarak yarışa katıldı.
Amerikan basınında “Her şeye gülen kadın” diye zaman zaman ti’ye alınsa da başkanlık yarışına hızlı bir giriş yaptı ve 500 milyon doların üzerinde bir bağış toplandı.
Trump ile yaptığı ilk münazarayı da başarıyla geçerek, Demokratların geride olduğu yarışı at başı hale getirdi.
Şimdilerde kimilerine göre 3, kimilerince 5 ve hatta CNN Televizyonuna göre de 7 puan öne geçti.
Seçimlerin olacağı 5 Kasım tarihine kadar ne değişir ne değişmez onu bilemem(ki Harris’in kazanacağını düşünüyorum) ama Amerika’ya ilk kadın başkan hatta ilk Hint asıllı/siyahi ve kadın bir başkan geliyor gibi…
Yani The Economist’in kehaneti gerçekleşiyor sanki…
Arkadaşlar!
Son 5-6 yıldır küresel siyasette/ekonomide ve iniş-çıkış arzeden siyasal eğilimlerde ortaya çıkan ve çıkacak olan ekstrem/olağandışı hususları sizlerle paylaştım.
Harris konusunda da 7 Kasım 2020 tarihinde/Başkanlık seçiminden 3 gün sonra “Kamala Harris: İlk Kadın, İlk Siyahi Başkan Yardımcısı..” başlıklı yazımda şöyle demiştim:
“Çünkü kadın tesadüfen ilklerin kadını olmadı,
Spontane ve göz kamaştırıcı kişisel yeti ve başarıları nedeniyle bu özgeçmişi oluşturmadı.
Sanki özel olarak hazırlandı,
İlerletildi,
Ve bugünlere getirildi.
Haaa… Sakın ola ki; kadının bilgi, birikim, kapasite ve potansiyelini küçümsediğimi, "cinsiyetçilik" yaptığımı düşünmeyin.
Ama Amerika'da, böylesi ilklerin insanı olmak için sadece bireysel yetiler yetmiyor. Ve bunu konunun uzmanları iyi bilir.
Tüm bu yüzden ve özellikle "Kamala Harris" isminin altını kalınca çizdim.”
Hatta Biden’in başkanlığının 3. Yılında çekileceği ve Harris’in onun yerine geçeceği planlanıyordu.
Fakat yaşanan bazı konjonktürel ve stratejik gelişmeler nedeniyle Biden’in süresini tamamlaması ve Harris’in yeni dönemde aday olması uygun görüldü kanaatindeyim.
Arkadaşlar!
Amerikan seçimleri hem Amerika hem de dünya için her zaman önemli ve belirleyici olmuştur.
Dün öyleydi, bugün öyle ve yakın gelecekte de öyle olmaya devam edecek.
Ama küresel bazda başlayan ve devam eden “Yeni Dünya Düzeni” çerçevesinde baktığımızda emin olun ki Amerika’da bu yılın 5 Kasımında yapılacak seçim şuana dek yapılan en önemli seçim olacaktır dersek abartmış olmayız!
Neden?
Daha birkaç gün önce,
2011-2019 yılları arasında IMF başkanlığı yapmış,
Şimdilerde Avrupa Merkez Bankası Başkanlığını yürüten Christine Lagarde denilen kadının küresel ekonomi ve siyasete dair söyledikleri gerçekten ve oldukça manidar…
Aslında söylediği şeylerin pek çoğunu beş yıldır söylüyordum ama onun ağzından duymak durumun ete-kemiğe bürünmüşlüğünü göstermesi açısından oldukça önemli…
Kadın, 1920-2020 kıyaslaması yapıyor ve “1920’lerin Büyük Buhranı ile benzer koşullardayız” diyerek yerkürenin karşı karşıya olduğu büyük riske parmak basıyordu.
Uluslararası Para Fonu (IMF) toplantısında konuşan Lagarde, “1920’lerden bu yana en kötü pandemiyi, 1940’lardan bu yana Avrupa’daki en kötü çatışmayı ve 1970’lerden bu yana en kötü enerji şokunu yaşadık,” dedi.
Ne kastetti?
—1918-1920 arasında yaşanan ve yaklaşık iki yılda 50 milyon civarı insanın canını alan İspanyol Gribi Pandemisini,
—1940-45 arası yaşanan İkinci Dünya Savaşını,
—Ve 1973’de yaşanan Petrol Krizini…
Bunlar beter olaylardı ama daha beterini yaşadık diye de vurgulamayı ihmal etmeyen Lagarde, 1920’ler ve 2020’ler arasında dikkat çekici paralellikler olduğunu belirtti.
Her ne kadar şimdiki Merkez Bankaları daha bilgili/deneyimli ve krizler karşısında daha başarılı diye vurgu yapsa da özellikle yapay zeka ve bazı devletlerden daha güçlü hale gelen büyük teknoloji şirketlerinin yükselişinin kurumsal sektörün bazı kısımlarını para politikasına karşı daha az duyarlı hale getirebileceğini belirterek 1920’lere işaret etti.
Direk Google adını zikrederek benzeri teknoloji devlerinin, piyasalar ve Merkez Bankalarının para politikaları için büyük tehlikeler oluşturacağına parmak bastı!
2 sene içinde enflasyonla mücadelede başarı kazanılsa da yeni bir enflasyon riskine,
Rusya-Ukrayna savaşı üzerinden jeopolitik risklerin devamına,
Ve enerji fiyatlarındaki oynaklığın enflasyon üzerindeki etkisinin endişe verici boyutlarına parmak basması ise küresel ekonomik kriz olgusunun 2025 ve 2026’da daha yakıcı şekilde devam edebileceğinin ve 1929-30’da yaşanan Büyük Buhran etkisi oluşabileceğinin en büyük uyarısı idi.
Sonuç:
Öyle bir süreçteyiz ki adeta her şey ve herkes Amerikan seçimlerine endekslenmiş ve o vakti bekler vaziyette…
Ortadoğu ve İsrail’in sürdürdüğü devlet terörü ABD seçimlerinden sonra sanki 2. Lübnan savaşına evrilecek,
Pasifik yani Güney Asya daha da ısınacak,
Keza Rusya-Ukrayna savaşı farklı bir evreye girecek,
Büyük teknoloji şirketleri, devletler üzerinde daha büyük ve kapsamlı tahakküm oluşturmayı artıracak/hatta bazı ürünlerde küresel bazlı tekelleşmeler oluşacak,
Yeni bir küresel enflasyon dalgası veya tedarik zincirinde sorunlar çıkması veya özellikle gelişmekte olan ülke ekonomilerinde halkları perişan edecek krizler ihtimal dahilinde olacak,
Farklı bir evreye girecek Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle ve İsrail’in Ortadoğu’da alevlendireceği çatışmalar/savaşlar sebebiyle ve de İran/Pakistan/Afganistan/Çin/Tayvan bölgesinde yaşanacak istikrarsızlık yüzünden Avrupa’yı ve Türkiye gibi Avrupa hinterlandında olan ülkeleri de derinden etkileyecek göç dalgası oluşabilecektir…
Son olarak;
Son yazımda Türkiye olarak yaşadığımız ve içine düştüğümüz durumu özetlemiş ve acı bir özeleştiri babında bu durumu “derin ahlaksızlık” olarak tariflemiştim.
Bu yaklaşımıma şunu mu/bunu mu/onları mı kastettin diyenler ve hatta iktidarı mı/muhalefeti mi eleştirdin veya yaşanan/yaşatılan sorunlardan halkı mı sorumlu tuttun diyenler oldu.
Hayır arkadaşlar, hayır!
Kimseyi sorumlu tutmadım, herkesi sorumlu tuttum,
Kimseyi zemmetmedim kendi nefsime hitap ettim,
Münferit ve adres göstererek birilerini hedefe koymadım, tüm adresleri ve bütün müesses/kurumsal yapıları kastettim,
Herhangi bir toplumsal katmanı/seçmen kitlesini veya bir etnisiteyi vurgulamadım, Türkiye Cumhuriyeti çatısı altındaki bütüncül yapıya dönük söyledim,
İktidarı hedef almadım, iktidara/Erdoğan’a bariyer olanları/ayakbağı olanları ve iktidarın taşıyıcı kolonu olan Erdoğan’a doğru enformasyon/öneri ve danışmanlıkla gerekenlerin yapılmasında görevini ihmal edenleri/liyakat ve ehliyeti yetersiz olanları kastettim.
Muhalefeti kastetmedim; değişen muhalefetin değişmeyenlerine/statükocularına/sadece iktidar olmak için her yol mubah diyenlerine ve daha iktidar olmadan muktedirlik taslayanlarına vurgu yaptım.
Ama şaşırdım doğrusu…
Siyaset olarak/bürokrasi olarak/sosyoloji olarak ne çok arızamız/hatamız/noksanımız ve çiğ yemişliğimiz varmış ki bir dokunuşumla bin ah işittim!
Merak etmeyin Ağalar!
Hiç kimseye hiçbir şey demedim; kendi ahlakıma seslendim!
Bir sonraki Bir Portre yazımızda buluşmak ümidi ile Allah'a emanet olun sevgili okurlar.