3000 yıllık dünya geleneğimiz; Nevruz

Tabi bu yazımız vesilesiyle de yeni bir yılınızı ve Nevruz şenliğinizi kutlarım.
Nevruz, yüzyıllardan beri Orta Asya ve Ortadoğu’da yaşayan ulusların değişik amaç ve şekillerde kutladıkları geleneksel bir kültür olgusudur. Nevruz’un özünde ve mentalitesinde, baharla başlayan yeni bir yılın tazeliği ve heyecanı vardır. Uluslar, bu yeni yılın ilk gününün bahar heyecanını, çeşitli mitolojik ve efsanevi unsurlarla örüp, kendi örf ve gelenekleriyle kaynaştırarak yüzyıllar boyu devam ettirmişlerdir.

Yeni yılın ilk günü, yeni gün, anlamında olan Nevruz’un tarihi başlangıcı konusunda, eldeki yazılı ve sözlü kaynaklarda değişik bilgilere rastlanmaktadır.  Bu bilgiler, ulusların tarihleri, destanları, efsaneleri ve her çeşit geleneksel değerleri ile kaynaşıp bütünleştiği için, gerçek bilgileri ayırıp, değerlendirmek olanaksızdır. Bu nedenle, Nevruza ulusal veya dinî bir kimlik aramak yerine, onun yüzyıllar boyu halk arasında yaşayarak, nesilden nesile aktarılmasının nedenlerine ve amacına bakmak daha doğru olur kanısındayız. Zira çok geniş bir coğrafyada, her çeşitten din, dil, ırk ve kültüre sahip ulusların bu bayramı kutlayıp devam ettirmesi, onun kimliğinden çok, amaç ve yararları üzerinde durmanın toplumların barış ve mutluluğu için daha yararlı olacağı düşüncesindeyiz.

Nevruz,  genel anlamda bir  “doğa bayramı”dır. Baharın başlangıcı, hem insanın hem de doğadaki tüm canlıların organizmalarının kıpırdanışı, tazelenmesidir. Toprağın nefes alması ve mahsulün bolluğu dileğidir.  Bu nedenle, her şeyi ile toprağa bağlı olarak yaşayan eski toplumlar, daha çok verim alabilmek, daha çok mutlu olabilmek için, doğanın yenilendiği günü bayram kabul ederek, çeşitli geleneksel etkinliklerle kutlamaktadırlar.

Nevruzla ilgili bilgiler veren yazılı kaynakların sayısı oldukça sınırlıdır. Ayrıca bu bilgilerin ne kadar doğru ve güvenilir olduğu da tartışılabilir. Çünkü her kaynağın, Nevruzu kendi ulusunun tarihî, din ve geleneklerine adapte ederek kendisine mal etmeye çalıştığı dikkati çekmektedir. Bu nedenle Nevruz, tarihin her döneminde, çeşitli ulus ve coğrafyalarda ayrı ayrı renklerde karşımıza çıkmaktadır. Ancak asıl ve ortak olan bir şey var ki, o da Nevruz’un, belli bir takvime bağlı olarak baharın karşılanması ve kutlanmasıdır.

Nevruz takvimi ve Nevruz bayramı, yazılı ve sözlü kaynaklarda çeşitli olaylara ve kişilere bağlanmıştır. Şöyle ki; M.Ö. 7.Yüzyılda yaşadığı varsayılan Zerdüşt’ün kurduğu din olan Zerdüştlüğün kutsal kitabı  “Avesta” da Nevruz’dan “Ekin Bayramı” diye söz edilir. Kitapta ayrıca, Zerdüştler’in mahsul bolluğu için, yüce tanrı Ahura Mazda’ya sadaka ve kurban ver­mek yerine,  şarkı söyleyip bayram yaptıkları kaydedilir. Bu nedenle Zerdüştler, Nevruzu kendi örf ve gelenekleriyle bağlayarak, bir Zerdüşt bayramı olduğunu savunmuşlardır.

Nevruz, eski İran takviminde birinci ay olan Ferverdin’in ilk günüdür. Miladi takvimde 22 Mart’ın karşılığı olan bu gün, hasat zamanına rastladığı için, eski İran şahları halkla birlikte bayram olarak kutlar, halka armağanlar dağıtır, dilek ve isteklerini yerine getirirlerdi.

Türkler’in İslamiyeti kabul etmeden önce,  bahar aylarında açık arazilerde, ekin ve mahsulün bol olması dilek ve temennilerini ifade etmek için çeşitli etkinlikler yaptıklarını, hatta Oğuzlar’ın, bahar ayının başlangıcını yılın başı olarak kabul ettiklerini bazı kayıtlardan öğrenebiliyoruz. Türkler’de Nevruz geleneği, Anadolu’da biçimlenip, yaygınlaşmıştır. Özellikle Alevî ve Bektaşî toplulukları Nevruz’u, Hz. Ali’nin doğum günü ve Hz. Fatma ile evlendiği gün olarak kabul ederek ayrı bir önem verirler.

Osmanlılarda padişahlara ve devletin ileri gelenlerine “Nevruziyye Pişkeşi” adıyla çeşitli armağanlar verilirdi. Divan şairleri de padişahlara  “Nevruziyye” kasideleri sunarlardı. Yine Osmanlılarda Nevruz bayramında türlü baharat ve kokulu otların karışımıyla hazırlanan ve “Nevruziyye” denilen mesir macunu yemek âdeti vardı.

Mesir macunu geleneği günümüzde de devam etmekte ve Manisa’da her yıl bahar ayında “Mesir Şenlikleri” yapılmaktadır.

Millattan önceki yıllardan beri hemen hemen bütün Orta Asya ve Ortadoğu ulusları, güneşin Hamel (Koç) burcuna girip, gece ile gündüzün eşit olduğu 22 Mart’ı tabiatın canlanması olarak bayram edip kutlarlar.

Selçuklu Sultanı Melikşah, takvimde değişiklik yaptırarak yılın ilk gününün 15 Mart’a, yani Nevruz ayına gelmesini sağlamıştır.

Ömer Hayyam ( XI-XII. yüzyıl ), “ Navrûz- nâma” adlı eserinde,  “Cemşid bu günün bayram olmasını ve yeni yılın ilk günü kabul edilmesini ferman ettiğini...”  kaydetmektedir.

Genceli Nizami’nin ( 1150-1214)  “İskender-nâme”sinde  ve Ali Şir Nevai’nin  (1441-1501)  “Seddi İskender” adlı eserinde, Nevruz’un büyük halk bayramı olarak kutlandığı bildirilmektedir.
İran şairi Firdevsi’nin ünlü “ Şehnâme” adlı uzun manzum destanı, Farsların, Arap ve Türklerden daha üstün bir ırk olduğu iddiasını kanıtlamak için yazılmış bir eserdir. Destandaki olaylar genel olarak,  İran - Turan (Türk)  mücadelelerini anlatmaktadır. Birçok efsane, menkıbe, rivayet ve hayal unsuru motiflerle, gerçek dışı olayları anlatan destanda, tarihi kişilerin yanında, hayalî kahramanlara da geniş yer verilmiştir.

Şehnâme’de karşılaştığımız bir olay, Kava efsanesidir. Bu efsaneye göre; zalim bir Arap hükümdarı olan Dahhak, hastalanır, vücudunun her tarafından ejderhalar çıkmaya başlar. Hekimler bir çare bulamaz. Bir gün, tabip kıyafetinde gelen Şeytan, onun insan beyni yerse iyileşebileceğini söyler. Bunun üzerine Dahhak, halkından her gün iki kişiyi öldürterek beynini yer. Bu kişiler arasında Kürt kavminden demirci Kava’nin onyedi oğlu da vardır. Halk, Hükümdara karşı ayaklanır. Oğulları Dahhak tarafından öldürülen demirci Kava da bu isyanın elebaşlarındandır. Dahhak’ın saltanatına son veren halk, bu günü bayram olarak kutlar. Firdevsi destanında, Dahhak’ın hükümdarlığının “bin yıldan bir gün noksan” sürdüğünü kaydeder.

Yukarıda görüldüğü gibi Dahhak ve Kava olayına bağlanan Nevruz geleneği, tamamen fantastik unsurlarla bezenmiş, hayalî ve efsanevî anlatmalara dayandırıl­maktadır. Şöyle ki, Firdevsi’nin, bir yandan Türk kahramanı Afrasyab’ın,  Fars hükümdarı Keyhüsrev tarafından öldürülmesinin, diğer taraftan da zalim hükümdar Dahhak’ın zulmünden kurtuluş gününün Nevruz bayramı olarak kutlandığını söyleyerek çelişkiye düştüğü görülmektedir. Zira Nevruz bayramının menşei, aynı eserde tamamen farklı iki olaya bağlanmıştır.

Nevruz bayramının çıkışı, amacı ve geleneği ile ilgili çok eski devirlerden beri halk arasında yaygın olan pek çok inanış ve rivayetlerin olduğu görülmektedir. Bu inanış ve rivayetlerden bazıları şunlardır:

Hz. Adem’in yaratıldığı gündür. Bütün insanoğlunun bayramıdır.
Dünyanın yaratıldığı gündür.
Nuh Peygamber’in gemisinin Tufandan sonra karaya oturduğu gündür. Kâinattaki tüm canlı varlıkların kurtuluş bayramıdır.

Hz. Muhammed’e peygamberlik eriştiği gündür.
Yunus Peygamber’in balığın karnından kurtulduğu gündür.
Hz. Ali’nin Halife olduğu gündür.
Türklerin Ergenekon’dan çıktığı gündür.
Dünyadaki bütün nebatatın dirildiği gündür.

Görüldüğü gibi halkın Nevruz’la ilgili görüş, inanış ve düşünceleri oldukça değişiktir. Yazılı kaynaklardaki sınırlı bilgiler de, efsane ve rivayetlere dayandırılmış sağlıksız bilgilerdir. Bu nedenle, yukarıda da söylediğimiz gibi Nevruz’un çıkışı konusunda söyleyeceklerimiz birer varsayımdan öteye gidemeyecektir. Aslında, yine belirttiğimiz gibi,  bu konu pekte önemli sayılmamalı. Önemli olan Nevruz geleneğinin yüzyıllardan beri pek çok folklorik unsuru özünde taşıyarak halk arasında devam edip gelmesi, amacı ve mentalitesidir. Çünkü her toplum Nevruz’u kendisine mal ederek, kendi düşünce ve inanışının mantığı çerçevesinde yorumlamaktadır.

Berdüştlükten İslamlığa, Şamanizmden,  Kıptiliğe kadar birçok din, inanış, tarikat, mezhep ve hatta kişiler, Nevruz’a kendi rengini vurmaya, kendi örf, âdet ve inanışlarıyla bağdaştırmağa çalışmışlardır. Ancak Nevruz, hiçbir dinî inanışın etkisi altına girmeden, doğa sevgisine ve zenginliğine dayalı, insanların barış ve hoşgörü içerisinde bayram yapmalarını savunan bir halk düşüncesinin ürünüdür.
Yüzyıllardan beri çeşitli din ve ırklara mensup uluslar tarafından geleneksel yöntemlerle sürdürülen Nevruz bayramı, sadece İran’da millî bir hüviyet almış ve devlet tarafından resmi bir şekilde kutlanmaktadır.

Nevruz geleneği ve bu geleneği oluşturan folklorik unsurlar, halkbilimi çalışmalarında oldukça önemli bir yer tutar. Bayramların kutlama şekilleri, sergilenen seyirlik oyunlar, halkın ferdî beceri ve yeteneklerinin gösterildiği güreş, at binme, cirit, kement ve kılıç oyunları ile koç ve boğa dövüştürme, boyalı yumurta tokuşturma, halk şâirlerinin atışma ve yarışmaları, genç kız ve oğlanların mâni atışmaları vb. Nevruz geleneğinin önemli halk kültürü unsurlarındandır.

Halk arasında yaşamakta olan Nevruz bilmeceleri ve Nevruz mevsimi ile ilgili atasözleri ve deyimler,  halkın Nevruz konusundaki düşünce ve inanışlarını ortaya koymaktadır.

Nevruz bayramlarında, özellikle gençler bir niyet tutarak, gizlice komşularının kapı veya bacasını dinler, içerideki konuşmalara göre niyetlerini yorumlarlar.

Gece damlarda ateş yakılarak üzerinden atlanır. Nevruz ateşinin üzerinden üç defa atlayanın, bütün dert ve hastalıklardan kurtulacağına inanılır. Bolluk ve bereketin geleceği inancıyla, hayvan ahırlarının bacasından içeriye ateş parçaları atılır.

Nevruz geleneğinin bir başka boyutu da, manzum ürünlere yansımasıdır.  Halk ve divan şairleri çeşitli eserlerinde Nevruz bayramını çeşitli yönleriyle dile getirmiş, terennüm etmişlerdir. Osmanlılar başta olmak üzere, hemen hemen bütün Türk devletlerinde divan ve halk şairleri, Nevruz bayramlarında, padişahlara ve devlet büyüklerine Nevruziyye kasideleri ve koşmalar sunarak bahşiş alırlardı.

Halk şairlerinin Nevruz bayramlarında dile getirdikleri doğa ve bahar tasvirleri, halk edebiyatımızda oldukça geniş bir yer tutmaktadır.

Nevruz bayramları için söylenmiş olan bu renkli, tablo gibi manzumelerden bazı örnekler aşağıya alınmıştır.

OGÜNhaber