Türk'ün tarihsel hikayesi 'Umut ve Korku Arasında Beka Meselesi'

Devlet, Türk zihinsel ve duygusal dünyasında, can, mal, vatan, din, namus vs. tüm diğer unsurların varlığının teminatı olarak kabul edilir.

‘Dil’in toplumsal zihinde belirleyici, tanımlayıcı ve anlamlandırıcı özelliği bilimsel olarak herkesin kabul ettiği bir durumdur. Devlet olgusunun yukarıda izah ettiğimiz Türk Milletin zihninde kültüründe ne anlam ifade ettiğinin ve en önemli taşıyıcısı olan dilimizde de kendini nasıl  ortaya koymuş olduğu ortadadır.

Devlet ebed müddet’ ‘Devlet başa kuzgun leşe’ gibi dilimize yerleşmiş pek çok söz, deyim ve atasözü Devlet olgusunun tarihsel kültürümüz ve zihinsel yapımızın başat olgusu olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu durum Türk zihninde Devlet’in varlığının ve devamının sağlanmasının da en önemli hedef amaç ve sorun olduğu gerçeğini de ortaya çıkarmaktadır. Çünkü, birey ve toplumların en değer verdiği şeyi, en çok korumak ve kollamak istemesinden daha doğal bir şey olmayacağı da bir gerçektir.

Tarih boyunca devletler kurmuş, devletsiz kalmamış bir toplum, millet olarak Türk Milleti, 16 büyük devlet kurmakla övünürken aynı zamanda kurdukları bu 16 büyük devletin de yıkıldığı gerçeği ve korkusunu da bilinçaltlarında yaşamaktadırlar. Bu nedenledir ki; ‘tarih boyunca devletsiz kalmamış her büyük Millet gibi Türk Milleti’ de her zaman Beka sorununu ciddiye almış ve bu sorunla yaşamak zorunda kalmıştır.

Hele ki, Anadolu gibi, bilinen tarih boyunca dünya siyasal ve kültürel coğrafyasını şekillendiren bir vatana sahip olduklarından bu yana Türk Milleti, her daim bir varlık tehditi ve beka sorunu ile yaşamak zorunda kalmıştır. Anadolu’nun fethinde Bizans, daha sonra Moğol, Haçlı, Fars vs tehditlerle varlık ve beka mücadelesi veren Türk Milleti ve Türk siyasal aklı için, beka meselesi ve beka tehditi hep diri kalmıştır.

Özellikle, önce Balkanların kaybedilmesi sonrasında Ortadoğu-Arap coğrafyasının kaybı Türk Milleti ve Türk Siyasal aklında ve bilinçaltında son yurt olarak kabul edilen Anadolu Coğrafyasında her an bir varlık ve beka sorunsalı ile karşılaşmak durumunda kalındığı ve kalınacağı gerçeğini iyice yerleştirmiştir.

Bu tarihsel gerçeklik dışında Türk Milleti’nin zihinsel ve kültürel dünyasının başat meselesi olan Beka meselesinin oluşmasında elbette ki bir başka tarihsel gerçeklik te çok önemli bir rol oynamaktadır. Hemen hemen Türklerin tüm grupsal davranışlarına etki eden toplumsal genetik bir kod olarak kabul edilecek bu faktör Erol Göka’nın deyimiyle ‘Türk’ün Göçebe Ruhu’ dur.

Göçebe geleneğimizin, dün olduğu gibi bugün de toplumumuzun grup davranışının temel belirleyicilerinden olduğu gerçeğini hesaba katmadan, ülkemizde hiçbir toplumsal ve siyasal olgunun analiz edilemeyeceğini kabul etmek gerekmektedir. Göçebelik, görünüşte ortadan kalkmış ama kollektif bilincimizde ve toplumsal zihinsel ve psikolojimizde var olmaya devam etmektedir. Göçebeliğin Türk grup davranışının bugün de en önemli unsurları arasında bulunduğu bu durum Türk toplumsal bilicinde ve Türk
Siyasal aklında belirleyici etkisini sürdürdüğü yadsınmaması gereken bir gerçektir.

Mekan, yurt, vatan insan ve toplumlar için özel anlamlar taşıyan, sosyal, zihinsel, duygusal, davranışsal olarak yaşamları, bireyleri ve toplumları etkiler ve biçimlendirir. İnsan ve toplum yaşadığı çevre, toprak, vatan, yurt ile ilişkisinde kendini ve mekanı tanımlar, anlar, anlamlandırır. Birey ve toplum kendi kimliğini ve kişiliğini oluştururken aynı zamanda mekanın kimliği ve kişiliği oluşur. Bu zihinsel ve psikolojik durum ‘aidiyet’ hissini, bilincini oluşturur.
 
Göçebe zihin iki çelişkili durumu bir arada yaşar, biri korku diğeri umuttur. Geldiği yere, geleceğe dair içinde büyük bir umut besleyen göçen, aynı zamanda geldiği yerde ne ile karşılaşacağı, geldiği yerde ne tür tehlikelerle karşılaşacağına dair de içinde korku taşır.

Türk’ün göçebe ruhunda, zihninde ve tecrübelerinde yer kalıcı olarak yer eden ve tabir caizse toplumsal genetik kodlarına işlenen ve Devlet’i olmayan hiçbir toplumun yaşamını devam ettiremediği ve yok olup gittiği Anadolu’yu yurt edindiği günden bu yana yaşadığı ve bir kısmını özetle yukarıda sıraladığımız tecrübeler, Türk Milleti için varlık sorununu ve dahi beka sorununu hep diri tutmuş ve bunu Devlet’in varlığı ve bekası ile ayrılmaz bir biçimde eklemlendirmiştir.

Türk için beka meselesi bulunduğu coğrafyanın bereketinin, göz kamaştıran potansiyelinin çekim gücünün ürettiği dış ilginin zemin hazırladığı tarih boyunca yüzyüzekaldığı riskler bütünüdür. Ülke tarihinin her aşamasında diri, canlı bir hassasiyet ölçüsüdür.

Beka meselesini hafife almak tarihi ‘şark meselesi’ni, ‘Sykes-Picot Antlaşması’nı yok saymak, bilmemek, görmezlikten gelmek demektir.

Türk Milleti ve Türk Devleti için beka ve varlık meselesi, genelde tüm tarihi boyunca özelde de Anadolu’daki tarihi boyunca, bazen azalan,bazen artan, bazen de tarihimizde ve genetik kodlarımızdaki tecrübeler dolayısıyla fazlaca abarttığımız ancak her zaman varlığı tartışmasız bir gerçeklik olan bir meseledir.
OGÜNhaber