Savunma saldırıyor!..

‘’Burada ortaya çıkan sonuç adaletin renk skalasında sarı ve lacivertin olmadığıdır. Ama unutulmaması gereken husus "SUÇLULARIN BERAAT ETTİĞİ YERDE YARGIÇLAR HÜKÜM GİYER" sözünün gerçekliğidir.‘’ (Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım)

Platon hocası Sokrates’in savunmasını kaleme alarak, bir erdem savaşçısının haksızlıklar karşısında dik duruşunu ölümsüzleştirmiştir. Platon bu ünlü savunmasına "Beni suçlayanların üzerinizde nasıl bir etki bıraktıklarını bilemem, Atinalılar; ama öylesine inandırıcı konuştular ki, neredeyse bana kendimi unutturdular ve gene de söylediklerinin hemen hemen tek bir sözcüğü bile doğru değil."

3 Temmuz sabahı tüm Türkiye özellikle de Fenerbahçe'liler bir şokla uyandılar. Son maçının son dakikasına kadar mücadele ederek kazandıkları şampiyonluğun şike ile kazanıldığı iddia ediliyordu. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ve yöneticiler şike yapmak, çıkar amaçlı örgüt kurmak gibi suçlamalarla gözaltına alınıyordu.

Devam eden günlerde gizlilik kararına karşı soruşturma içerisindeki suçlama unsurları basına birileri(!) tarafından servis ediliyor ve evrensel bir hukuk kaideleri olan, masumiyet karinesi ve savunma hakkı yok sayılarak, yargısız infazla Aziz Yıldırım’ın kaç yüzyıl ceza yiyeceğine dahi karar veriliyordu.

Tıpkı yukarıda alıntıladığımız Sokrates’in savunmasının başında dediği gibi suçlayanlar kamuoyunda öyle bir baskı oluşturmuşlardı ki, insanların bildiklerini unutturmaya çalışıyorlardı. Başkan Aziz Yıldırım’ın cezaevinden masumiyetini haykırması ve hakkındaki iddiaların tek bir sözcüğünün dahi doğru olmadığını söylemesi Fenerbahçe’liler hariç kimse tarafından işitilmek dahi istenmiyordu.

Ve nihayet yaklaşık 8 ay sonra Başkan Aziz Yıldırım Mahkeme’ye çıktı. Söz artık savunmanındı. Aziz Yıldırım’ın savunması, bilindik savunma tarzının dışında idi.

Bu savunma tarzı bana  ‘Savunma sanatının sıradışı ustası dünyaca ünlü sıradışı avukat Jacques Verges’in Sokrates’İn savunmasından etkilenerek oluşturduğu Kopuş Savunması’ teorisini hatırlattı.

Jacques Verges, ‘Savunma Saldırıyor’ adlı ünlü kitabında şöyle der: …Kimsiniz? Neyi temsil ediyorsunuz? Nedir tarihsel olarak varlık nedeniniz? Bunlar yargıçların, savcıların ve sanıkların her davanın eşiğinde kendi kendilerine sormaları gereken sorular.

Savunma politikasında her zaman iki yöntem olmuştur: Varolan adalet mekanizmasını kabul eden uyum savunmaları (Dreyfus, Challe) ve yeni bir gerçekliği gözler önüne sermeyi hedefleyen kopuş savunmaları (Sokrates, Dimitrov). Birinciler kafalarını kurtarırken, ikinciler davalarını kazanmışlardır.

Davaların, mahkeme salonunun dört duvarı arasında kalmadığı, dünyanın gözleri ve kulakları önünde yer aldığı günümüzde, hem davasını kazanıp hem de kafasını kurtaranların sayısı artmaktadır. “Uygarlık”larının ve ellerinde tuttukları öldürme gücünün verdiği güvenle davranan tuzukurular, “adaletlerinin” geçerliğinin kalmadığını, tek söz söyleme hakkının kendilerinde olmadığını anlamalıdırlar artık.”

Jacques Verges, teorisinde önemli olan, dava konusu somut olay değildir. O, dava konusu samut olayı büyük resmin bir parçası olduğunu düşünür ve dikkatleri büyük resme çekmek gerektiğini düşünür. Büyük resim ‘Sistem’dir. Kopuş Savunması’nda Sistem sorgulanır. Verges’in Savunma Saldırıyor isimli kitabındaki açıklamalarından da anladığımız üzere ‘kopuş savunması’ adını verdiği savunmalarda düzenin kendisini sorgular, sanığın mevcut düzen içindeki suçluluğunu kabul eder, fakat söz konusu davranışı suç kabul eden düzenin kendisinin kemikleşmiş bir şiddet ve dışlama üzerinde yükseldiğini ve yapısal olarak suçu mümkün kılan, hatta yer yer onu kaçınılmaz hale getiren yönüyle de düzenin suça ortak olduğunu ve sorgulanması gerektiğini göstermeye çalışmaktadır. Bu yönüyle mahkeme salonu düzenin açıkça sorgulandığı bir ‘sahne’, dava da düzen ile düzen karşıtlarının rollerini paylaştıkları bir ‘orkestra’dır. Verges ‘Savunma Saldırıyor’ derken, aslında bir saldırganlığı değil, adaleti katledip kanını hukuk kılıfıyla gizlemek isteyenlere karşı dik bir duruşu ifade etmektedir.

Başkan Aziz Yıldırım’da savunmasının pek çok bölümünde Kopuş Savunması usulünü uyguladı.

Başkan Aziz Yıldırım, savunmasına  Türkiye’deki yargı sistemini ve soruşturma sürecindeki gayri ahlaki, gayri hukuki unsurları ima ederek şu sözle savunmasına başladı: "Sayın Başkan Sayın Üyeler, Adalet topaldır; ağır ağır yürür, fakat gideceği yere er geç ulaşır." düşüncesiyle sekiz ay sonunda Sayın Mahkemenizin huzurlarındayız. 3 Temmuzdan bu yana yaşananlar ve yaşatılanlar, hepimizin malumudur. Soruşturma süresince evrensel hukuk kuralları ve masumiyet karinesi açıkça ayaklar altına alınmış ve Anayasa güvencesindeki tüm haklarımız açıkça gasp edilmiştir. Gizlilik kararları ihlal edilmiş; avukatlarımızın dahi alamadığı tüm bilgi ve belgeler özel hayatın gizliliği kuralı çiğnenerek basına açıkça servis edilmiştir. Tüm kamuoyunun, sadece polisin istediği ve kendine göre değerlendirip sunduğu tapeleri gün be gün takip etmesi sağlanmış; böylece Aziz Yıldırım ve arkadaşları toplum önünde itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır.’’ … belge ve delil olarak sunulan telefon kayıtları, 4 Temmuz 2011 tarihinden itibaren her gün gazete sayfalarında, internet sitelerinde ve TV kanallarında yayınlandı. Dosyada gizlilik kararı vardı ancak kimsenin gizlilik kararına uymuyor olması ile ilgili hiçbir işlem yapılmıyordu. HALBUKİ HALEN SORUŞTURMASI DEVAM EDEN MİT DOSYASINA GİZLİLİK KARARI UYGULAMASI YAPILIYOR, BASINA HİÇBİR BİLGİ VERİLMİYOR. BU DA, BİZLERİ KARALAMAK ADINA BİLGİLERİN KASITLI OLARAK MEDYAYA SIZDIRILDIĞININ EN GÜZEL ÖRNEĞİDİR.’’

Bu sözler, bu süreçte en temel insan haklarından olan savunma hakkı ve yine en temel hukuk kurallarından olan masumiyet karinesini hiçe sayanlara ve buna müsaade edip göz yumanlara karşı, tarafsız-bağımsız ve adil olması gereken yargılama sürecini ihlal eden ilgili ve yetkililere karşı bir tokattı.  Suratları köseleye dönmüş olan arsız hadsizler bu tokatı hissettiler mi bilemeyiz.

Aziz Yıldırım, savunmasının ileri aşamalarında hep Jacques Verges’in dediği gibi, Sistem’i sorguladı. Türk Hukuk sistemini ve Türk Futbol Sistemini. Bu durum kimi artniyetliler ve yine kimi anlama özürlüler tarafından kendini savunmuyor başkalarına saldırıyor diye eleştirilmeye çalışıldı. Ama anlayan anladı ve mesaj yerine ulaştı.

Aziz Yıldırım, savunmasında soruşturmanın önündeki perdeyi aralayıp, dikkatleri suçlayıcıların perdenin arkasında gizledikleri büyük resme çevirmeye çalıştı. Önemle ve ısrarla belirtirim ki, bu operasyon Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım’a karşı yürütülen bir operasyondur. Her ne kadar huzurunuzda Fenerbahçe’nin değil, sadece şahısların yargılandığı gibi bir algı yaratılmaya çalışılsa da, yargılanan bu şahısların Fenerbahçe’nin başkan ve yöneticileri olduğu, bu şahıslara isnat olunan her asılsız eylem nedeniyle Fenerbahçe Spor Kulübü’nün sorumlu tutulacağı gerçeği unutulmamalıdır.’

Başkan Aziz YıldırımAncak konu şike ve teşvik meselesi değildir. Bugün konu Türk sporunu ele geçirme operasyonudur.’ diyerek deyim yerinde ise aslında ‘Kral Çıplak’ diyor.

Aziz Yıldırım savunmasında yine büyük resimdeki bir büyük çelişkiye de dikkat çekmiştir. ‘Sayın Cumhurbaşkanı, 6222 sayılı Yasanın kişilere yönelik özel bir düzenleme olduğunu söyleyip, bu yasayı veto etti. Ancak Cumhurbaşkanlığı ve MİT yasasını özel bir düzenleme olmadığını düşünerek hemen imzaladı.’ Bu eleştiri belki de, görmezden gelinmeye çalışılan ama maalesef sistemin en üst seviyelerine kadar sirayet etmiş kişiye ve olaya göre farklı muamelelere maruz kalmaya alışan halkın haline tercüman olan bir sistem eleştirisidir.

Yine ülkemizde pek çok olayda ve yine özellikle bazı yargı süreçlerinde görülen bir olumsuzluk olan eşitsizlikleri hatırlatırcasına (Trabzonspor, Galatasaray gibi takımlar hakkındaki şüpheler görmezden gelinmesine rağmen, Fenerbahçe ile ilgili en ufak şüphe dahi suçluluk ispatı gösterilmesini dile getirmiştir) ‘’Burada ortaya çıkan sonuç adaletin renk skalasında sarı ve lacivertin olmadığıdır. Ama unutulmaması gereken husus "SUÇLULARIN BERAAT ETTİĞİ YERDE YARGIÇLAR HÜKÜM GİYER" sözünün gerçekliğidir.‘demiştir.

Aslında baştan sona başta suçlayıcılar olmak üzere, soruşturma sürecinin başından beri yargısız infaz yolunu seçenlere meydan okuyan Başkan Aziz Yıldırım, ‘FENERBAHÇE’NİN 1 LİRASINI ZİMMETİME GEÇİRDİĞİM İSPATLANIRSA KENDİMİ ÖLÜMLE CEZALANDIRIRIM. ANCAK BANA BU SUÇU ÖNGÖRENLERDE DE AHLAK VARSA ONLARIN GÖREVLERİNDEN İSTİFA ETMELERİNİ BEKLEMEKTE TABİİ HAKKIMDIR.’

Savcı Mehmet Berk, İBRAHİM AKIN’A "EVDE KÜÇÜK ÇOCUĞU OLDUĞUNU HATIRLATARAK ONU GÖRMEK İSTEYİP İSTEMEDİĞİ ŞEKLİNDE BİR SORUYLA KENDİSİNİN İSTEDİĞİ ŞEKİLDE İFADE VERMESİNİ, ANCAK BU ŞEKİLDE İFADE VERMESİ DURUMUNDA EVE GİDEBİLECEĞİNİ" SÖYLÜYOR…’’

 ‘’…Sayın Savcı da bilmelidir ki, olmayan suçları işkenceyle, dayakla, hakaretlerle çeşitli baskılar ve kamuoyunda kafa karışıklığı yaratarak meydana getiremezsiniz….’’

‘’….YÜZ YILLIK ÇINAR OLAN FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ’NÜN KADERİYLE OYNAYACAKSINIZ AMA İŞİNİZE GELMEDİĞİNDE HAYALİ SUÇLAR YARATMAYA ÇALIŞACAKSINIZ. TARİH BUNLARI YAPANLARI AFFETMEYECEKTİR. SOKRATES "SORGULANMAMIŞ BİR HAYAT YAŞAMAYA DEĞMEZ" DEMİŞTİR, TEMENNİM BİZİ SORGULAYANLARINDA HAYATLARI SORGULANIR. O ZAMAN BU SÖZÜN NE ANLAMA GELDİĞİNİ ANLARLAR.’’

Elbette Başkan Aziz Yıldırım kendisi ve dolayısı ile Fenerbahçe aleyhine savıcının hazırladığı iddianamede yer alan somut suçlamalara ilişkin de geniş ve tatmin edici bir savunma yapmıştır. Bu normal olandır. Ama önemli olan ve etkisi ülke sınırlarını aşan savunmadaki en önemli ve dikkat çekici yönler, Jacques Verges’in Kopuş Savunması olarak adlandırdığı tarzdan örnekler sunduğu yukarıda bazı örneklerini sunduğum kısımlardır.

Çünkü Jacques Verges’in Savunma Saldırıyor kitabında da dediği gibi, Verges: “Kopuş savunmasında, sanık Sokrates gibi yapar, farklılığını öne sürer. Sokrates döneminde, biliyoruz ki bu tür davalar sanığın felaketiyle sonuçlanırdı. Ama o günden bugüne çok şey değişti. Bugün hiçbir önemli olay yoktur ki Pekin’de geçmiş olup Paris’te yankılanmasın, yorumlanmasın. Çünkü eğer sanık (fikri olarak) teslim olmamışsa, farklılığını öne sürüyorsa, dünyadaki bütün dostlarını etrafında toplar...”

 

OGÜNhaber