Fransa'nın düşünce ve ifade özgürlüğüne ihanet edercesine, sözde ermeni soykırımını kabul etmeyenlere yönelik hapis ve para cezasını öngören yasa teklifinin, tam da başını Fransa'nın çektiği Avrupa Birliği ülkeleri tarafından Türkiye'nin düşünce özgürlüğü açısından çok şiddetli eleştirilere tabi tutulduğu bir döneme denk gelmesi, 'bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu' atasözünü akla getirdi.
Çünkü Fransa, Düşünce ve ifade özgürlüğü ilkesini,1789 Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirgesi ile yazılı bir metinle açıklayan ve kabul eden ilk modern devletlerden biridir.
Aydınlama Felsefesinin tarihsel kökenlerini oluşturan Yunanlı filozoflar, 'insan nedir?' sorusuna, 'insan düşünebilen bir varlıktır' şeklinde cevap vermişlerdir.
İslam düşüncesi açısıdan da, insan yaratılmışların en şereflisidir. Bunun nedeni ise, hisleri ile iyiyi, iradesi ile faydalıyı ünsiyeti ile adaleti, düşünebilme yetisi ile doğruyu seçme fırsatının yalnızca insana verilmiş olmasıdır.
a)Düşünce ve ifade özgürlüğüne ilişkin uluslar arası belgelerdeki düzenlemeler
Yazının başında değindiğimiz 1789 Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirgesi'nin 11. maddesinde ifade hürriyeti ; ''Düşünce ve fikirlerin serbest şekilde açıklanması insanın en değerli haklarından birisidir. Bundan dolayı her vatandaş serbestçe konuşabilir, yazabilir ve bunları yayınlayabilir. Ancak kanunda belirtilen bu hürriyetin kötüye kullanılmasından sorumludur.'' şeklinde düzenlenmişir.
1948 tarihli Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 19. maddesinde ise, düşünce ve ifade özgürlüğü; '' her ferdin fikir ve ifade hürriyetine hakkı vardır. Bu hak ve fikirlerinden dolayı rahatsız edilmemek, memleket sınırları sözkonusu olmaksızın bilgi ve fikirleri her vasıta ile aramak, elde etmek ve yaymak hakkını gerektirir.'' denilmektedir.
Beyannamenin 30. maddesinde de; '' işbu beyannamenin hiçbir hükmü, herhangi bir devlete, zümreye veya ferde bu beyannamede ilan olunan hak ve hürriyetleri yok etmeye yönelik bir faaliyete girişme veya eylemde bulunma hakkını verir şeklinde yorumlanamaz.'' denilmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesinde de; '' Her fert ifade ve izhar hakkına sahiptir. Bu hak içtihat özgürlüğünü ve resmi makamların müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın, haber veya fikir almak veya vermek serbestisini içerir…'' hükmü yer almaktadır.
Fransa Ulusal Meclisinin kabul ettiği, Sözde Ermeni Soykırımının inkarını suç sayarak, hapis ve para cezası ile cezalandırmayı öngören bu yasa, Birleşmiş Milletler Evrensel Beyannamesinin 30. maddesini açık bir şekilde ihlal etmekte, Demokrasi ve tüm diğer özgürlüklerin temeli kabul edilen düşünce ve ifade özgürlüğü, Fransa'da bir yasa ile ('resmi makamların müdahalesi' ) ortadan kaldırılmak istenmektedir.
Düşünce ve ifade özgürlüğünü tamamen ortadan kaldıran bu yasa yalnızca Türkiye'nin sorunu değildir. Birleşmiş Milletler üyesi ve bu sözleşmeye imza koyan tüm ülkelerin, insanlığın ulaştığı değerleri yok sayan bu yasaya tepki göstermesi gerekmektedir. Bu yasa öncelikle uluslar arası bir skandaldır ve insanlık tarihi açısından bir utanç vesikasıdır!..
Bu yasanın düşünce ve ifade özgürlüğünü sınırlayan ulusal ve/veya uluslar arası belge ve sözleşmelerde de bir dayanağını bulmak olanaksızdır.
b)Düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasına ilişkin uluslar arası belgelerdeki düzenlemeler
Düşünmek, insanın iç alemine özgü bir olgudur. İç aleminde kaldığı sürece mutlak ve sınırsız olan düşünce ve kanaat hürriyeti mutlak ve sınırsızdır.
Hukukun açıklanmamış düşünce ile ilgisi yoktur. Düşüncenin açıklanması, dış dünyada vücuda gelen bir davranış olduğu için hukukun alanına girer. Düşüncenin açıklanması, toplum hayatını ilgilendirdiği andan itibaren hukukun sahasına girer ve toplumsal yaşayışın gerektirdiği bazı sınırlandırmalara bağlanabilir.
Düşüncenin açıklanması yani ifade özgürlüğü esasen iki tür sınırlama ile karşı karşıyadır. Bunlardan ilki; bireyleri korumaya yönelik sınırlamalardır. Bu sınırlama gerekliliğine ilişkin olarak pek fazla bir ihtilaf oluşmamaktadır. Bir diğer sınırlama nedeni, kamuoyunu, kamu düzenini başka bir deyimle devleti korumaya yönelik sınırlamalardır ki; tartışmalar bu nedenle yapılan sınırlandırmaların boyutlarına yöneliktir.
Düşünce özgürlüğü, demokrasinin ve hak ve hürriyetlerin temeli ve omurgasını teşkil eder.
Bu nedenle sınırlandırmaların keyfi değil, hukuki olması gerekmektedir. Burada en önemli ilke 'ölçülülük' ilkesidir. Kamu düzeninin korunması daha yumuşak bir araçla mümkün gözüküyor iken, eğer kamusal otorite daha sert bir araç kullanılırsa ''ölçülülük ilkesi'' nin aşımı oluşmuştur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesinin, 2. fıkrası; '' Kullanılması ödev ve sorumlulukları da getiren bu hürriyetler, demokratik bir toplumda zorunlu önlemler niteliğinde olarak milli güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin, düzenin korunmasının, suçların önlenmesinin, genel sağılığın ve ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli haberlerin açıklanmasının engellenmesi veya yargı erkinin üstünlüğünün ve tarafsızlığının sağlanması için kanunla belirli merasim, koşul ve müeyyidelere bağlanabilir.'' gibi, İfade hürriyetinin sınırları anlamında bir takım kıstaslar belirlemişir.
Düşünce ve ifade özgürlüğünün kamuyu ve devleti korumak amacıyla sınırlandırılmasında kabul edilen en önemli kriterlerinden biri de, Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkemesi tarafından geliştirilen 'clear and present danger'' (açık ve yakın tehlike) kriteridir. Bu kararında A.B.D Yüksek Mahkemesi, her fiilin içinde gerçekleştirildiği koşullara bağlı olduğu ve '' clear ve present danger''ı buna göre değerlendirileceğini belirtmişir. Tehlikenin ciddi olup olmadığı açı bir nitelik taşıyıp taşımadığı dikkatlice değerlendirilmelidir.
İfade özgürlüğünün demokratik bir toplumda ne anlama geldiği AİHM'nin Handyside örnek kararında belirtilmişir. Bu kararda,"İfade özgürlüğü toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan biri olan demokratik toplumun ana temellerinden birini oluşturur. İfade özgürlüğü salt lehte olduğu kabul edilen ya da zararsız ya da ilgilenmeye değmez bilgi ve düşünceler için değil ama ayrıca, devletin veya halkın bir bölümünün aleyhinde olan (offend) çarpıcı gelen (shock) rahatsız eden (disturb), bilgi ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir. Bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz." denilmektedir.
Son yasa ile yukarıda alıntısı yapılan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Handyside örnek kararında belirtilen, "İfade özgürlüğü….. devletin veya halkı bir bölümünün aleyhinde olan (offend) çarpıcı gelen (shock) rahatsız eden (disturb), bilgi ve düşünceler için de uygulanır.'' kararı ile temelden bir çelişki arz etmekte hatta bu örnek kararı yok saymaktadır. Çünkü, bu kararın temelini oluşturan düşünce, demokrasilerde bireylerin, siyasal sistem ya da anayasal düzene uygun düşünmek zorunluluğu olmadığı ön kabulüdur. Fransa, bu yasa ile insanların tarihi bir olayla ilgili ancak resmi devlet tezine uygun düşünebileceğini belirtmektedir.
Fransa, bu yasa ile aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin hak ve özgürlüklerin kullanılmasında ayrımcılığı yasaklayan 14. maddesini de ihlal etmektedir. Bu madde, bazı kişi veya grupların kullandıkları hak ve özgürlükler, bazıları için kısıtlanıyorsa, ilgili devleti, bu maddeye aykırı hareket etmiş saymaktadır. Fransa'da bu yasa ile Ermenilere yapılanların soykırım olduğunu düşünmek ve ifade etmek serbest, yapılanların soykırım olmadığını düşünmek ve ifade etmek suç olarak sayılmıştır. Fransa'da Afrika kökenlilere yönelik ırkçı ayrımcılığa bu yasa ile Türklere ve pek çok tarihçiye yönelik, ulusal ve bilimsel ayrımcılık ta eklenmiş olmaktadır.
Fransa bu yasa ile kendi tarihine de ihanet etmiştir. Fransa, ünlü düşünür Voltaire'in, '' sizin hiçbir düşüncenize katılmıyorum ancak bu düşüncenizi açıklayabilmenizi sağlayabilmek için her şeyi yapabilirim.'' sözünü sarf ettiği yüzyıllar öncesinin de gerisine gitmiştir.
Bu yasa aynı zamanda, Avrupa için bir büyük siyasal, sosyal ve ekonomik birliktelik hayali ile kurulan Avrupa Birliği fikrine de ihanet etmek demektir.
Avrupa Birliği ve üye ülkeler, bu yasa ile, kendi içlerindeki tutarlılıkları ve Türkiye'ye yönelik, demokrasi ve insan hakları eleştirilerindeki samimiyetlerine ilişkin bir teste tabi tutulmuşlardır.