•DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE ANAYASACILIK HAREKETİNİNTARİHİ
1.Dünya’da Anayasacılık hareketinin tarihi
Anayasacılık kavramının ortaya çıkışı 1700’lerin sonlarında modern-ulus devlet düşüncesinin oluşumu ve gelişmesine paralel olarak, sanayi devrimi ve akabinde gelişen Rönesans-reform hareketleri ile birlikte klasik krallık-imparatorluk sisteminin dönüşümüne denk düşmektedir.
Bu anlamda modern anayasa tabiri Avrupa’da mutlakiyetçi krallıkların gerilemesi ile devlet gücünün denetlenmesini gerçekleştirebilecek teknikleri ifade etme arayışı sürerken, 1787 anayasasının hazırlık döneminde, bu teknikler il kez Amerikalılar tarafından anayasa olarak adlandırmışlardır. Büyük Britanya Krallığından bağımsızlaşan ABD’de anayasa fikri, başta Britanya Krallığı olmak üzere, Avrupa’nın klasik krallıklarından kaçan insanların, devlet iktidarının kurallarla sınırlanması ile siyasi iktidarın keyfi yönetiminin önlenebileceği düşüncesinden doğmuştur. Devletin temel organlarını, bu organların yetki ve görevlerini düzenleyen bir takım kuralları açıkça tespit edip bir araya getirerek belli bir düzen içinde yazılı bir temel yasa olarak ilk kez ortaya koyan 1787 tarihli Amerika Birleşik Devleri anayasasının, büyük devrimin ürünü 1791 Fransız anayasası izlemiştir. Fransızlar, önceleri anayasa kavramını kralın iktidarını sınırlayan bir belge, daha sonraları ise siyasi özgürlük anlamında kullanmışlardır.
19.yy Avrupa’da ki anayasacılık hareketleri hızlanmış, Fransız devriminden etkilenen Hollanda da 1789 yılında kabul edilen anayasayı 1812 İspanyol anayasası, 1815 ve 1848 İsviçre anayasaları, 1830 Belçika anayasası, 1849 Danimarka anayasası, 1850 Prusya anayasası, 1867 Kuzey Almanya Birliği anayasası izlemiştir. Amerika kıtalarında ise, Meksika anayasası 1857’de, Arjantin anayasası 1860’da, Brezilya anayasası 1891’de kabul edilmiştir.
KABOĞLU’nun(KABOĞLU, İbrahim Ö., Anayasa Hukuku Dersleri, Legal Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2005, s.2)düştüğü kayıtları biz de düşelim. 18. Yüzyıl “anayasacılık hareketlerinin” başlangıç tarihi olarak kabul edilse bile iki temel yapıt bu hareketin izlerini daha önce ki tarihlere kadar götürmektedir. Birinci kayıt, anayasacılığın fikri yapısının 1780’lerden önce (1787 Amerika Birleşik Devletleri Anayasası) atıldığıdır. J. Locke’un “Sivil Hükümet Üzerine İki İnceleme” (1690), ve Montesquieu’nun “Kanunların Ruhu” (1748) adlı yapıtları iki somut temel olarak belirtilebilir. Locke“Sivil Hükümet Üzerine İki İnceleme” adlı eserinde; ‘’ özgür insanı ve tabî hâli sivil halde de devam ettiren bir toplumu arzulamaktaydı. Kanuni düzenlemeler, güçler ve kanunlar sadece bu amaca hizmet etmekteydiler. İlahî tabiat kanunu insanın kendisinden de feragat etmeyi yasaklamaktadır. Bu kanun insan cinsinin olduğu gibi, insanın kendi şahsının da muhafazasını emreder ve bunun için de bireysel özgürlüğü şart koşar. İnsan böylece, Tanrı'ya karşı olan vazifesinde bir üçüncünün hukukunu keşfettiği ve bunu siyasal toplumda yerleştirdiği sivil bir hayata adım atar.’’ Modern birey ve iktidar ilişkisine ait görüşlerini bu şekilde ifade etmektedir.
Batı’da 18. yüzyılda “yazılı anayasa” düşüncesinin ortaya çıkması ve anayasa hareketleri içinde büyük bir ağırlık kazanmasının sosyal, giderek siyasal bir nedeni vardır. 18. yüzyıl Batı’da, Ortaçağ’ın sonlarından beri gelişmekte olan yeni bir sınıfın, yani “burjuvazinin, toplumda en üstün güç haline geldikten sonra mutlak kuralların keyfi davranışlarını önlemek, hak ve özgürlüklerini onlara karşı güvence altına almak için keskin bir mücadeleye giriştiği bir yüzyıldır. Yazılı anayasa işte bütün bunları sağlayacak en etkili önlem ve çarelerden biri olarak görülüyordu. Böylece “yazılı anayasa amacına dönük anayasa hareketlerinin, Batı’da açıkça “sınıfsal” bir temeli vardır. Bunlar aynı zamanda ilerici bir nitelik taşır, çünkü güçlenen burjuvazi iktidara katılma mücadelesine başladığı zaman, bunu yalnızca kendi adına yapmıyor, destek olarak halk kitlelerini de arkasından sürüklüyordu.
Bu çok önemli döneme “liberal anayasacılık”ta denilmektedir. Nitekim Fransız Devrimi’nin önceliği yazılı bir anayasa oldu. Fransız Devrimi, monarşinin, temel yasalar adı verilen, geleneksel anayasasından vazgeçip, monarşi yönetiminin uymak zorunda olduğu yazılı, açık ve istikrarlı hukuki ilkeler içeren bir anayasa hazırlayarak yürürlüğe koydu (1791 Anayasası). 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi, 16. maddesinde anayasanın tanımını belirtmekteydi. Buna göre: “hakların güvence altına alınmadığı, kuvvetler ayrılığının belirlenmediği bir toplumda anayasa yoktur.’’
Anayasacılık Marksist rejimlerde de görülen ve hatta sanılandan çok daha fazla görülen bir olaydır. Örneğin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği bütün ömrü boyunca 4 kere anayasa yapmıştır. Çin Halk Cumhuriyeti’nde de 1950’den bu yana 3 kere en baştan anayasa yapılnıştır.
Ne var ki Batı demokrasilerinde olduğundan çok daha farklı bir anayasacılık görmekteyiz ve doğal daha farklı bir anayasacılık hareketi. Bu farkın nedeni ise “Marksizm’in demokrasi anlayışıdır’’. Gerçekten demokrasiyi, soyut bir kavram olarak değil de, toplum yapısında somut değişiklikler yoluyla adım adım gerçekleştirilecek, sürekli bir oluş olarak alan Marksizm, bireyin korunmasını “devlete karşı” düşünmez.
Batı demokrasinde var olan “özgürlük” kavramı Marksist demokraside “özgürleştirme” olarak karşımıza çıkar. Bunu gerçekleştirecek olan ise emekçi sınıflar ve özellikle işçi sınıfıdır. İşte bundan dolayı Marksist demokrasi iktidar yollarını öteki sınıflara kapalı tutar.
18.yüzyılda başlayan ve yukarıda anlattığım ‘klasik anayasacılık tarihi’ diyebileceğimiz yaklaşık 200 yıllık süreç sonunda, bugün gelinen noktada 20. yüzyıl anayasacılığı, ulusal anayasacılıktan ulusalüstüanayasacılığa doğru ilerlemiştir.
1949’da kurulan Avrupa Konseyi nezdinde hazırlanan İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 1953’te yürürlüğe girişinden sonra, 1959’da kurulan İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi; 2005 yılında 46 üyesiyle dünyanın en büyük insan hakları mahkemesidir. Böylece, dolaylı bir ulusalüstü anayasa mekanizması olmuştur.
1948’de Bogota’da kabul edilen Şart ile kurulan Amerika Devletleri Örgütü, 1969’da insan haklarına ilişkin Amerikan Sözleşmesini kabul etti. 1978’de yürürlüğe giren Sözleşme ile İnsan Hakları Komisyonu ve İnsan Hakları Mahkemesi kuruldu.
Afrika Birliği Örgütü tarafından 1981’de hazırlanan İnsan Hakları ve Halklar Hakları Afrika Şartı, 1986’da yürürlüğe girdi.2004’te ise İnsan Hakları ve Halklar Hakları Afrika Mahkemesi’nin kuruluşu için yeterli sayıda devletin onayı sağlandı.
Bütün bunlar dışında insan haklarının uluslararası hale gelmesi beraberinde ulusalüstü gelişmeleri de getirmektedir. Buna örnek olarak Venedik Komisyonuverilebilir. Venedik Komisyonu olarak da anılan Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu, Sosyalist rejim sonrası Orta ve Doğu Avrupa devletleri tarafından yeni anayasaların yapımı üzerinde referans kaynağı olmuştur.
Siyasal açıdan ulusalüstü anayasacılığın ulaştığı en üst nokta ise onay aşamasında bulunan ancak Fransa ve Hollanda’nın reddi ile biraz gecikme ile 2006’da yürürlüğe giren Avrupa Birliği Anayasa Antlaşması’ (Avrupa Anayası) dır.
makâlenin 1.sayfası makâlenin 3.sayfası