18 Ocak 2019 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 7161 sayılı Kanunla KDV Kanununun 24/c maddesine “kur farkı” ibaresi eklenerek, bu tartışma nihayete erdirildi ve kur farklarının KDV’ye tabi olacağı hususu açıklığa kavuşturuldu. Aslında, çok önceden bu eklemenin yapılması ve konunun hiç buraya kadar getirilmemesi ve tartışmaya açılmaması gerekirdi.
Bu konu neden tartışılmaya başlandı?
Hazine ve Maliye Bakanlığı kur farkları ile ilgili olarak özelge düzeyinde açıkladığı idari görüşünü KDV Genel Uygulama Tebliği’ne taşıdı. Tebliğde yer alan ve kısaca “bedelin döviz cinsinden veya dövize endekslenerek ifade edildiği işlemlerde, bedelin kısmen veya tamamen vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarihten sonra ödenmesi halinde, satıcı lehine ortaya çıkan kur farkının esas itibarıyla vade farkı mahiyetinde olduğu ve KDV’ye tabi tutulması gerektiği” şeklinde özetlenebilecek düzenlemesinin iptali amacıyla dava açıldı.
Açılan dava, Danıştay 4. Dairesi tarafından, “Kur farklarının işlevsel olarak vade farkı ve fiyat farkı gibi mal ve hizmetin karşılığını oluşturan bedele dahil ekonomik bir değer olduğu, kaldı ki kanun koyucunun, KDV Kanununun 24/c maddesinde “vade farkı, fiyat farkı, faiz, prim gibi” ifadesini kullanmak suretiyle, sayılanların benzerlerinin de matraha dahil edilmesini amaçladığı, bu durumda, bedelin döviz cinsinden ifade edildiği mal veya hizmet teslimlerinde ödemenin, vergiyi doğuran olayın meydana geldiği tarihten sonra yapılması durumunda bu ödeme nedeniyle ortaya çıkacak kur farkı tutarı üzerinden fatura düzenlenerek KDV hesaplanması gerektiği” gerekçesiyle reddedildi (Danıştay 4. D.nin 18.05.2017 tarihli ve E:2014/4834, K:2017/4605 sayılı Kararı).
Davacı mükellef Danıştay 4. Dairesi’nin söz konusu kararını Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu nezdinde temyiz etti.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu ise, 13.12.2017 tarihli ve E:2017/548, K:2017/606 sayılı Kararı’nda; “KDV matrahına dahil edilmesi gereken gelir unsurların sayıldığı Kanunun 24’üncü maddesinin (c) fıkrasında kur farkına yer verilmediği, maddede yer alan “gibi” ifadesinin, maddede sayılan matraha dahil unsurlara nitelik olarak benzeyen diğer gelirleri kapsaması amacıyla kullanıldığı, kur farkının dövizin değişik kurlardan ulusal paraya çevrilmesi sonucu ortaya çıkan fark olarak tanımlandığı, dövizli işlemler sonrasında mal teslimi veya hizmet ifasında bulunan kişi tarafından her zaman ilave bir bedel elde edilmesinin mümkün olmadığı ve döviz kurunun düşmesi halinde alıcı lehine bir durum oluştuğundan kur farkının, niteliği itibarıyla maddede sayılan diğer gelir unsurlarından farklılık arz ettiği, Kanunun 24’üncü maddesinde yer alan “gibi” ifadesinden yola çıkılarak kur farkının vade farkı mahiyetinde olduğu kabul edilmek suretiyle KDV matrahına dahil edilmesinin, hukuk devletinin unsurlarından biri olan hukuki belirlilik ilkesiyle bağdaşmadığı gibi dava konusu Tebliğ ile KDV matrahına ilişkin hükümlerin yorum yoluyla genişletilmesinin, vergilendirmenin temel öğelerinin kanunla belirlenmesi gerekliliğini de kapsayan verginin kanuniliği ilkesine de aykırılık oluşturduğu, KDV Kanununun 26’ncı maddesine göre mal veya hizmetin karşılığını teşkil eden bedelin döviz ile hesaplanması halinde dövizin, malın teslimi veya hizmetin yapılması ile gerçekleşen vergiyi doğuran olayın meydana geldiği tarihteki cari kur üzerinden Türk parasına çevrilerek, bu yolla bulunan tutarın KDV’nin matrahını oluşturduğu, bedelin farklı zamanlarda ödenmesi nedeniyle zaman içinde oluşabilecek kur farklarının matraha ilave edilmesinin mümkün olmadığı, KDV Kanununun 21’inci maddesinde, ithalatta verginin matrahına dahil olan unsurlar arasında kur farkının açıkça sayılmasına rağmen 24’üncü maddesinde matraha dahil olan unsurlar arasında kur farkına yer verilmemiş olmasının da kanun koyucunun, ithalat dışındaki işlemlerde kur farkının KDV matrahına dahil edilmesini amaçlamadığını gösterdiğini” belirterek, Danıştay 4. Dairesinin söz konusu kararını oy çokluğuyla bozdu.
Bozma kararı sonrasında Danıştay 4. Dairesi’nin vereceği kararın gecikmesi, uygulamada çok büyük sıkıntılara ve tartışmalara neden oldu.
Hazine ve Maliye Bakanlığı Genel Yazı Yayınladı: Danıştay 4. Dairesi esastan karar verinceye kadar KDV Genel Uygulama Tebliği’nde ki düzenlemeler geçerli.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun bozma kararı sonrasında yaşanan tartışmalar ve tereddütler üzerine Hazine ve Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı bir Genel Yazı yayınladı. 16.08.2018 tarihli ve 64994458-130 [5524-244]-E 108587 sayılı Genel Yazı’da; “Söz konusu Dava Daireleri Genel Kurul Kararı’ nda KDV Genel Uygulama Tebliğinin ilgili bölümlerinin iptal edildiğine hükmeden bir hüküm bulunmadığından, Danıştay 4. Dairesi tarafından konu hakkında yeniden karar verilinceye kadar, bedelin döviz cinsinden veya dövize endekslenerek ifade edildiği KDV’ye tabi işlemlerde oluşan kur farkı uygulamasını açıklayan KDV Genel Uygulama Tebliğinin (III/A-5.3) bölümü ile (III/B-1.2.2) bölümünde yer alan açıklamalara göre işlem tesisine devam edilmesi gerektiği” belirtildi.
Hazine ve Maliye Bakanlığı, yeni kararı beklemeden yasal düzenleme yaptı, kur farklarının KDV’si konusunda ki tartışmaya son noktayı koydu: Kur farkları KDV’ye tabi
7161 sayılı Kanunun 18. Maddesi ile, KDV Kanunu’nun 24/c maddesine “fiyat farkı,” ibaresinden sonra gelmek üzere “kur farkı” ibaresi eklendi. Yapılan bu düzenleme, 18 Aralık 2018 tarihinden itibaren yürürlüğe girdi.
Madde gerekçesinde, ithalatta olduğu gibi yurt içinde yabancı paraya dayalı olarak yapılan teslim ve hizmetlerde bedelin tamamen veya kısmen sonradan tahsil edildiği durumlarda, kur farklarının da matraha dahil olduğu madde metnine yazılmak suretiyle uygulamadaki tereddütlerin giderilmesinin amaçlandığı belirtildi.
Yapılan bu değişiklikle, bedeli yabancı para cinsinden veya bu paralara endekslenerek belirlenen mal teslimi ve hizmet ifalarında bedelin kısmen veya tamamen sonradan ödendiği durumlarda satıcı lehine oluşan kur farklarının KDV matrahına dahil olduğu ve KDV’ye tabi bulunduğu hususu açıklığa kavuşturuldu. Artık bu konu tartışmaya kapatıldı ve netleştirildi.
Danıştay 4. Dairesi, Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun bozma kararına uymayarak ilk kararında ısrar edebilir mi?
Hayır edemez.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 46. Maddesinin 1. Fıkrasında, Danıştay dava daireleri kararlarına karşı Danıştay’da temyiz yoluna başvurulabileceği, 2575 sayılı Danıştay Kanununun 38. Maddesinde, Vergi Dava Daireleri Kurulu’nca vergi dava dairelerinden ilk derece mahkemesi olarak verilen kararların temyizen inceleneceği, 2577 sayılı Kanunun 49. Maddesinin 4. Fıkrasında da, vergi mahkemelerinin bozmaya uymayarak eski kararında ısrar edebileceği ancak, Danıştay dava dairelerinin ilk derece mahkemesi olarak verdikleri kararların temyizen bozulması halinde eski kararlarında ısrar edemeyeceği belirtilmiştir.
Dolayısıyla, Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun bozma kararı sonrasında Danıştay 4. Dairesinin bozulan ilk kararında ısrar etmesi kanunen mümkün bulunmuyor. Yani, bozma kararına uyacak.
Yeni tartışma konusu: 18 Ocak 2019 öncesi ortaya çıkan kur farkları KDV’ye tabi olacak mı?
KDV Kanunu’nun 24/c maddesine 7161 sayılı Kanunla “kur farkı” ibaresinin eklenmesi ve bu değişikliğin 18 Ocak 2019 tarihinden itibaren yürürlüğe girmesi yeni bir tartışma başlattı. Yani, Yeni bir tartışma konumuz daha oldu. Bu değişiklik öncesinde yani 18 Ocak 2019 tarihinden önce ortaya çıkan kur farkları KDV’ye tabi olacak mı?
Aslında bu tartışma konusu birazda Danıştay 4. Dairesi’nin vereceği karara bağlı. Yukarıda da belirttiğimiz üzere Danıştay 4. Dairesi’nin ilk derece mahkemesi olarak verdiği ancak Vergi Dava Daireleri Kurulu tarafından bozulan ilk kararında ısrar etmesi söz konusu değil. Yani, bozma kararına uyması ve KDV Genel Uygulama Tebliği’nin kur farkları ile ilgili bölümünü iptal etmesi kesin gibi. KDV Genel Uygulama Tebliği’nin ilgili bölümünün iptali şu anlama geliyor: Kur farkları için, KDV Genel Uygulama Tebliği’nin yürürlüğe girdiği 1 Mayıs 2014 tarihinden, 18 Ocak 2019 tarihine kadar KDV hesaplanmaması gerekiyor.
Danıştay 4. Dairesi’nin vereceği karardan sonra, kur farkları için KDV hesaplayıp beyan edenler için düzeltme, şikayet yoluyla müracaat ve dava açma işlemlerinden oluşan yeni bir süreç başlayacak.
Hadi hayırlısı.