Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu’nun bu konudaki son kararı da, söz konusu tartışmayı iyice alevlendirdi.
Danıştay’ın bu konuda esastan vereceği kararın gecikmesi de, uygulamada çok büyük sıkıntılara neden olmaktadır. Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu’nun kararını esas alarak kur farklarına KDV hesaplamamak mümkün. Ancak, Maliye’nin görüşü farklı ve KDV hesaplanacağı doğrultusunda. Mükellefler de KDV hesaplayıp hesaplamama arasında iki arada bir derede kaldılar. Çünkü, Danıştay 4. Dairesi’nin vereceği karar, çok sayıda mükellefi zor durumda bırakabilir. Bu yüzden, çoğu mükellef ciddi vergi ziyaı cezası ile karşı karşıya kalabilir.
Konu Tam Olarak Neydi?
Konunun esasını; Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın kur farklarını vade farkı mahiyetinde görerek KDV’ye tabi tutması, birçok mükellef ve yazara göre ise kur farkının vade farkı olmadığı, KDV matrahına giren unsurların KDV Kanununun 24. Maddesinde sayıldığı, bunlar arasında kur farkının olmadığı, Vergi İdaresi’nin yorum yoluyla maddenin kapsamını genişletme yetkisinin bulunmadığı, bu nedenle kur farklarının KDV’ye tabi tutulamayacağı hususu oluşturmaktadır.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi bakımından, aşağıdaki olayın geçmişten bugüne gelişiminin iyi incelenmesi gerekmektedir. Olayın kronolojik sıralaması aşağıdadır:
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın Görüşü ile Bu Konudaki Düzenlemesi
Hazine ve Maliye Bakanlığı kur farkları ile ilgili görüşünü, KDV Genel Uygulama Tebliği’nde yer almaktadır. Bakanlık, bedelin döviz cinsinden veya dövize endekslenerek ifade edildiği işlemlerde, bedelin kısmen veya tamamen vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarihten sonra ödenmesi halinde, satıcı lehine ortaya çıkan kur farkının esas itibarıyla vade farkı mahiyetinde olduğu ve KDV’ye tabi tutulması gerektiği görüşündedir. Uygulamada bu doğrultuda yürütülmektedir.
Bu Düzenlemenin İptali İçin Açılan Dava Danıştay 4. Dairesi Tarafından Reddedildi
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın bu düzenlemesinin iptali amacıyla açılan dava, Danıştay 4. Dairesi tarafından, “vade farkı, fiyat farkı veya faiz gibi işlemlerin, mal veya hizmet karşılığının kısmen veya tamamen sonradan tahsil edildiği durumlarda bunların karşılığını oluşturan ve bedele dahil olan menfaatlerin arasında sayıldığı, kur farklarının da bedelin yabancı para cinsinden tahsil edilmesi halinde ortaya çıkan ve işlevsel olarak vade farkı ve fiyat farkı gibi mal ve hizmetin karşılığını oluşturan bedele dahil ekonomik bir değer olduğu, kaldı ki kanun koyucunun, Katma Değer Vergisi Kanununun 24/c maddesinde “vade farkı, fiyat farkı, faiz, prim gibi” ifadesini kullanmak suretiyle, sayılanların benzerlerinin de matraha dahil edilmesini amaçladığı, bu durumda, bedelin döviz cinsinden ifade edildiği mal veya hizmet teslimlerinde ödemenin, vergiyi doğuran olayın meydana geldiği tarihten sonra yapılması durumunda bu ödeme nedeniyle ortaya çıkacak kur farkı tutarı üzerinden fatura düzenlenerek katma değer vergisi hesaplanması gerektiği” gerekçesiyle reddedilmiştir (Danıştay 4. D.nin 18.05.2017 tarihli ve E:2014/4834, K:2017/4605 sayılı Kararı)
Temyiz Üzerine Bu Defa Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu Danıştay 4. Dairesinin Kararını Bozdu
Davacı mükellef Danıştay 4. Dairesi’nin söz konusu kararını Vergi Dava Daireleri Kurulu nezdinde temyiz etti.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu ise, E:2017/548, K:2017/606 sayılı Kararı’nda;
- Teslim ve hizmet işlemlerinin karşılığını teşkil eden bedel kavramının kanunda açıkça tanımlandıktan sonra, bedel kapsamında kabul edilmeyen ancak, matraha dahil edilmesi gereken gelir unsurların sayıldığı Kanunun 24’üncü maddesinin (c) fıkrasında, kur farkına yer verilmediği, maddede yer alan “gibi” ifadesinin, maddede sayılan matraha dahil unsurlara nitelik olarak benzeyen diğer gelirleri kapsaması amacıyla kullanıldığı, kur farkının, bu kapsamda değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin ortaya konulmasının gerektiği,
- Kur farkının, dövizin, değişik kurlardan ulusal paraya çevrilmesi sonucu ortaya çıkan fark olarak tanımlandığı, dövizli işlemler sonrasında mal teslimi veya hizmet ifasında bulunan kişi tarafından her zaman ilave bir bedel elde edilmesinin mümkün olmadığı ve döviz kurunun düşmesi halinde alıcı lehine bir durum oluştuğundan kur farkının, niteliği itibarıyla maddede sayılan diğer gelir unsurlarından farklılık arz ettiği,
- Kanunun 24’üncü maddesinde yer alan “gibi” ifadesinden yola çıkılarak kur farkının vade farkı mahiyetinde olduğu kabul edilmek suretiyle KDV matrahına dahil edilmesinin, hukuk devletinin unsurlarından biri olan hukuki belirlilik ilkesiyle bağdaşmadığı gibi dava konusu Tebliğ ile KDV matrahına ilişkin hükümlerin yorum yoluyla genişletilmesinin, vergilendirmenin temel öğelerinin kanunla belirlenmesi gerekliliğini de kapsayan verginin kanuniliği ilkesine de aykırılık oluşturduğu,
- Bu durumda, KDV Kanununun 26’ncı maddesi de dikkate alındığında, mal veya hizmetin karşılığını teşkil eden bedelin döviz ile hesaplanması halinde dövizin, malın teslimi veya hizmetin yapılması ile gerçekleşen vergiyi doğuran olayın meydana geldiği tarihteki cari kur üzerinden Türk parasına çevrilerek, bu yolla bulunan tutar KDV’nin matrahını oluşturacak olup, bedelin farklı zamanlarda ödenmesi nedeniyle zaman içinde oluşabilecek kur farklarının matraha ilave edilmesinin mümkün olmadığı,
- Öte yandan, KDV Kanununun 21’inci maddesinde, ithalatta verginin matrahına dahil olan unsurlar arasında kur farkının açıkça sayılmasına rağmen 24’üncü maddesinde matraha dahil olan unsurlar arasında kur farkına yer verilmemiş olmasının da kanun koyucunun, ithalat dışındaki işlemlerde kur farkının KDV matrahına dahil edilmesini amaçlamadığını gösterdiğini” belirterek, Danıştay 4. Dairesinin söz konusu kararını oy çokluğuyla bozdu.
Bu Karar Üzerine Hazine ve Maliye Bakanlığı Genel Yazı Yayınladı: Danıştay 4. Dairesi Karar Verinceye Kadar KDV Genel Uygulama Tebliği’ndeki Düzenlemeler Geçerli
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun 13.12.2017 tarih ve E: 2017/548, K: 2017/606 sayılı Kararı üzerine yaşanan tartışmalar ve ne şekilde işlem yapılacağı konusunda yaşanan tereddütler üzerine Hazine ve Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı yayınladığı 16.08.2018 tarihli ve 64994458-130 [5524-244]-E 108587 sayılı Genel Yazı’da; “ Söz konusu Dava Daireleri Genel Kurul Kararı’ nda KDV Genel Uygulama Tebliğinin ilgili bölümlerinin iptal edildiğine hükmeden bir hüküm bulunmadığından, Danıştay 4. Dairesi tarafından konu hakkında yeniden karar verilinceye kadar, bedelin döviz cinsinden veya dövize endekslenerek ifade edildiği KDV’ye tabi işlemlerde oluşan kur farkı uygulamasını açıklayan, KDV Genel Uygulama Tebliğinin (III/A-5.3) bölümü ile (III/B-1.2.2) bölümünde yer alan açıklamalara göre işlem tesisine devam edilmesi gerektiği” açıkladı.
Peki, Şimdi Ne Olacak? Nasıl İşlem Yapılacak?
Öncelikle belirtmek gerekir ki,
- Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu Kararı, bir İçtihadı Birleştirme Kararı değildir. Yani, bağlayıcı bir yanı bulunmamaktadır.
- Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurul Kararı’nda, KDV Genel Uygulama Tebliği’nin davaya konu bölümlerini iptal eden bir hüküm bulunmamaktadır. Yani, Tebliğin ilgili bölümleri hala geçerliliğini korumaktadır ve Vergi İdaresi buna dayanarak söz konusu Genel Yazı’da, Tebliğe göre işlem yapılması ve kur farkları üzerinden KDV hesaplanması gerektiğini açıklamıştır.
- Danıştay 4. Dairesi ilk kararında ısrar edebilir mi? Yoksa bozma kararına uyacak mı? Bize göre, Danıştay 4. Dairesi’nin ilk kararında ısrar etmesi zor görünüyor. Çünkü, Danıştay’ın bugüne kadar ki yerleşik uygulamasında,
Dava Daireleri Kurulu’nun yürütmeyi durdurma kararlarına karşı ilgili daireler kararlarında ısrar ederlerken, Dava Daireleri Kurulu’nun esastan verdiği kararlara ise uymuşlardır. Yani, Danıştay 4. Dairesi’nin Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun kararı doğrultusunda karar vereceğini ve sonuçta KDV Genel Uygulama Tebliği’nin ilgili bölümlerini iptal edeceğini düşünüyoruz.
- KDV Genel Uygulama Tebliği’nin ilgili bölümleri şu an için yürürlüktedir. Müşavirliğimizce, Danıştay 4. Dairesi tarafından bir karar verilinceye kadar söz konusu Genel Yazı doğrultusunda ama kur farkları için fatura düzenlenerek KDV hesaplanması ve ihtirazi kayıtla beyan edilmesi tavsiye edilmektedir. Aksine bir durum, cezalı tarhiyatları gündeme getirebilecektir.
- Danıştay 4. Dairesi’nin ise uygulamada yaşanan sıkıntılı durumun önüne geçilebilmesi bakımından bir an evvel bu konuda bir karar vermesi gerekmektedir. Bugün itibariyle henüz verilmiş bir karar bulunmamaktadır. Son derece hassas olan bu konu hakkında hızlı bir şekilde karar verilerek, uygulamada yaşanan sıkıntılar ve tereddütler giderilmeli, konuya tam açıklık getirilmelidir.
- Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın da olası iptale karşı hatta onu bile beklemeden, kur farklarının KDV’ye tabi olup olmayacağı konusunda KDV Kanununun 24. Maddesinde yasal bir düzenleme yapması uygun olacaktır.