Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “200-250 bin mülteci şu anda sınırımıza doğru hareket halinde.

200-250 bin mülteci sınırımıza doğru hareket halinde

ANKARA/İHA- Şu an itibarıyla karşılıklı bazı tedbirlerle engellemeye çalışıyoruz ama iş kolay değil, zor. Karşınızda insan var. Biz insana karşı bu noktada batının yaptığı gibi bariyerler veya dikenli teller oluşturamayız. Son dönemde yaşananlar gösterdi ki onların keseleri dolu olabilir ama gönülleri çoraktır çorak” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen Şehir ve Güvenlik Sempozyumu’nda konuştu. Türkiye’de 90 yıl önce nüfusun 4’te birinden daha azının şehir merkezlerinde yaşadığını, bugün ise nüfusun 4’te 3’ünden fazlasının il ve ilçe merkezlerinde ikamet ettiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Böyle bir dönemde şehir ve güvenlik konusunun daha çok tartışılması gerekiyor. Şehir kavramının insanlık tarihinde çok önemli bir yeri var. Bizim medeniyetimizde şehir cennet tasavvurunun bir parçasıdır. Şehir ile insan arasındaki ilişkinin derinliğini anlatan Göbeklitepe’nin ülkemiz topraklarında yer alıyor olması kadim coğrafyamızın kültür ve medeniyet hazinesinin büyüklüğünün işaretidir. Ecdadımızın kurduğu şehirlerin ortada bir cami ve onun etrafında sıralanan çarşı merkezli şekillenmesi coğrafyamızın bu kadim anlayışının bir sonucu olsa gerek” ifadelerini kullandı.

“SİTE KÜLTÜRÜ BİZİM KÜLTÜRÜMÜZ DEĞİL”

Son dönemde mahalle kültürünü yeniden güçlendirmeye yönelik adımları yakından takip ettiğini kaydeden Erdoğan, “Bugün sayıları 20 bini bulan bekçilerimiz sayesinde mahallelerimizdeki vatandaşlarımızın geceleri daha huzurlu bir şekilde başlarını yastığa koyabildiklerini biliyorum. Bu rakam 30 bine ulaşmış vaziyette. Mahalle kültürümüzün diğer unsurlarını da ihya ederek bu mirası gelecek nesillere aktaracağız. Site kültürü bizim kültürümüz değil. Şu anda bir site kültürü anlayışı ülkemizde egemen olmaya başladı. Tarihin akışına yön veren medeniyetlerin hepsi şehirlerde inşa edilmiştir. Her medeniyet kendi inanç, ahlak, sanat ve felsefe anlayışı çerçevesinde şehirleri geliştirmiş, sorunları tespit etmiş ve çözümler üretmiştir. Şehirlerin güvenliği ise o da bunların arasındadır. İlk zamanlarda genellikle harici tehditlerden kaynaklanan güvenlik ihtiyacı zamanla çeşitlenmiştir. Dışarıdan gelebilecek saldırılar karşısında insanoğlu kimi zaman şehirlerin etrafına surlar inşa ederek, kimi zaman hendekler kazarak tedbir almaya çalışmıştır. Bugün İstanbul, Kudüs, Diyarbakır gibi hala ayakta kalan surlarıyla ünlü pek çok şehir bulunuyor. Gün gelmiş Fatih’in İstanbul’u fethinde olduğu gibi aşılmaz zannedilen surlar aşılmış, geçilmez denilen hendekler geçilmiştir. Şehirlerin güvenlik sorunları bazen de içerideki sıkıntıdan kaynaklanmıştır. Büyük bir nüfusu nispeten küçük bir alanda güven, huzur, refah içinde yaşamak ve yaşatmak zannedildiği kadar kolay değildir. Çeşitli sebeplerle şehirlerde yaşanan kargaşaların çok büyük insani ve fiziki maliyetleri ortaya çıkmıştır. Deprem, yangın ve hastalık gibi tabii afetlerde şehirleri ciddi manada sarsmıştır. Ekonomik sebepler yanında güvenlik ve tabii afet kaynaklı sorunlar yüzünden tümüyle terk edilen nice yerleşim yerleri vardır. Bugün dünyada nüfusu 10 milyonun üzerinde olan şehir sayısı 40’a yaklaşmıştır. Bu kalabalık nüfusa ilave olarak teknolojinin de gelişmesiyle şehirlerin altyapı ve üstyapı ağları oldukça karmaşık hale gelmiştir. Böylesine büyük şehirlerin elbette güvenlik hizmetlerinin anlamı da değişmiştir” açıklamasını yaptı.

“ŞEHİRLERİMİZİN DIŞ GÜVENLİĞİNİ SURLAR VE HENDEKLERLE KORUYAMAYIZ”

Şehirlerin büyüklüğü ile güvenlik sorunlarının doğru orantılı olduğuna dikkat çeken Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Artık şehirlerimizin dış güvenliğini surlar ve hendeklerle koruyamayacağımız, içerideki düzeni de sadece kolluk gücüyle sağlayamayacağımız bir yere geldik. Bu yeni duruma karşı yeni yaklaşımlar, yeri fikirler, yeni yöntemler geliştirmemiz gerekiyor. Bu tür çalışmaların şehirlerimizin geleceğinde ihtiyacı olan güvenlik düzeninin oluşturulmasına katkı sağlayacağına inanıyorum. Her ülke ve toplum kendi ihtiyaçlarına uygun çözümleri kendisi üretmelidir. Aksi takdirde başka toplumların kendi ihtiyaçlarının ürünü olan çözümlerin kullanılması gerekiyor. Bu da beraberinde pek çok uyum sorununu getiriyor. Her alanda olduğu gibi şehirlerimizin güvenliği konusunda da dünyadaki tüm örnekleri inceleyecek ama sonuçta kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Günümüz dünyasında şehirleri tehdit eden unsurlar artık çok farklılaştı. Bugünün şehirleri trafik, çevre, altyapı, enerji, gıda, sağlık, insan kaçakçılığı gibi pek çok sorunla aynı anda mücadele etmek zorundadır. Siyasi krizler, terörizm, işsizlik, insan hakları bütün bunlarla beraber insan hakları ihlalleri etnik ve dini gerilimler, çevre kirliliği gibi konular şehirlerin merkezinde yer aldığı insanlığın ortak sorunlarıdır. Birbirinden farklı unsurların bir araya gelmesiyle kalabalık hale gelen şehirler her geçen gün daha da büyüyor. Cinayet, hırsızlık, uyuşturucu satışı, kumar gibi bilinen suç yöntemleri yanında şehirleri bekleyen başka tehditlerde ortaya çıkıyor. Yakın tarihimizde dünyanın pek çok yeri ile birlikte ülkemizde de şehirlere ciddi zararlar veren kaos dalgaları yaşandı. İngiltere’de 2011 yılında, İstanbul’da 2013 yılında, Paris’te 2018 yılında yaşanan büyük sokak eylemleri şehirlerin karşı karşıya bulunduğu önemli bir tehlikeyi açıkça ortaya koymuştur. Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Güney Amerika da çok ciddi sonuçlara yol açan toplumsal eylemlerin merkezi daima şehirler oldu. Şehir nüfusuna göre oldukça küçük sayılabilecek organize grupların tüm hayatı felç edebilecekleri eylemler yapabildikleri gerçeğiyle karşı karşıyayız. Ülkemizde geçmişte şehirlerimizi kimi zaman fiziki kimi zaman sosyolojik farklılıklarla ayırmaya çalışmışlardır. 1960 ve 1970’lerin Türkiye’sinde bu gerçeği pek çok şehrimizde görebiliyorduk. Gecekondu semtleri ile tarihi veya modern semtlerin arasındaki çok ciddi altyapı ve üstyapı farkları vardı. Aynı şekilde siyasi, etnik ve mezhebi fay hatları kimi zaman kanlı hale dönüşebilen derin bir ayrım sebebiydi.”

“GÖĞE DEĞİL TOPRAĞA DAHA YAKIN OLMANIN GAYRETİ İÇİNDE OLMAMIZ LAZIM”

Türkiye’nin her alanda yaşadığı büyük dönüşümden şehirlerin de nasibini aldığını vurgulayan Erdoğan, yatay mimariye dikkat çekerek şunları ifade etti:

“Son 17 yılda yaptığımız büyük yatırımlar sayesinde Türkiye artık fiziki bakımdan oldukça ileri bir seviyeye ulaşırken, sosyolojik olarak da daha demokratik bir yapıya kavuşmuştur. Terörle mücadele ederken bir yandan da terörün altyapısını oluşturan bu kentleşme noktasındaki yerlerde de gördük ve oraları kökünden kazıdık, yıktık ve oralarda şehirleri yeniden imar ve ihya yoluna gittik. Ülkemizde yeni gecekondu inşası olmadığı gibi eskilerinde önemli bir bölümü kentsel dönüşüm ile ortadan kalkmıştır. Hem mevcut nüfusumuzun konut kalitesini yükselttik hem de sürekli artan nüfusun konut talebini karşılıyoruz. TOKİ’nin öncülük ettiği bu büyük dönüşüme belediyelerimiz ve özel sektörümüzde sahip çıktı. Daha düne kadar tek derdi kafasını sokacak bir çatı bulmak olan insanlarımız bugün artık çok daha ileri standartlarda konut talebiyle karşımıza çıkmakta. Şu anda ülkemizin sayılı belediye başkanlarımızın aramızda olduğunu görüyorum. Benim bir ricam var. Özellikle şehirleşmede inşaatların inşasında ihyasında bütün mesele sizin kalemizin ucundadır. Bir defa buradan taviz asla verilmemeli. Küçük hesaplar yaparsak şehirlerimize ihanet etmiş oluruz. Burada kararlı duruşumuz şart. Acaba seçimler geliyor durum ne olur? Seçimi kazanır mıyız kaybeder miyiz? Durum ne olur? Dikey mimari ile şehirlerimize ihanet etmiş oluruz. Yatay mimari ile bir defa hem kendi medeniyetimizi inşa etmiş oluruz hem de şehirleşmenin ne olduğunu dünyaya gösterme imkanını bulmuş oluruz. Bu adımları kararlılıkla atmak ve TOKİ ile Emlak Konut ile gerekirse ortaklaşa adımlar atarak tip projeler oluşturmak ve buna göre bu adımları atmamız lazım. Atmazsak o zaman çok geç kalmış oluruz. Bunu başarmamız lazım. Kibrit kutuları gibi dikilmiş binalarla bir yere varamayız. Bizim medeniyetimize yakışan geçmişten aldığımız ilhamla bu adımları atmamız dünyada örnek teşkil edecektir. Biz göğe değil toprağa daha yakın olmanın gayreti içinde olmamız lazım. Zaten sonunda gideceğimiz yer de orası. Öyleyse tek millet tek bayrak tek vatan tek devlet ortak paydası sayesinde toplumsal farklılıkların gerilim sebebi haline dönüşmesinin de önüne geçmiş olacağız. Türkiye’nin milli projeleri çok geniş ve samimi bir destek zemini bulabiliyorsa bu sayededir. İnşallah bu güzel atmosfer içinde 2023 hedeflerimize ulaşana kadar azim ve kararlılıkla çalışmayı sürdüreceğiz. Şehirlerimizin güvenliğini de içine alan bu büyük vizyonu tamamen hayata geçireceğiz.”

“BUNLAR İYİ GÜNLERİ”

Demokrasi ve güvenlik dengesinin günümüz dünyasında giderek daha çok karşılarına çıkan bir denklem olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Batı ülkeleri her ne kadar demokrasinin kurallarını koyan ve asli sahibi edasıyla hareket etseler de zorda kalınca en büyük savrulmayı kendileri yaşıyor. Şu anda Fransa’da yaşananları görüyorsunuz. Paris’in sokaklarının ne hale geldiğini görüyorsunuz. İngiltere’de Londra’nın ne hale geldiğini görüyorsunuz. Aynı şekilde Almanya Berlin’de buraların ne hale geldiğini görüyorsunuz. Açık ve net söylüyorum. İnanın bunlar iyi günleri, bunları daha çok büyük musibetler bekliyor. Güvenlik sorununu tehdit eden ne kadar uyuşturucu olayı varsa bütün bunların baronları bizdeki terör örgütleri ile beraber çalışıyorlar. Biz de bu terör örgütleriyle mücadelemizi kararlı bir şekilde sürdürüyoruz. Türkiye kendi sınırları içinde özellikle de şehirlerinde uzunca bir süre neredeyse her gün terör örgütlerinin kanlı saldırılarına maruz kaldı. Hukuk devleti sınırları içinde aldığımız tedbirler ve güvenlik güçlerimizin kahramanca mücadelesi sayesinde bu sıkıntılı dönemi geride bıraktık. Ülkemizde her gün başımıza gelen olaylardan sadece biri rastgele bir batı ülkesinde cereyan ettiğinde ise ortaya bambaşka bir manzara çıkıyor. Böyle bir durumda hemen demokrasinin, hukukun, insan haklarının adeta rafa kaldırıldığı bir güvenlik düzenine geçiliyor. Güya kural, düzen ve özgürlük sembolü sayılan batı şehirleri bir anda açık hava hapishanelerine dönüştürüldü. Bırakınız hukuki hakları en temel insani haklar dahi işlemez hale gelmiş güvenlik kaygısının yol açtığı panik durumu her şeyin üzerine çıkmıştır. Daha kısa zamanda Hollanda’da, Paris’te gördük. Polisler kadınları yerlerde nasıl sürüklüyorlar. Bütün bunlar oralarda yaşananlar. Ama Türk polisi buna benzer bir şey yapmış olsa bunlar dünyayı ayağa kaldırırlar. Bu gerçekleri hem göreceğiz hem de halkımıza anlatacağız. Amerika’da ellerini otomobile dayattırıyor, silahı arkadan ateşliyor. Bunları da görüyoruz. Biz de böyle bir şeyi polisimiz yapamaz. Acımasızlar, bu noktada insafları yoktur ama bunların dünyada yargılanması veyahut bunları şöyle bir değerler silsilesi içerisinde bir yere oturtmak öyle her babayiğidin karı değildir. Bugün dünyada teknolojinin tüm imkanları özellikle de şehirlerin güvenliği için seferber edildi. Akıllı şehir yaklaşımı ile insan hayatını kolaylaştırmak, bunun için de geliştirilen teknolojik altyapı güvenlik riski öne çıktığında tam tersi yönde kullanılabilmektedir. Elbette güvenlik önemli. Terörizme ve suça karşı her türlü önlemi almak devletlerin vatandaşlarına karşı en önemli sorumluluğudur. Bu konuda ilkeli davranmakta en az mücadelenin kendisi kadar önemli olmalıdır. İstanbul sokaklarını kaosa sürüklemeye çalışanların yanında yer alırken, aynı eylem Paris’te, Londra’da, Berlin’de yaşandığında kimsenin gözünün yaşına bakmazsanız kimse sizin samimiyetinize inanmaz” dedi.

“200-250 BİN MÜLTECİ ŞU ANDA SINIRIMIZA DOĞRU HAREKET HALİNDE”

Bugün batı demokrasisinin içine düştüğü en büyük açmazın çifte standart olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin 5 milyonun üzerinde mülteciye kucak açtığını söyledi. Avrupa’nın bu mazlumlara sahip çıkmak için gereken maddi imkanlara Türkiye’den çok daha fazlasıyla sahip olduğunu vurgulayan Erdoğan, “Niye kapılarını açmıyorlar? Niye buyur etmiyorlar. Biz medeniyetimizin, inancımızın bize emri gereği bu konuda kapılarımızı açtık ve o varil bombalarından kaçanları misafir ediyoruz. İdlib’te olanlar aynı şekilde devam ediyor. 200-250 bin mülteci şu anda sınırımıza doğru hareket halinde. Şu an itibarıyla karşılıklı bazı tedbirlerle engellemeye çalışıyoruz ama iş kolay değil, zor. Karşınızda insan var. Biz insana karşı bu noktada batının yaptığı gibi bariyerler veya dikenli teller oluşturamayız. Aynı şey bizim de başımıza gelebilir. Geldiği zaman ne yapacaksak şu anda da biz bunun çok daha adil, insani olanını yapmak durumundayız. Son dönemde yaşananlar gösterdi ki onların keseleri dolu olabilir ama gönülleri çoraktır çorak. Türk milleti gönül zenginliği ile tüm batıya, hatta Arap dünyasının önemli bir bölümüne insanlık dersi verdi. Arap Ligi bir araya geldi, Türkiye’yi dışlayıcı kararlar aldılar. Biz kimi misafir ediyoruz. Şu anda ülkemize gelen 4 milyon mültecinin neredeyse tamamına yakını Arap. Bunların içinde 350 bin de Kürt var. Türkiye’de benim Kürt vatandaşlarımın temsilcisi olduğunu söyleyenlerin bir defa Kürt vatandaşlarımın temsilcisi olmakla yakından uzaktan alakası yok. Onları da şu anda giydiren, bakan, yediren içiren, sağlık imkanlarını sağlayan yine biziz. Aynı şekilde Arap kardeşlerimizle ilgili yine biziz ama utanmadan bu kararı Arap Ligi’nde alabiliyorlar. Çünkü dertleri başka. Kendi insanınıza ve size sığınanlara verdiğiniz değer ölçüsünde güvendesiniz demektir. Bugün Türkiye’de işte bu 5 milyonu aşkın yabancı misafire rağmen şehirlerimizde kayda değer bir güvenlik sorunu yaşanmadı. Elbette sıkıntılarımız, zorluklarımız var. Ama hepsinin üstesinden gelecek imana da, imkana da sahibiz. Çünkü biz Türkiyeyiz. Tek başına bu sıfat dahi bize başka kimsede olmayan bir güç ve üstünlük sağlamaya yeterlidir” diyerek konuşmasını sonlandırdı.
OGÜNhaber