Sanatsal Gerçekler'den herkese merhaba. Sizleri şaşırtacak sanatsal bilgilerle dolu programımızın bu haftaki bölümünde vücut boyama sanatını anlattık..

Sanatsal Gerçekler | Vücut boyama sanatı

Gelişen sanat akımları ve çeşitlenen sanat türleri ,her geçen gün sınırsız yaratımlarla şaşırtmaya devam ediyor. Aklımıza hiç gelmezdi dediğimiz bir çok sanat türü ile karşılaşıyoruz. Bir şeye farklı bakış açısıyla yaklaşmak ve o şeyi değerlendirmek sanat kavramının en doğru tanımını oluşturuyor.

Sanat insan içindir, insanın içindedir tabi ancak insan sanat için midir diye sorduğumuzda en doğru cevabı ‘body art ‘ yani vücut sanatı veriyor. Vücut Sanatı, insan bedeni üzerine yapılan sanatsal çalışmalardır. En yaygın vücut sanatı formları ; dövme ve pirsing olarak sıralanabilir. ‘Body Painting’ yani vücut boyama sanatı, vücut sanatının son yıllarda gelişen en önemli çalışmalarındandır. Body Painiting yani Vücut Sanatını uygulama sırasında gösterilen emek ve bir çok sanatın harmanlanması ile sergilenen bir çalışma olduğu için tam bir sanat eseri olarak ifade edilebilir mi ? İnceleyelim…

Çıplaklık sanatçıların her zaman üzerinde çalıştığı bir olgu. Sanatçının doğayı algısını, sanatçının hayal dünyasında insanın doğayla uyumunu anlatan en doğal yol  insan bedeninden sanat eseri yaratımıdır.

Çoğu kabile kültürünün hala vazgeçilmezlerinden olan vücut boyama, yakın sanat tarihinde farklı bir dünyaya geçiş yapmıştır. .Eski Mısır, Eski Yunan ve Roma’da, mistik ritüeller ve seremoniler için kullanılan ‘vücut boyama sanatı’, gün geçtikçe gelişerek sanatsal değeri yüksek yaratımlara dönüşmüştür. Boyaların dahi kutsal sayıldığı bu çalışmalarda kutsallık sanatsal boyuta taşındı ve artık boyalar ‘body painting’in ticari alanını inşa etmiştir.

Body Art yani Vücut Sanatı 1940'lı yıllarda bir yönüyle bu sanatın yaratıcıları olarak kabul edilen Gilbert Proesch, Georges Passmor tarafından ortaya konulmuştur. 1964 yılı sonlarında yeni bir eğilim olarak ortaya çıkmış 1970'lı yıllarda Performans sanatıyla anılmaya başlanmıştır. Bu sanat akımında insan vücudu tablo gibi işlenir. Şarkı söyleyen, yürüyen, yemek yiyen heykeller olarak saatlerce hareketsiz kalıp kendilerini sergileyen sanatçılar, yapıt ve yaratıcı arasında tam bir bütünleşme sağlarlar., Bu tanımlamaya en iyi örnek ; Sanatçı Natalie Fletcher yaptığı insan ile doğayı birleştiren yaratımlardır.

Dünyanın bir çok yerinde farklı sanatçıların ortaya koyduğu vücut tabloları öylesine değer kazandı ki; her yıl Avustralya’da vücut boyama festivali düzenlenmeye başlandı. 1998 yılında başlayan ve 50 ülkenin katılımıyla zenginleşen festivalde ,hem profesyoneller hem de amatörler için yarışmalar düzenlenir. Hava fırçası, özel efektler ve yüz boyama gibi 12 farklı kategoride yarışan sanatçılara her gün başka bir tema sunulur. Festivalde ayrıca makyaj, fotoğrafçılık, özel efektler gibi eğitimler de verilir.  Doğa ve insan ,doğa ve hayvan üzerine yoğunlaşan body painting sanatçılarından Shannon Holt’un çalışmaları da bu sanatın mükemmelliğini ortaya koymaktadır.

Vücut boyama sadece sanatçının değil aynı zamanda modelin de yaşadığı zor ve etkili bir deneyim. Sonuçta çıplak kalarak elbise varmış gibi düşünebilmek ve kendisinin bir sanat eseri olduğunu algılamak herkesin gerçekleştirebileceği bir eylem değildir.

Örneğin; San Franciscolu sanatçı Trina Merry tamamı çıplak modellerden motosiklet yarattı ve bir başka çıplak modeli boyararak o motosikeletin üzerine bindirdi. Sanatçı bu sürrealist çalışmalarını yaratmak için her birine en az 18 saatini harcadı. Modellerin bu süre içindeki sabrını göz önüne aldığımızda bu yaratımın nasıl zor bir süreçten geçtiğini fark edebiliyoruz.
Günümüzde boyutlandırma çalışmaları,sanatın her alanında olduğu gibi vücut boyama sanatında da kullanılarak akılara durgunluk veren göz yanılsamaları ortaya çıkarıyor. Bu çalışmaları izlerken insanın sanatla ne derece ileri gidebileceğini tahmin etmek oldukça güçleşiyor.

Ortaya çıkan vücut tabloları insan vücudunun doğayla ne kadar senkronize olduğunu ,insanın doğayla ne kadar bütün olduğunu gözler önüne seriyor. Ve çıplaklık algısının farklı bakış açılarında ne denli normal olduğunu da. Sanat, dünyaya bakışımızı değiştirebilen bir güç olarak karşımıza çıkıyor. Bu yaklaşımla düşündüğümüzde her yargının içine biraz sanat katarak bir çok ön yargıyı da kırabileceğimizi açıkça söyleyebiliriz.
OGÜNhaber