Sanatsal Gerçekler'den herkese merhaba. Sizleri şaşırtacak sanatsal bilgilerle dolu programımızın bu haftaki bölümünde Mimar Sinan'ın eserlerinde çözülemeyen sırrını anlattık..

Sanatsal Gerçekler | Mimar Sinan'ın eserlerinde çözülemeyen sır

1490'da doğan Mimar Sinan, Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim zamanında devşirme olarak İstanbul'a getirildi. Kanuni Sultan Süleyman döneminde yeniçeri olan Mimar Sinan, Moldovya Seferi’nde Prut nehri üzerine 13 günde kurduğu köprü ile Kanuni Sultan Süleyman'ın takdirini kazandı ve baş mimarlığa yükseldi. Mimar Sinan’ın bilgelik ve uygarlığı sanat ile birleştirdiği Dünya çapında 365 eserde imzası vardır, 9 Nisan 1588'de 98 yaşında İstanbul'da vefat etmiştir. Mimar Sinan'ın yukarıdan bakıldığında pergel görünümünde olan türbesi, "şaheseri" olarak nitelendirilen Süleymaniye Külliyesi'nde yer alır.

Mimar Sinan'a,kendisinin "kalfalık eserim" dediği ve "şaheseri" olarak nitelendirilen Süleymaniye Camisi'nin inşasındaki başarısı dolayısıyla "ulu, yüce" anlamında "Koca" unvanı verilmiştir. Hayatı boyunca İstanbul, Edirne, Ankara, Kayseri, Erzurum, Manisa, Bolu, Çorum, Kütahya gibi Anadolu kentleriyle Halep, Şam, Budin gibi Osmanlı topraklarında suyolları, çeşmeler, camiler, külliyeler, medreseler yapan Mimar Sinan, Edirne'deki "Ustalık eseri" Selimiye Camisi'ni 85 yaşında inşa etmiştir.

Sinan'ın hayatı ve yaptığı işler halk arasında hikâyelere konu olmuş, daha sonraları bu hikayeler efsanelere dönüşmüştür. Mimar Sinan adeta bir destan kahramanı kimliğine büründürülmüştür.

Mimar Sinan'ın sadece mimar değil aynı zamanda dahi bir mühendis olduğu geometriyi kullanarak yapısal çözümler üretmesinden doğmuştur. Geometrinin insanı yanıltmadığı gerçeğini bilerek geometriden yararlanarak doğal statiği bulmuş, bu statikle de doğal mimariyi bulmuştur. Mimar Sinan’ın çağının ilerisinde olan dehası ile ortaya çıkardığı eserlerinde günümüzde dahi çözülemeyen mühendislik sırları mevcuttur. Koca Sinan’ın akustiğinin , mimarisinin sırları ölümünden yüzyıllar geçmesine rağmen hala çözülememiştir. İslam Mimarisi’nin en önemli eserlerinden biri olan Süleymaniye Külliyesi, İstanbul'da meydana gelen yüzün üzerindeki depremlere rağmen hiç hasar görmemiştir. Deprem bilgisiyle inşa ettiği tüm büyük eserlerini taneli dolgu zemin üzerine yapmıştır. Oysa mühendislikte dolgu zemin üzerine yapı kurulmazken, Mimar Sinan kayma depremleri hesaplayarak,toprak kayarken taneler üzerinde yavaş yavaş yapının hareket etmesini sağlamıştır. 1950-1960 yılları arasında inşaat mühendislerinden , mimarlardan ve jeofizikçilerden oluşan bir Japon heyeti Türkiye'ye gelir. Sinan’ın Süleymaniye Camisi'yle, Sinan'ın öğrencisi Mimar Davut Ağa'nın eseri Sultanahmet Camisi'ni incelerler.

Araştırmalar sonucunda herhangi bir sarsıntı sırasında bu iki caminin sabitlenmediğini aksine yerinde oynayarak yıkılmaktan kurtulabildiği ortaya çıkarırlar. Minareleri incelediklerinde ise şaşkınlıkları ikiye katlanır. Çünkü camilerin gevşek bir zemin üzerine inşa edildiğini anlarlar ve buna rağmen , yüzyıllar boyu bu camilerde bir çatlak dahi olmamasına akıl erdiremezler. Minarelerin çok daha gelişmiş bir raylı sistem mekanizması üzerine oturtulduğunu ve her yöne yaklaşık 5 derece yatabildiğini fark eden Japonlar, ülkelerine döndüklerinde ise Mimar Sinan'ın sırlarını uygulayarak onun kullandığı sistemlerle şehirlerinde muazzam gökdelenler dikmişlerdir. Mimar Sinan’ın yapılarındaki akustik hem sanat bilgisi hem de kusursuz mühendislik algısını ortaya koymaktadır. Sinan’ın camilerinde konuşan hocanın sesi, 3 saniye sonra caminin en sonuna ulaşır yani mühendislik tabiriyle ses havada asılı kalmaktadır. Henüz bu akustik sistemi nasıl yapabildiği açıklanamamıştır.
Süleymaniye Camisi'nin kubbesinde yer alan küplerin statik için yerleştirildiği ve akustiği de sağladığı düşünülmektedir.

Mimar Sinan, zemin mühendisliğiyle topraktan camilerini ısıtırmış. Süleymaniye Camisi'nde bu nedenle is odası vardır. Caminin her tarafında yakılan kandillerin isleri sadece bu odada toplanmaktadır. İslerin camide başka hiçbir yeri nasıl islemediği sorusunun cevabı henüz bulunamamıştır. Bu odada toplanan islerden de o dönemde mürekkep yapılmaktaymış.

Romalıların eskiden yaptığı taşları tetkik eden Koca Sinan , 'Bu taş yıllarca dayanmışsa, ben de eserimi ondan yapayım' demiştir ve o taşları ocakta yaptırmıştır. Koca Sinan, ‘Ustalık eserim’ dediği Selimiye'nin inşaatına başlamadan önce, inşaatta kullanacağı bütün taş malzemeyi araziye yerleştirmiş. İki yıl süresince tonlarca taşı zeminin üzerinde bekletmiştir. İnşaatçıların kullandığı "zeminin oturması" denen bir olayı gerçekleştirerek , Selimiye'nin zeminini önceden sıkıştırarak, zeminin oturmasını sağlamıştır. Böylece iş bittikten sonra oluşacak olan çatlama ve kaymaların önüne geçmiştir. 

Sinan’ın Selimiye Camisi’nin kubbesini o genişliğe oturtmak için 13 bilinmeyenli bir denklemi matematiğin bilinen 4 ana işleminden farklı beşinci bir işlem yaratarak çözdüğü söylenir. Ayrıca minarelerin şerefelerine çıkanların yolda birbirlerini görmemeleri ise büyük bir dehanın ürünüdür. Mimar Sinan'ın, eski İstanbul'un en yüksek tepesine inşa ettiği Mihribah Sultan Camisi’nin zeminindeki su dengesini sağlamak için temelin etrafına kuyular açtığı, böylece temeli korumaya aldığı ortaya çıkmıştır. Mimar Sinan’ın birbirinden şaşırtıcı becerileri ve bilgisi günümüze değin mühendislik literatüründe uygulanarak, çözülmeye çalışılmaktadır. Ancak muhtemelen hiçbir zaman cevabını bulamayacağımız bir imzası daha vardır ki, üzerine yapılan araştırmalar yetersiz kalmakta, mühendisliği kadar sanatçılığını da gözler önüne sermektedir.

O da ; Koca Sinan’ın her eserinde bulunan ancak dikkatli bir gözle fark edebileceğimiz, muhteşem tasarlanmış ve yapılarına dahice gizlenmiş baykuş sembolleridir. Anadolu’da “ölüm habercisi” olarak anılan bir hayvanı simgeleyen baykuş sembolü, Antik Yunan’da bilgeliği, Mısır’da uygarlığı, günümüz sembol okuyucuları tarafından da bilgiyi ve eğitimi simgelemektedir. Mimar Sinan’ın en önemli eserlerinde baykuş figürünü neyi simgelemek için kullandığını öğrenemesek de, Selimiye Camisi’nde, Süleymaniye Camisi’nde ve Mihribah Sultan Camisi’nde özenle gizlenmiş olan ve sanat eseri olarak yüzyıllardır tüm görkemiyle duran baykuş sembolü ilginç bir tesadüftür ki; Mimar Sinan Üniversitesi’nin de logosu olarak günümüzde kullanılmaktadır. Ancak ‘üniversite logosunun baykuş olmasının nedeni, Mimar Sinan’ın eserlerindeki baykuşlardır’ diyemiyoruz hatta logonun baykuş olmasının nedeni için ‘Mısır firavununun asasında yer aldığından insanlığın ilk sanat eseri olarak kabul görmesinden kaynaklıdır’ diye bir söylenti dolaşmaktadır. Cevabını henüz bulamadığımız baykuş sembollerini Mimar Sinan’ın çözülemeyen sırlarının arasına ekleyebiliriz.

Karanlıkları aydınlatan gözleriyle gizemli bir kuş olarak kabul ettiğimiz baykuşların bu manidar tanımlamasını düşününce, Koca Sinan’ın en önemli eserlerinde gizlenen baykuş figürleri, Mimar Sinan’ın çağının ötesindeki bilgeliğini ve sanatını sonsuzluğa yazdığı imzasıdır belki de!
OGÜNhaber